21/09/2021

Zayıf Karakterin Kurnazlığı


Kurnazlığın ma'rifet sayıldığı toplumlarda yozlaşma yaygınlaşır ve sonunda kokuşma başlar.

Bir yerde insanlar, meziyet sahibi olanlara değil de gözbağcılara değer verecek kadar gaflete düşerlerse ve bunun sonucu olarak, zulme, haksızlığa ve onursuzluğa karşı çıkacak güç ve cesaret bulamazlarsa, yaptıkları kötülüklerin yanlarına kalacağını sanırlar.


Ülkemizde ve dünyada,basın ve yayın araçları, yanlışı doğru gibi gösterip, halkı istediği gibi yönlendirebiliyorsa, o toplumun üzerine felaket bulutları gelip toplanır. Böyle çirkin bir aldatmacayı gerçekleştirmek isteyenler tarafından, önce o toplum eğitimsiz ve kültürsüz bırakılır,kendilerine istenilen fikir kolayca telkin edilir.


Telkine açık insanlara hem aşağılayıcı muamele yapılır, hem de, bu yapılanlar doğruymuş gibi kendilerine kabul ettirilir. Toplum zıt görüşlere şartlandırılıp gruplar halinde karşı karşıya getirildiği için, yapılan haksızlıklara alkış tutacak bir taraf daima el altında bulundurulabilir. Esasen, insanlar bu kötülükleri fark edemesinler diye zihinleri kültüre ve hür düşüncelere kapalı tutulur.Böyle toplumlara hâkim olanlar, çeşitli azgınlıkları icra ederek her türlü fesadı rahatça çıkarırlar.


Milletimiz ve ümmet üzerinde oynanan oyunlar bağlamında,eli kanlı katiller kendi görevlerini azgın ve pervasızca yapmaya devam edeceklerdir.

Ancak bilmezler ki, Allahu Tealâ heran her yerde, herkesi gözetleyip durmaktadır. Allah'ın "Rakib" ismi,en ufak bir hareketi ve davranışı bile kaçırmadan,sonsuz kudretiyle her şeyi kontrol altında tutmasını ve her eylemi murâkabe etmesini ifade eder.


Hiç kimse sanmasın ki, bu murâkabe boşunadır. Hiç kimse sanmasın ki yaptığı kötülükler yanına kalacaktır. Her yerde hazır ve nâzır olan Allah, kendini akıllı zanneden ve basit kurnazlıkları marifet sayan bu gafiller üzerinde, Kahhar ismiyle tecellî edip onları yok edecek güçtedir. Onların cezalarını hemen görmeyişleri hiç ceza görmeyecekleri mânâsına gelmez.

Kendileri gibi bazı iman fukaraları da, helak olmaya lâyık bu cemiyetlerdeki yozlaşmaya karşı, ilgisizlik ve kayıtsızlık yüzünden, kimsenin bir şey yapamayacağı görüşüne kapılıp kendilerini günahın girdabına, vebalin çukuruna atarlar.

Bunlar mutlaka kahredilecektir. Ancak,insanlığın ne yazık ki, mazlumların yanında -dünyanın neresinde olursa olsun- en hafif bir şekilde bile bu çirkinliklere karşı tavır almayıșı zillettir. Çok acıklı olan bu durum, haysiyetli bir insana, hele iman sahibi gerçek mümine hiç yakışmaz.


Apaçık bir düşman olan şeytanın oyununa gelip, her türlü haksız kazanç sağlamaya imrenmek ve bunları yapanların cezalandırılmayacağını ummak iman zayıflığının işaretidir. Haksız iktisapların yaygın hale gelişine bakarak, bunların hep böyle sürüp gideceğini sanmak nasıl gaflet ise, bu kötü işleri yapan zâlimlerin maddi varlık içinde yüzmelerine özenerek onların yanında yer almak, o kadar dalâlettir.

 

Nereye Gidiyoruz?

 


Haykırsam kollarımı makas gibi açarak

Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak!

                         N.F.

O halde nereye gidiyorsunuz?* Kur’ân, âlemler için ancak bir öğüttür.* Özellikle istikâmet üzere olmak isteyenler için.* Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.(Tekvir:26-29)

 

Hz. Nuh (a.s)da, biricik oğluna böyle seslenmişti.  Herkesin malumu olan tufanda, dev dalgaların arasında kurtulmaya çalışan oğlunu uyarmıştı. “Nereye gidiyorsun?”Ama oğul bildiğini okumuştu.

İnsanlık adına bizler barış dolu, sevgi ve saygı dolu, kardeşlik kokan bir dünya kuramadığımız için “nereye gidiyorsunuz?” sorusuna muhatap oluyoruz.
Hiç kimsenin ötekileştirilmediği, sömürülmediği, kulların kullara kul edilmediği, sermayenin belirli ellerin tekelinde olmadığı bir dünyayı oluşturamadığımız için çoğu zaman basit nedenlerle çıkardığımız tartışmalarla bir birimizi kırıyoruz.

Temel hak ve özgürlüklerin, hukukun   üstün tutulduğu, malların, canların, onurların güvence altına alındığı bir hayat için çırpınmadığımız da hep kaybedeceğiz.
Cenabı Hakk’ın istediği hakça bir dünya yolu çizemediğimiz için tabiat tarafından uyarılıyoruz.
Bugün karşı karşıya kaldığımız sel felaketleri, yangınlar,depremlerden ders alamıyoruz.Bütün bu afetlere kendimizce çareler arıyoruz. Bu yer yüzünün neresine gidersek gidelim, her yerde bir uyarıyla karşılaşıyoruz. Tarih boyunca, bu, hep böyle olmuş. Yazılı, sözlü uyarılardan anlamayan, “Nereye gidiyorsunuz?” sorusuna kulak tıkayan  Âdemoğulları olarak bizler, sonunda böylesi elem verici ikazların muhatabı olmuşuz.
Özgür irademiz ve aklımız, vahye kulak verseydi, bu uyarılarla karşı karşıya kalır mıydık? “Nereye gidiyorsunuz?” sorusuna muhatap olmayacak şekilde “dosdoğru yolu” seçebilseydik halimiz böyle mi olurdu acaba?
Allah’ın istediği gibi hakça bir dünya oluşturabilseydik bunlar olmayacak mıydı? Mutlaka “Sünnetullah” adını verdiğimiz tabiat yasaları icra olunacaktı, ama belki insanoğlunun iskân etmediği mekânlarda veya zamanlarda tecelli edecekti bu olaylar. Kim bilir belki binlerce, milyonlarca can kaybı olmadan gelip geçecekti bu doğa olayları.Belki o zaman Allah’ın rahmet ve rahman sıfatları daha bir başka tecelli edecekti.

Biz, kendi ellerimizle bozduk bu dünyayı. Atıklarımızla çöplüğe dönüştürdük,tabiatın dengesini bozduk.Yetmedi  kin, nefret ve çıkar duygularımızla sosyal hayatımızı kâinata düzen veren  yaratıcımızla, kendimizle hatta tabiat ve sosyal çevremizle bir türlü dengeli bir iletişim kuramadık. Bu nedenledir ki, her zaman “Nereye gidiyorsunuz?” uyarısına muhatap olduk, oluyoruz ve olacağız da.

Öne Çıkan Yayın

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz