16/04/2013
Bozulan Yürek Pusulamız
Yirmi-otuz sene öncesine kadar, bu ülkenin “dindar Müslüman”ları fakirdi…
O kadar ki, İstanbul/ Çarşamba’daki tek imam-hatip okulunda okuyan fakir öğrencilere ramazan boyu iftar verecek otuz zengin bulamamıştık, koskoca İstanbul’da…
Üstelik takip altındaydık: Devlet her birimize “potansiyel suçlu” muamelesi yapıyor, az sayıda yazarı izletiyor, zaman zaman gittiği mekânlar basılıp gözaltına alınıyordu.
Fakirdik, ama cesurduk: Adliye koridorlarında cemaatle namaz kılıyor, “Mürteciler adliyede toplu namaz kıldı” biçiminde manşet olan eylemimizi zafer tebessümleri eşliğinde okuyorduk.
Hayatımızdan, rahatımızdan ve zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yoktu. Rahata zaten talip değildik. Hapishaneyi “Medrese-i Yusufiye” sayıyor, “hizmet merkezi”ne dönüştürüyorduk. Geriye kala kala hayatımız kalıyordu ki, o da Allah’ın tasarrufundaydı: Kimseden pervamız, idamdan korkumuz yoktu.
Şimdiki halimize bakıyorum da, kendime şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum:
“Para, makam-mevki ve iktidar mü’minin cesaretini kırar mı?”
Öyle gözüküyor. Çünkü ne kadar varlığa sahip olursanız, o kadar kaybetmekten korkarsınız.
Doğal olarak biz de (varlıklı dindarlar) korkuyoruz!
Eskiye oranla hiç kuşkusuz daha muktedir (iktidar sahibi), daha politik, daha paralı, daha lüks yaşıyoruz…
Makam-mevki ve güç-kudret sahibiyiz…
Kavuştuğumuz imkânları elden kaçırmamak için biz de ne mümkünse yapıyoruz: Yerine göre hileci, yerine göre üçkâğıtçı, yerine göre baskıcıyız…
Ayrıca biz de “vurgun vuranın” mantığına geldik, “Biraz da biz yiyelim” anlayışına erdik. O gün bugündür bizim de soyguncularımız, vurguncularımız var… Kaldı ki, eskiye oranla duyarsızız, acımasızız, kaba-sabayız, kültürsüzüz, sevgisiziz, saygısızız, meraksızız…
Ve hem çok daha ürkek, çok daha korkağız!
Çünkü artık bizim de kaybedecek çok şeyimiz var.
“Para”nın ve iktidarın getirdiği imkânlara çabuk alıştık, kaybetme ihtimalinden ölesiye korkuyoruz, bu yüzden de bizi ikaz edenlere müthiş öfkeleniyoruz:
“Bizimle uğraşacaklarına dinsizlerle uğraşsınlar” diyoruz.
Lâkin biz de “din yokmuş gibi” yapıyoruz: Her türlü zevki, keyfi, uygunsuzluğu kılıflayıp, tıpkı “tek dünyalılar” (ahrete inanmayanlar) gibi yaşıyoruz!
Bizim de hayatımız alabildiğine para endeksli, köşe dönücü, iş bitirici…
Yürek pusulamız eskiden sadece “kıble”yi gösterirken, çoktan beri parayı, iktidarı ve gücü gösteriyor!
Biz de yüreklere basa basa yürüyüp hedefe (paraya-başarıya-güce-iktidara) ulaşmayı seviyoruz!..
Moda bizim de belirleyicimiz, biz de “ötekiler” kadar benciliz, “Her koyun kendi bacağından asılır” diye diye biz de “cemaat” ruhunu yitirdik.
Eskiden “Allah’ın nizamı”nı savunurduk, şimdi sadece kendi çıkarlarımızı savunuyoruz.
“Hayır öyle değil” diyen varsa, buyursun, beri gelsin!
Yavuz Bahadiroglu
Evlatlarımıza Miras
“Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara’da Bakanlıklar. Diyelim ki, taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarıda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü var mı diye aranmaya başladı.
- Üstü kalsın kardeşim” dedim.
Döndü bana doğru:
- Vaktin var mı ağabey ?” dedi.
- Evet” dedim (tek ayağım hala dışarıda)
Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 krş uzattı. Belli ki para bozdurmuş.
- Birader” dedim,”9.75 değil,10.50 yazsa ister miydin 50 kuruş benden?”
- “Ne alacağım ağabey 50 kuruşu!”
- Peki, niye gittin 25 kuruş için o kadar uğraştın. Üstü kalsın demiştim.”
Döndü bana, attı kolunu arkaya:
- “Vaktin var mı ağabey?”
- “Var.”
- Çek kapıyı o zaman.”
5 dakika konuştuk. İngiltere’de Profesöründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dakikada öğrettiklerini, İngiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler:
- “Ağabey biz Keçiören’de 5 kardeşiz. Babam rençberdi, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık.”
“Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize” Durun kalkmayın” derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.”
“Aha” dedim, “Bizim meslekten”, seminerci.
- “Ne anlatırdı baban ?”
- “Hayatta nasıl başarılı olunur ?”
” O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.”
- Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantolonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp “Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın” diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı,”Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır” derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü. Yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz?”
- “Ne bıraktı?”
- “Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : “Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın.” Falan filan…
“Ağabey, aradan 15 yıl geçti…”
“Diğer babanın 2 oğlu şu anda cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.”
“Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var. Hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var.”
“Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :
- “Asıl mirası bizim baba bırakmış.”
“Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 kuruşu evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah’a şükür.”
Çok duygulandım, veda ettim. Tam ineceğim:
- “Dur ağabey, asıl bomba şimdi!”
- Nedir bomban ?”
- Nerede oturuyoruz biliyor musun ? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.”
Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.
Bir Babanın En Güzel Mirası AHLAK’tır…
Alıntı
Sert Kadın Olmak
Her sene Dünya Kadınlar Günü
yaklaştıkça medya kadın konusuna ağırlık verdi. Bu hafta sonu
gazetelerde kadınların ezildiği ile ilgili haberler, röportajlar çokça
vardı. “Kadının adı var mı? Eşitlik için kadın sesini nasıl
yükseltebilir? gibi kışkırtıcı ve yönlendirici sorulara cevaplar
aranmıştı gazetenin birinde.
Başka bir gazetede bir kadın köşeci kadınların erkeklerden daha çok
konuşma kapasitesine sahip olduğu bilimsel gerçeğini yalanlamak için
epeyce kendini paralamıştı.Kadın-erkek farklılığı feministlerin asla duymak istemedikleri bir konudur. Hatta eşitlik iddiasına zarar gelir diye pek çok bilimsel verilerin saklandığı gerçeği artık insaf sahipleri batılı bilim adamları tarafından itiraf ediliyor.
Bizim televizyonlarda da rastlıyorum, tanınmış iletişimci hoca çıkmış kadın-erkek arasında önemli bir fark olmadığını söyleyebiliyor ya da koskoca doktor çıkmış kitap yazmış (bir de dini yayınlar çıkaran bir yayınevinden çıkmış kitap) kadın ve erkek arasında pek de fark olmadığını ispat etmeye çalışıyor. O kadar karışık yazılmış ki kitap okuyamadım. Oysa kadın-erkek farklılığı üzerine yazılan kitaplar çok net. Pek çok bilimsel veriler var. Gerçi bilimsel veriye de gerek yok kız ve erkek çocuklarını dikkatle gözlemleyen birisi farkları gayet net görebilir. Fakat çocuklar büyüdükçe toplumsal baskı nedeni ile farklar azalıyor.
Kadınlar gerçekten eziliyorlar mı? Evet eziliyorlar fakat aynı zamanda eziyorlar. Günümüzde kadın hem ezen hem ezilen konumunda. Neden?
Öncelikle şu ayrımı yapalım. Gerçekten zulüm altında olan, alkolik ya da ruh hastası kocadan ya da aileden eziyet gören kadınlar değil bu yazının konusu. O konuyu konuşmaya gerek yok. Başta devletin ve hepimizin bu ihtiyaç sahibi kadınlara sahip çıkmamız lazım. Bu yazı modern, şehirli kadınların ezilmesi üzerine.
Kadınların ezilmesinde en büyük sorumlular erkekler değil feministlerdir. Çünkü eşitlik iddiası ile kadını erkekle bir yarışa soktular ve fıtratın aksine girilen bu mücadele kadınları fazlasıyla yoruyor ve ezilmelerine sebep oluyor.
Allah kadın ve erkeği birbirine zıt yaratmış. En önemli zıtlık; kadın yumuşak, erkek sert yaratılmış. Fiziksel ve duygusal olarak. Kadının bedeni yumuşak yaratılmış; kadınların sesi ince, saç telleri ince, kemikleri narin, kas sayısı erkeğe göre neredeyse yarı yarıya az, derileri erkeğe göre on kat daha hassas… Kadınlar beyninin sağ-duygusal merkezini sol taraftan çok daha fazla kullanıyorlar.
Bunun gibi biyolojik olarak çok faklar var. Kadınların doğuştan getirdikleri en değerli özellikte şefkat ve teslimiyettir.
Erkek ise sert ve güç odaklı yaratılmışlardır. Erkeklerin kemikleri, kasları hayata bakışları kadına göre daha serttir. Fakat setlik kabalık değildir, kabalık eğitimsizlikle ortaya çıkar. Erkekler beynin mantık ve gerçeklik tarafı olan sol tarafı daha çok kullanıyorlar.
