07/06/2018

Ne Kazandık Sorusu



    Çağımızda, insanların gönül dünyaları sıkıntı içindedir. Her türlü günahın işlendiği, akla hayale gelmeyen zulümlerin yapıldığı, mazlumların ezildiği, haram ve helal anlayışının yerine kâr putunun hakim olduğu bir zaman diliminde Ramazan Ayına kavuşmak, büyük bir nimet ve bahtiyarlıktır. Çok merhametli ve bağışlaması bol Allah Teâlâ kullarına acımaktadır. Bu yüzden tevbe kapısını açık bırakmış, onları çeşitli kutsal geceler, günler ve aylar lütfetmiştir. 
Ramazan ayı da onlardan biridir. Ramazan ayı, stres, bunalım ve daha nice sıkıntılara karşı bir esenlik ve şifa kapısıdır.
Ramazan ayında oruç tutan mü’min, Allah’a karşı görevini yerine getirmiş olmanın iç huzurunu ve mutluluğunu yaşar. Bu rahatlık ve sevinç onun bütün bedenine, iç ve dış organlarına yansır. 

İktisadî krizlerin altında ezilen insanoğlu, kapitalizmin öncelediği tüketim putunun tuzağına düşmüş ve makine hayatının çarkları arasında sıkışıp kalmıştır. Bu yüzden insanların önemli bir kısmı ruh sağlığını yitirmiştir. Bütün bu gerçekler arasında hayat süren insanların mutsuzluğu doğal hale gelmiştir. İşte böyle bir ortamda Ramazan ayı, imdada yetişmiş, bunalan ve çaresizlikten sıkılan insanlara rahmet kapısın açarak, hanesine buyur etmiştir.

Ramazan ayına kavuşan mü’min, kendine gelmekte, varlık sebebini düşünmekte, Allah Teâlâ ile olan irtibatını güçlendirmekte, ailesine, akrabalarına, topluma ve bütün insanlığa olan sorumluluğunu hatırlamaktadır. Mü’min, Kur’ân’ın indirilmeye başlandığı Ramazan ayında, derin ve engin bir tefekkürün içerisine girer. “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerinde yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaradılış hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru.”(Âl-i İmrân, 3/190-191) âyetinde beyan buyurulduğu gibi, düşünmeyi yoğunlaştırır, yalvarışını, niyazını ve zikrini artırır. Mü’min özellikle Ramazan ayında “(Resûlüm!) Sana bu mübarek Kitab’ı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik”(Sâd, 38/29) ilahî mesajındaki prensipleri tefekkür eder ve Kur’ân’ın indiriliş gayesini anlamak için yoğun gayret sarf eder. 

Mü’min, bu ayda kendini gözetlemeli, gönül dünyasının derinliklerine uzanmalıdır. Allah’a olan samimiyetini, din yolundaki gayretini, insanlara karşı olan tevazuunu, ihlasını ve yardım severliğini enine boyuna düşünmelidir. Mü’min, devamlı Alalh Teâlâ’nın murâkabesi altında olduğunu düşünmeli, Ramazan ayında bu tefekkürünü daha da yoğunlaştırmalıdır.
Allah Teâlâ, “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız. İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen (rakîb) yazmaya hazır bir melek bulunmasın.”(Kaf, 50/16-17) “Şunu iyi bilin ki, üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır, onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.”( İnfitâr, 10-12) âyetlerinde bütün insanların murâkabe edildiğini, hal ve hareketlerinin kontrol edildiğini, hayat nimetinin onlara boşuna lütfedilmediğini açıklamaktadır.
Mü’min , “Sorguya çekilmeden önce kendinizi sorguya çekiniz”( Tirmizî, Kiyâmet, 25) hadisinde belirtilen sorgulama ile hayatını sürdürmelidir. “Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz”( A’râf, 7/6) âyetinde açıkça ifade edildiği gibi, ümmetlere, peygamberlerin yolundan gidip gitmedikleri, peygamberlere de tebliğ vazifelerini yapıp yapmadıkları sorulacaktır.
Mü’min, âyetlerde belirtilen gerçeklere yakînen inanarak muhasebesini yapar. Kendisini öz eleştiriye tabi tutar. İbadetlerini, hakka bağlılığını, insanlara karşı sorumluluklarını sorgular. “Artık insan, kendi kendinin şahididir. İsterse özürlerini sayıp döksün”( Kıyâmet, 75/14-15) âyetinde belirtildiği gibi insan, kendisinin ne ölçüde samimi olup olmadığını bilir.

Ramazan ayını tefekkür, murâkabe ve muhâsebe ayı olarak değerlendiren ve buna göre hareket eden mü’minler hem kazançlı çıkacak hem de ramazanın hakkına vereceklerdir. Unutulmamalıdır ki, buluğ çağından itibaren bize lütfedilen her Ramazan ayı, ömrümüzün en kıymetli anlarıdır. Yetmiş yıllık bir ömrü olan bir kimsenin, 15 yaşında ergenliğe ulaştığı düşünülürse, bu kimseye tayin edilen Ramazan ayının sayısı elli beştir. Her sene bu sayı azalarak devam etmektedir. Hiçbirimiz, ne kadar ömrümüzün ve geriye kaç adet Ramazan ayının kaldığın bilemiyoruz, ama devamlı eksildiğinden şüphemiz yoktur. O halde, her Ramazanı bir başlangıç kabul ederek muhasebe, murâkabe ve tefekkürümüzü yapmalıyız. Allah Teâlâ, bizi kendisini sorgulayanlardan eylesin… 

Öne Çıkan Yayın

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz