11/09/2013

Şapka İçin Bombalanan Şehir

Şapka için bombalanan şehir: Rize

-Şapka Kanunu'na en büyük tepki verilen bölgelerden Biri de Karadeniz'di.

-Birinci Dünya savaşında İngilizlerin dövemediği Karadeniz sahillerini, millete zorla şapka giydirmek için Hamidiye zırhlısı gümbür gümbür bombalamaya başladı.

Şapka giymek istemedikleri için üzerlerine ateş açılan Rizeliler isyan ettikleri gerekçesiyle, Hamidiye Kruvazörü'nden atılan bombaların hedefi oldu.Rize'şapka takmadıkları için 8 kişi idam edildi


Haklarında idam kararı verilen sekiz müstakbel şehit karanlık bir hapishane odasına tıkılır. Sabit Hoca gece yarısı-Nısfılleyl bütün arkadaşlarını uyandırır. “Kalkın arkadaşlar, abdest alın namaza duralım. Bir-kaç saat sonra Rabbimize kavuşacağız!”
Az sonra Allaha kavuşacaklarını bilenlerin bir müjde saadeti içinde namazlarını kılıyorlar.

Saatler sonra sehpadan indirilen şehitlerin cenazeleri ailelerine verilmiyor. Rastgele açılan çukurlar içinde kumluğa gömüyorlar. Yakınları tarafından cesetler çalınmasın diye de başlarına süngülü nöbetçiler dikiliyor.

Rica-minnet aylarca sürüyor. Ancak üç ay sonra ve fakat gece çıkartılıp köylerine götürülmek şartıyla cesetleri ailelerine teslim etmeye izin veriyorlar.

Çürümeyen cesetler evlatları tarafından gömülü oldukları kumluktan çıkarılıyor. Kilimler sarıyor ve sırıklara takıp omuzlarına alıyorlar ve köylerine çıkarıyorlar. Üç ay geciken cenaze namazlarını kılıp hüzünle köy mezarlığına defnediyorlar.

Hakimiyet-i Milliye gazetesi Rize olaylarıyla ilgili son haberlerinde de asılan şehitler için kin ve nefretini aşığa vuruyordu; “Rize’deki mürteciler de ceza-yı Sezalarını buldular.

Karadeniz bölgesinin hemen her şehrinde aynı hassasiyet görülüyor.15 Aralık 1925 günü “Biz zorla şapka giymek istemiyoruz, sarığımız bize yeter!” diyerek Ulu Cami önünde toplanan halkın üzerine jandarmalar ateş açıyorlar. Uyarıya rağmen dağılmayan kalabalığın üzerine gelişi güzel ateş sonucu 17 kişi ölüyor. Bağıran-inleyen yaralılara kimse dokunamıyor. 143 kişi tutuklanıyor.

Olaylar üzerine düşman üzerine sefere çıkarcasına dönemin en büyük harp gemisi olan Hamidiye Kruvazörü Rize sahillerine gelip demir attı. Birinci Dünya savaşında İngilizlerin dövemediği Karadeniz sahillerini, millete zorla şapka giydirmek için Hamidiye zırhlısı gümbür gümbür bombalamaya başladı. Hamidiye zırhlısı, sivil halkın ve yerleşim alanlarının çok olduğu ve Ulu Caminin bulunduğu Bataniye yamaçlarını dövüyordu. Halk korkutulup sindirilmek isteniyordu.


Yıllar sonra bu bombardıman hadisesi türkülere konu olacaktır.
“Atma Hamidiye atma din kardeşiyiz.

Ula şapka da giyeceğiz vergi de vereceğiz!”

Sadece bir gün içinde bu 143 kişinin yargılama işlemi bitirildi. On dört kişi 15’er yıla, yirmi iki kişi onar yıla, on dokuz kişi de beşer yıl kalebend denilen ağır hapis cezasına çarptırıldı. Geriye kalanlar ise dayak ve para ödeme gibi hafif ceza alıyorlar.

İstiklal Mahkemesinin hızla verdiği kararla sekiz kişi hemen Ulu cami önünde kurulan darağacında idam edildi.

Asılan sekiz kişi Ulu Cami imamı Hafız Şaban Efendi, Muhtar Yakup Çavuş, İslahiye imamı Hasan Efendi, Belediye bekçisi Kadir Ağa. Rize asliye mahkemesi Başkatibi Hafız Osman Efendi ve kardeşi avukat Hulusi beyler, merkez cami imamı Hafız Kamil, Peçelioğullarından Mehmet ve Ahmet Çavuş kardeşler, Kamburoğlu Hafız Mehmet ve Nakşi Şeyhlerinden Numan Sabit Efendi’dir.

Şapka direnişi nasıl sona erdi?