Kadın-erkek ilişkisinde bütün sistem zıtların birbirini çekmesi üzerine kurulu. Ne kadın sertleşecek ne erkek yumuşayacak. Allah resulü “Erkekleşen kadınları ve kadınlaşan erkekleri lanetlemiş.”
İkisinden biri bozulduğunda aralarında çekicilik kalmaz. Erkekler sert erkeksi kadınları, kadınlar da yumuşak kadınsı erkekleri çekici bulmazlar.
Kadın-erkek ilişkilerinde problem kadınların sertleşmesi ve erkekleşmeleri ile arttı. Bunda feminizmin katkısı büyük fakat bizim toplumsal yapımızla da alakalı aynı zamanda. Kızlarımız askere gidecek er gibi yetişiyor, biz de öyle yetiştik. Kız çocukları yetiştirilirken eş olmaya hazırlanmıyorlar. Küçükken kız çocuklarının süslenme arzuları anne ve babalar tarafından “daha çok erken” diye bastırılıyor. (Bu ayrı bir konu kadın ve süslenmeyi yakın bir zamanda yazacağım inşallah) Kız çocukları sınav sistemi yüzünden oğlanlarla yarışıyorlar. Kızlar böylece yaratılıştan getirdikleri özellikleri bastırarak büyüyorlar ve kendilerde bu özelliklerin varlığını bile bilmiyorlar çoğu zaman.
Boşanma aşamasındaki erkeksi bir kadına “kocası ile mücadeleye girmemesini, yumuşak olmasını, kocasına biraz cilve yapmasını, kadın gibi davranmasını” söylemiştim de bana “Ben cilveli bir kadın değilim. File cilve yap demişler üç dükkan yıkmış.” demişti. İyi de sen fil değilsin ki. Allah seni kadın olarak yaratmış. Sende bütün kadın özellikleri var. Sadece bastırmışsın. Bırak açığa çıksın. Kendini fil gibi görürsen böyle yıkar, dağıtır, sonra da kocanın arkasından ağlarsın.
Evet ezilen kadınlar var fakat yumuşak oldukları için değil sert oldukları için eziliyorlar. Yumuşaklık asla eziklik değildir tam aksi kadını korur; yumuşaklık kadının görünmeyen güçüdür. Eda, zarafet, nezaket, letafet kadının gücüdür ve sevilmesine sebeptir.
Erkek zaten sert yaratılmıştır; kadın da sert olunca iki sert birbirini kırar. Geçinebilmek için birinin yumuşak olması lazım, yumuşaklık da kadın özelliğidir. Zannedildiği gibi erkekler yumuşak kadınları ezmezler; çünkü erkekler merhametli ve korumacı yaratılmışlardır. Tam aksi erkekler sert kadınları ezmeye çalışırlar çünkü sert kadınlarla erkeksi bir mücadeleye, rekabete girerler ve ezerler.
Erkek kadında neşe, cilve, yumuşaklık ve çocuksuluk arar. Yani kendinde olmayanı ister. Sert, inat, iddiacı, çok bilmiş kadınlar erkeği rahatsız eder ve bu kadınlara erkekler onlar da erkekmiş gibi davranırlar.
Yani kadının erkek gibi sert olup kadın gibi muamele görmesi pek mümkün değildir. Kadının eğitimli olması, zeki olması, kadın olmasına engel değildir. Yeter ki doğru düşünsün, kadın özelliklerini görmezden gelmesin, kadın olma konusunda farkındalığı olsun. Kadın dışarıda ciddi hanımefendi, evinde de cilveli bir kadın olabilir. Yaratılışı buna gayet müsaittir. Yeter ki erkek gibi davranmaya heveslenmesin.
Tabi bir yandan da fırsatını bulup erkekleri ezen kadınlar da çok. Ezilmeye dünden razı erkeklerin sayısı da az değil. Bundan önceki yazılarda erkekler ile ilgili yazmaya başlamıştım hafta sonu gazetelerde kadınlar günü ile ilgili yazılarını görünce bu konuyu yazmaya karar verdim. Erkekler nerede hata yapıyorlar, konuya devam edeceğiz kısmet olursa.
Kadın haklarını konuşmadan önce kadın olmayı konuşmak lazım. Kadınlar ne kadar kadın ona bakalım. Yoksa kadınlara mutsuzluklarının sebebi olarak erkekleri gösterip, kadınlar eziliyor edebiyatı yapmak kolay. Eziliyorlarsa niye eziliyorlar? Kadınların mutluluklarını erkeklerin üzerine yıkmak öncelikle kadını çaresiz bırakmaktır. Kimsenin karşıdakine gücü yetmez. Kadın mutluluğu için önce kendi üzerine düşeni yapmalı, kadın olmalı, özüne dönmeli. Sonrasında haklar kendi kendine gelir zaten. Sert kadınlar ne hakkı elde ederlerse etsinler mutlu olamazlar. Çünkü kaybettikleri çok daha fazladır.
