Haykırsam kollarımı makas gibi açarak
Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak!
N.F.
O halde nereye gidiyorsunuz?* Kur’ân,
âlemler için ancak bir öğüttür.* Özellikle
istikâmet üzere olmak isteyenler için.* Âlemlerin
Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.(Tekvir:26-29)
Hz. Nuh (a.s)da, biricik oğluna böyle
seslenmişti. Herkesin malumu olan
tufanda, dev dalgaların arasında kurtulmaya çalışan oğlunu uyarmıştı. “Nereye
gidiyorsun?”Ama oğul bildiğini okumuştu.
İnsanlık adına bizler barış dolu, sevgi ve saygı
dolu, kardeşlik kokan bir dünya kuramadığımız için “nereye gidiyorsunuz?”
sorusuna muhatap oluyoruz.
Hiç kimsenin ötekileştirilmediği, sömürülmediği,
kulların kullara kul edilmediği, sermayenin belirli ellerin tekelinde olmadığı
bir dünyayı oluşturamadığımız için çoğu zaman basit nedenlerle çıkardığımız tartışmalarla
bir birimizi kırıyoruz.
Temel hak ve özgürlüklerin, hukukun üstün
tutulduğu, malların, canların, onurların güvence altına alındığı bir hayat için
çırpınmadığımız da hep kaybedeceğiz.
Cenabı Hakk’ın istediği hakça bir dünya yolu çizemediğimiz
için tabiat tarafından uyarılıyoruz.
Bugün karşı karşıya kaldığımız sel felaketleri,
yangınlar,depremlerden ders alamıyoruz.Bütün bu afetlere kendimizce çareler
arıyoruz. Bu yer yüzünün neresine gidersek gidelim, her yerde bir uyarıyla
karşılaşıyoruz. Tarih boyunca, bu, hep böyle olmuş. Yazılı, sözlü uyarılardan
anlamayan, “Nereye gidiyorsunuz?” sorusuna kulak tıkayan Âdemoğulları olarak bizler, sonunda böylesi
elem verici ikazların muhatabı olmuşuz.
Özgür irademiz ve aklımız, vahye kulak verseydi,
bu uyarılarla karşı karşıya kalır mıydık? “Nereye gidiyorsunuz?” sorusuna
muhatap olmayacak şekilde “dosdoğru yolu” seçebilseydik halimiz böyle mi olurdu
acaba?
Allah’ın istediği gibi hakça bir dünya oluşturabilseydik
bunlar olmayacak mıydı? Mutlaka “Sünnetullah” adını verdiğimiz tabiat yasaları
icra olunacaktı, ama belki insanoğlunun iskân etmediği mekânlarda veya
zamanlarda tecelli edecekti bu olaylar. Kim bilir belki binlerce, milyonlarca
can kaybı olmadan gelip geçecekti bu doğa olayları.Belki o zaman Allah’ın
rahmet ve rahman sıfatları daha bir başka tecelli edecekti.
Biz, kendi ellerimizle bozduk bu dünyayı.
Atıklarımızla çöplüğe dönüştürdük,tabiatın dengesini bozduk.Yetmedi kin, nefret ve çıkar duygularımızla sosyal
hayatımızı kâinata düzen veren yaratıcımızla,
kendimizle hatta tabiat ve sosyal çevremizle bir türlü dengeli bir iletişim
kuramadık. Bu nedenledir ki, her zaman “Nereye gidiyorsunuz?” uyarısına muhatap
olduk, oluyoruz ve olacağız da.