Rize Ulu Cami imamı Şaban Hoca, namazdan sonra etrafında toplanan kalabalığa ;“Biz hükümetten akaid-i diniyye’ye hizmetkarlık ve bağlılık isteriz. İnanmayan inanmasın, fakat insanlara zulüm edilmesin. Tek isteğimiz sarığımıza, sakalımıza ve cübbemize dokunulmasın. Şapkayı giyenler giysin ama giymeyenler hapse atılmasın!”
Bu heyecanlı konuşmadan sonra coşan kalabalık köylülerle birlikte hükümet konağına doğru yürüyüşe geçmişler.

Yarı resmi Hakimiyet-i Milliye gazetesi bir gün sonra yazıyor; “Rizenin Bataniye bölgesinde Ulu Cami imamı Şaban Hoca halka karşı konuşurken; “Hükümette din düşmanlığı baş göstermiştir. Memlekette herkes şapka giymeye zorlanıyor. Giymeyenler hapisten idama kadar cezalara çarpılıyor. Buna karşı duyarsız kalmak dinimizde günahtır. Ayaklanma vacip olmuştur!




Biz herkes dinimize girsin demiyoruz. Biz hükümetten sadece dinimize saygı ve bağlılık istiyoruz. Müslümanlara ve İslam’a zulmedilmesine müsaade etmeyeceğiz!” Deyince halk toplu yürüyüşe geçiyor.

Hakimiyet-i Milliye gazetesinin yazdıklarına göre, isyancılar Hükümet Konağını ele geçiriyorlar. Ankara hükümeti Rize üzerine büyük bir askeri kuvvet gönderiyor. Rivayete göre üç gün süren halk ile asker arasındaki çatışmalarda yüzlerce köylü hayatını kaybediyor. Bölgenin imdadına hemen gezici-seyyar istiklal mahkemesi yetişiyor.
Yargılama göstermeliktir ve son tiyatro sahnesidir. Bir gün süren tek celsede, hakim koltuğunda oturan ve hiçbiri hukuk adamı olmayan milletvekilleri tarafından temyizi, itirazı ve avukatı olmayan mahkeme değiştirilemez kararını veriyor. Karara göre ”Bu isyancılar İslam Devleti istiyorlar. Hilafet istiyorlar ve kendi şer düşüncelerine halkı da alet ediyorlar.

Haklarında idam kararı verilen sekiz müstakbel şehit karanlık bir hapishane odasına tıkılır. Sabit Hoca gece yarısı-Nısfılleyl bütün arkadaşlarını uyandırır. “Kalkın arkadaşlar, abdest alın namaza duralım. Bir-kaç saat sonra Rabbimize kavuşacağız!”
Az sonra Allaha kavuşacaklarını bilenlerin bir müjde saadeti içinde namazlarını kılıyorlar. Saatler sonra sehpadan indirilen şehitlerin cenazeleri ailelerine verilmiyor. Rastgele açılan çukurlar içinde kumluğa gömüyorlar. Yakınları tarafından cesetler çalınmasın diye de başlarına süngülü nöbetçiler dikiliyor.

Rica-minnet aylarca sürüyor. Ancak üç ay sonra ve fakat gece çıkartılıp köylerine götürülmek şartıyla cesetleri ailelerine teslim etmeye izin veriyorlar.
Çürümeyen cesetler evlatları tarafından gömülü oldukları kumluktan çıkarılıyor. Kilimler sarıyor ve sırıklara takıp omuzlarına alıyorlar ve köylerine çıkarıyorlar. Üç ay geciken cenaze namazlarını kılıp hüzünle köy mezarlığına defnediyorlar.
Hakimiyet-i Milliye gazetesi Rize olaylarıyla ilgili son haberlerinde de asılan şehitler için kin ve nefretini açığa vuruyordu; “Rize’deki mürteciler de  cezalarını buldular..

Namusluyu Photoshoplamak


Sizin de gözünüze ilişti mi bilmiyorum.. Son günlerde sosyal paylaşım sitelerinde dolaşan bazı fotoğraflar var.. Sayıları epeyce artmaya başladı..
İnsanın görünce küçük dilini yutacağı, "Bu nasıl olabilir" diye hayretler içinde kalabileceği fotoğraflar bunlar.. Hani internet ve photoshop tekniğinden bihaber olanların hemen inanabileceği türden. Biraz aşağıda o fotoğraflardan birkaçını göreceksiniz..

İşte o fotoğraflardan biri..

Bunlardan sosyal paylaşım sitelerinde dönen onlarcası var..

Onur, vicdan, haysiyet, namus ve adamlık kavramlarını hiç bir zaman taşımamış olan bazı türü belirsiz yaratıklar bu ve buna benzer fotoğrafları paylaşıyor, onların bu tuzağına düşen yarım akıllılar bu fotoğrafların altına iliştirdikleri yorumlarda, inanca, türbana, Kutsal Kitaba etmedik küfür bırakmıyor..

Neler söylenmiyor ki..