Sertliği ile kadınlığını yok ederken, hayat yoldaşı sevdiği adamı ya da onun muhabbetini kaybeden kadın neyi kazanırsa kazansın onun yerini dolduramaz. Ne para ne iş ne kariyer, ne güzellik…Hepsi boştur. Sert kadınlar aradıkları sevginin yerini psikologlarla, haplarla, sahte mutluluklarla doldurmaya çalışırlar.
Kadınlara bir avuç hak verip kadınlığı çalanlar! Haydi kadınlara biraz mutluluk dağıtın eğer gücünüz yetiyorsa…
Sema MARAŞLI
Putlar Vadisi Mekke-Teyfik ÇELİK
Bir gelişinde de bizi kendi aleminde bulsan efendim…
Allah, insanlar insanlıktan çıktığında, kendi içlerinden seçtiği birileri/nebileri ile onlara yaratılış ayarlarına dönme fırsatı vermiştir. İçimizden seçtiği son nebinin, nebimizin doğumunun sene-i devriyesine hazırlanıyoruz. Bütün bir islam alemi, efendisini, peygamberini karşılamaya hazırlanıyor. Her gelişin bize yarar diye ümitlenirken, sizin için büyük bir yara olduğumuzun da farkındayız ya Rasulellah…!
Asırlar öncesi bu gece, putlar vadisi Mekke, putlarını kıracak bir nebiye ev sahipliği yapıyordu. Doğduğunda, ne Mekke, ne Mekkeliler, ne putlar, ne de putperestler bunun farkındaydı…
Efendimiz, kırmızı halılar üzerinde doğmadı, peygamber olduğunda da kırmızı halılarla karşılanmadı. Ama, hep kırmızı çizgileri oldu, onları peygamber olmadan, peygamber olacağını bilmezken de hep korudu. O, peygamber olunca efendi olmadı, efendi olunca peygamber, peygamber olunca, peygamber efendimiz oldu…
Mekke zor bir yer, Mekkeliler de zor insanlardı. Ama onlara zorlu bir peygamber gelmişti, bütün bu zorluklar başka türlü nasıl aşılabilirdi? Putlar vadisi Mekke de, tek başına, bir sürü ak saçlıyla, ak sakallıyla mücadele etmek hiç ama hiç kolay değildi. Mekke’nin derin devletini, derin ırkçı ve kabileci yapılanmasını tehdit etmek, hedefe koymak ancak efendimizin harcı olabilirdi. Bu atmosferde, tek başına bütün bir dünyaya meydan okumak, kendi gündemini, hatta başkalarının gündemini de bir şekilde belirlemek ancak bir peygamberin harcı olabilirdi. tabi ki kolay değildi, akıl ölümü gerçekleşmiş bir toplumu diriltmek, düşündürmek. Ama, Mekke’nin ak saçlılarının, ak sakallılarının olmaz dediği, hayal dediği olmuş, kısaca hayaller gerçek olmuştu…
Efendimizin başarısı dünya tarihinin eksenini değiştirmiştir. Efendimiz, en başından beri, doğumundan vefatına kadar, hedefini ıskalamayan bir mücadele örneği vermiştir. Dünyaya ve sakinlerine paylaşıldıkça tükenmeyen, aksine çoğalan, muhteşem ve muhterem bir miras bırakmıştır…
Kutlamaya hazırlandığımız gecenin aydınlığı ancak bu duygu ve düşüncelerin doğmasıyla ve yaşatılmasıyla mümkün olacaktır. O, hakikaten bir defa doğdu ve bir daha da tekrarlamayacak. Bizim bu geceleri kutlarken ihya edeceğimiz/dirilteceğimiz şey, efendimizin kendisi değil, evsafını belirlemeye çalıştığımız emanetidir…
Bu duygu ve düşüncelerle, efendimizin dünyaya teşriflerini temsilen kutladığımız bu kutludoğumu tebrik ediyor, ümmetin kaybolan hassasiyetlerinin yeniden doğmasına vesile olmasını diliyorum.
Selam ve dua ile…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Öne Çıkan Yayın
-
Kur'an'da, Allah'a karşı suç işlemekten ve haddi aşmaktan sakınan, Allah'ın azabından ve O’na mahçup olmaktan korka...
-
İslam düşmanları bir araya gelmişlerse buna karşı mü'min insan ne yapabilir? sualine cevaben, Allah(cc); "Sen Allah'a tevekkü...
-
"Allah'ım, Senden hidayet ve doğruluk isterim." (Müslim) "Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım, kalplerimizi taa...