Tüm çarşaflı/kapalı hanımları kastederek, "O çarşafların altında neler oluyor neler" diyeninden..

"Saçı başı kapalı ama altta iç çamaşırı giyinmiyor" diyenine kadar pek çok ucubeye rastlamanız mümkün..

İşte onlardan bir kaç yorum:

- Türbanlı kızların bazıları öyle giyiniyorki aslında açık kızlardan çok daha fazla seksi oluyor.İnsanın doğasında gizli ve saklı olana karşı merak her zaman olmuştur. Özellikle bazı türbanlı tazelerin yüksek topuklu, açık ve dekolte ayakkabıları müslümanı bile yoldan çıkarır değil dinsizi..

- Ne çıkarsa zaten bu sözde dinci yobazlardan çıkıyor. ..Sofu soğan yemezmiş ama bulunca da kabuğunu bile birakmazmis..Bütün sapıklıklar bu dinciyiz diye geçinen yobazlarda.. Onlar gibi dinli olmaktansa ben dinsiz kalmaya razıyım...

- Örtüyü kamuflaj için kullanıyorlar. Bir açsalar neler dökülecek altından. Saygın olan atatürk kızları mı yoksa bu sıkmabaş namussuzları mı namuslu görsün herkes..

-Sorsan Allah korkusundan başlarını örtmüş! Başı açık kızlara or..pu gözüyle bakanlar bu kapalılara ne diyecekler or..punun ağababası mı :)

- Bu tipler ABD/Fettos/Siyonizmn'in maşasıdırlar..Fettosun uşağı 2. peygamber Teyyibin paspasıdırlar. Amaç Mustafa Kemal'in önderliğinde can verip, kan akıtıp vatan kurtaranlara ihanet ve Türkiye Cumhuriyetini yıkmaktır! Bunlardan nasil sözedilmesini isterdiniz?... Sizce bunlar hangi sıfat ile anılmaya layıklar?

Böyle yüzlerce, binlerce yorum var. Ama fazlasını sanırım benim gibi sizin de mideniz kaldırmaz..

Şimdi o can alıcıcı soruyu soralım..

   



 Bu fotoğraf gerçek mi?

Türban takan bir kız veya kadın bir toplantıya böylesi bir kıyfatle katılabilir mi? Hanif kafatasının içinde beyin diye adlandırdığımız organı taşımasa bile bir insan, bir kadın böyle bir kıyafetle sokağa çıkar veya geniş yelpazeli bir toplantıya katılır mı?

Eğer abajur kafalıysanız, ön yargılarınız varsa ve bir attan daha dar kalıpla hayata bakıyorsanız bu soruya vereceğiniz cevap olur..

Ama değil işte.

O fotoğraf, o fotoğraflar sahte..

Yukarıda yarı çıplak fotoğrafını gördüğünüz o genç kız bilgisayar ortamında photoshop denen alet sayesinde soyunduruluyor ve milyonların önüne hedef olarak atılıyor maalesef..

Ya da aşağıda gördüğünüz gibi, başörtülü bir kadının eline içtiği suyun yerine bira şişesi tutuşturulabiliyor..


..



Evet kabul ediyorum. Benim de sokakta gördüğüm, türbanlı ama absürd giyimli, tuhaf hareketler sergileyen genç kızlar yok değil..

Hatta zaman zaman kısa etekli, yarı çıplak dolaşan türbansız çarşafsız genç kızlara da rastlıyorum..

Ama bugüne kadar hiç, "Acaba hangisi namuslu, hangisi daha az or...pu" diye düşünmedim.. Böyle bir ayrıma düşmenin karnında 9 ay 10 gün geçirdiğimiz kadınlara da hakaret olacağını varsaydım hep..

Ama düşüneni gördüm.. Hatta düşündürtmeye çalışanı da gördüm..

Bir meslek büyüğüm, "Gazetecilerin 1 günde gördüğünü, yaşadığını normal hayat süren insanlar 1 yılda göremez" derdi.. Benim de hasbelkader 17 yılım geçti bu mesleğin içinde..

Erbakan'ın iktidardan indirilmeye çalışıldığı dönemlerde ben bazı gazete ve gazetecilerin bazı genç kızları nasıl para karşılığında türbanlı, çarşaflı kılığına soktuğunu, bazı kişilerin eline yine para karşılığında nasıl asa verilip şalvarla dolaştırıldığını iyi bilirim..

"Kahrolsun Atatürk, yaşasın şeriat" diyerek nara atan kişilerin, karakolların arka kapılarından nasıl salıverildiğini, türbanlı kızların ertesi gün hangi kıyafetlerle nerelerde bulunduğunu da çok iyi bilirim..

Demem o ki...

Artık o günler geride kaldı..

Şimdi devir namusluyu photoshopla namussuzlaştırma devri

Süleyman ÖZIŞIK

Öne Çıkan Yayın

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz