08/05/2013

Namussuzlardaki Namus

 http://www.diniyazilar.com/wp-content/uploads/2012/12/ahlak.jpg


Necip Fazıl’ın “Çerçeveler (3)” adlı kitabında namus başlıklı bir yazısını okumuştum gerçekten çok güzel, bu yüzden paylaşmak istiyorum.
Bu yazı “bizde ahlaklıyız!”, “bizde namusluyuz!” ve “bizim de kalbimiz temiz!” diyenlere ithaf olunur…
Namus
Tüccar…
Partili…
Partisine ve sözde hayır cemiyetlerine, şahitler huzurunda yardımı bol…
Fakir komşusu acından ölecek olsa, Allah huzurunda bir dilim ekmek vermez.
Emrindeki karaborsa şebekesi ve rüşvet mekanizması, pırıl pırıl, işlek bir santral…
3 milyonluk servetin 1 milyonu yalan, bir milyonu riya, bir milyonu hile…
Görülmemek şartıyla, metreden, kilodan, balyadan, yetimin elindeki simide kadar çalmayacağı yok…

 Necip Fazıl bu yazısını 1964 senesinde yazıyor. Bugün ile karşılaştırınca aynı insanların aynı davalarına aynı şekilde hizmet ettikleri görüyoruz. Kadınları, kızları ve oğulları da aynı yol üzerinde sebattalar bu arada…
Bilmiyorum Necip Fazıl üstadın bu güzel yazısı sonrasında benim birşeyler karalamama gerek var mı? Ama belki onun yazısına dipnot hasebinde buraya birkaç cümlecik iliştirebilirim.
Evrende yapılan herşeyin ve mevcut her olgunun bir referans kaynağı, bir anlamı ve bir amacı vardır. Bu aklımıza gelen herşey için geçerlidir.  Bu Allah için dahi geçerlidir, O’nun referans kaynağı kendisidir, ve var ettiği her şeyde bir anlam ve amaç mevcuttur. “Allah, gökleri ve yeri mutlak gerçeğe atıf olsun diye (amaçlı olarak) yaratmıştır: hiç şüphe yok ki bunda, mü’minlerin alacağı bir ders mutlaka vardır.” 1 (ankebut 44) İşte bundan dolayıdır ki insan bir fiil ile iştigal edeceği zaman bir referans kaynağına dayanır. Örneğin; bu kaynağa Batılılar hayvanlarda iç güdü diyor, fakat biz biliyoruz ki iç güdü de asıl referansa dayanan ara bir referanstır, yani o asli değil arızîdir. Asıl referans kaynağı ise hakikatin membaı olan, hakikatin tamamının kendisinden neşet ettiği El Hak olan Allah’tır. Diğer taraftan bu referans kaynağı insan için de arızi olarak akıl, irade ve vicdandır diyebiliriz. Fakat asli olarak tabiki Allahtır. Tüm bunları anlatma sebebim ise şu: genelde ahlak özelde namus kavramı insanların kendi başlarına çözebileceği bir konu değildir. O da diğer herşey gibi çok daha üstün ve yüce bir referansa yaslanmak zorundadır. Eğer kainatta insanların bir hakikate referans kaynağı olabileceği bir konu bulunsaydı o “bir ve tek” hakikat insan sayısı kadar çok hakikat olacaktı.
Nitekim ahlak ve namus kavramını Allah tanımlamalı ve biz insanlara düşen de ancak ona uymak olmalıdır. Bugünün kendilerini namuslu ve ahlaklı olarak addeden insanları eğer ahlaklarını Kur’ana arz etselerdi aslında ahlaklı olmadıklarını göreceklerdi. Eğer onlar Hasan El Basri’nin dediği gibi: “kendinizi, ve amelinizi Kur’ana arz edin!” tavsiyesine uysalardı şu haberi Kur’anın manşetinden okuyabileceklerdi:  “Bunlar, dünya hayatında tüm yapıp ettikleri (istikametten) sapmış olan kimselerdir: oysa ki bu tipler, kendilerinin güzel ve erdemli işler yaptıklarını sanmaktadırlar.” (kehf 104)
Sözün özü kainatta her hakikat dönüp dolaşıyor ve teveffi ederek aslına, El Hak olana kavuşuyor. Bu yüzden  iman edenler, yani Allah hakkında doğru bir tasavvura sahip olanlar ve salih amel işleyenler, yani bu tasavvur ile uyumlu iyilikler işleyenler hakikatin kaynağından neşet eden hakiki cennetlere varislerdir. Onlar ne güzel insan ve ne güzel kullardır… O kimselerden olabilmek dileğiyle…

Besmele ve Fatiha Suresi


Fâtiha Suresi
1. Rahman ve Rahim ALLAH’ın ismiyle.
2. Övgü, evrenlerin Rabbi ALLAH’adır.
3. Rahman, Rahim (Merhametli),
4. Yargı (Din) Gününün sahibi.
5. Ancak sana tapar, ancak senden yardım dileriz.
6. Bizi doğru yola ilet.
7. Gazaba uğrayanların ve sapmışların değil; kendilerine iyilikte     bulunduğun kimselerin yoluna…

    Kuran’ın birinci suresi olan Fatiha Suresi’ni Kuran’ın bütünü ve Kuran boyunca sıkça tekrarlanan genel mesaj açısından değerlendirdiğimizde; Fatiha Suresinin Kuran’ın özeti niteliğinde olduğunu düşünüyorum. Kuran boyunca verilen temel mesajların Fatiha Suresinde ifade edildiğini görüyoruz. Fatiha Suresinde Allah’ın rahmetinden, insanlardan hesap sorulacak olan yargı gününden ve sadece Allah’a kulluk edilmesi gerektiğinden bahsedilmektedir.
Fatiha Suresi ile ilgili bu yazıda değinmek istediğim konu namazlarda Fatiha Suresinin okunması ve Fatiha Suresi okunurken, surenin birinci ayeti olan besmelenin okunmaması olacak. ‘Rahman ve Rahim ALLAH’ın ismiyle’ olarak bildiğimiz besmele, Kuran’da 9. sure olan Tövbe suresi dışında sure başlarında geçmekte. Fatiha Suresi ile ilgili özel durum ise besmelenin diğer sure başlarında numarasız ayet olarak geçmesine rağmen Fatiha Suresinde besmelenin birinci ayet olarak yer alması. Yani diğer surelerde besmeleden sonraki ayet surenin birinci ayeti iken; Fatiha Suresindeki besmele, surenin birinci ayeti konumundadır.
   Konuya Kuran çerçevesinden bakarsak; Kuran’da namaz sırasında Allah’ın anılması, Allah’tan bağışlanması dilenmesi ve Allah’a dua edilmesi emredilmektedir. Fatiha Suresinin içeriği değerlendirildiğinde namaz sırasında Fatiha Suresini okumanın Kuran’a uygun olduğu görülmekle beraber; Kuran’da namaz sırasında ille de Fatiha Suresini okumamız emredilmez. Fatiha Suresinin ilk ayeti olan besmelenin okunmamasına gelirsek; ister namazda ister namaz dışında olsun Fatiha Suresi okunurken, Fatiha Suresinin ilk ayeti olan besmelenin yok sayılıp okunmaması doğru değildir. Aynı durum diğer sure başlarındaki numarasız besmeleler içinde geçerlidir. İnananların besmelenin gerek Fatiha Suresinin ilk ayetinde gerekse Kuran’ın diğer sure başlarındaki numarasız ayet şeklindeki halinde Kuran’ın bir parçası olduğunu gözden kaçırmamaları gerekir.

Düşünebilene Yollar Açık

     
      Allah, Yunus Suresi’nin 100. ayetinde aklını kullanmayanları pisliğe mahkum edeceğini söyler ve birçok başka ayette de Kuran’ı bizlere aklımızı işletmemiz için, üzerine düşünmemiz ve anlamamız için gönderdiğini söyler.

Aklınızı işletmeniz ümidiyle Allah, ayetlerini size işte böyle açıklıyor.
(2 Bakara Suresi- 242)

Ayetler üzerine düşünmek, aklımızı işletmek ne demektir? Her bir ayeti Allah’ın bize bir seslenişi olarak düşünüp, bununla Allah bize ne diyor, nasıl bir mesaj veriyor, ne yapmamızı ya da yapmamamızı söylüyor diye sorgulamaktır. Yalnızca emir ve yasakları almak da değil, her bir kıssadan, verilen her bir örnekten bir ders çıkarmak demektir.
Kuran okunurken üzerine düşünülmesi gereken, Allah’ın bizden özellikle düşünmemizi istediği en önemli konulardan biri de evrenin yaratılışı ve Allah’ın evrende kurduğu muhteşem düzendir.

Şu bir gerçek ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların yararı için denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten suyu indirip onunla, ölümünden sonra toprağı dirilterek üzerine tüm canlılardan yaymasında, rüzgârların bir düzen içinde yönden yöne çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir hizmete memur edilen bulutlarda, aklını işleten bir topluluk için sayısız izler-işaretler-ibretler vardır.
(2 Bakara Suresi -164)



Bu ve buna benzer birçok ayet Allah’ın yarattığı mükemmelliklerden bahsedip bunların bizler için birer ibret olduğunu söyler. Rüzgar sayesinde hareket edebilen bulutların yer değiştirmesi ile yağmurun yer yüzünün farklı yerlerine düşebilmesi ve dolayısıyla yer yüzünün farklı yerlerinde yaşam oluşabilmesi, günlerin gündüz ve geceden oluşarak insanların hem verimle çalışmasına hem dinlenmesine olanak sağlanması, rüzgar yardımı ile deniz yolu taşımacılığının yapılabilmesi gibi yaşadığımız dünyada var olan kusursuz tasarımlardan bahseden bu ayetler bizleri bu konularda düşünmeye sevk eder.
        Size gökten su indiren de O’dur! Biz o suyla her şeyin bitkisini çıkardık. Ondan da bir yeşillik çıkardık. O yeşillikten birbiri üzerine binmiş dâneler çıkardık. Hurma ağacının da tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzümlerden bağlar, zeytin, nar çıkardık. Birbirine benzeyeni var, benzemeyeni var. Meyve verdiğinde ve meyveler olgunlaştığında bir bakın onun ürününe! Bu size gösterilenlerde, iman eden bir topluluk için, çok ibret vardır!
(6 En’am Suresi -99)


 Yaşadığımız çevredeki, yediğimiz yiyeceklerdeki, o yiyeceklerin yetişmesindeki, hatta bizzat kendi vücudumuzdaki mükemmellikler bizim hayatlarımızın tam da içindedir aslında. Yani yaşadığımız her an Allah’ın yarattığı bir güzellik ile karşı karşıya kalırız. Bunları görmek için uzaklara bakmaya, bilimsel araştırmalar yapmaya, kalın kitaplar okumaya gerek yoktur. (Elbette bilimsel araştırmalar yapmak bu güzellikleri daha net sergileyecektir. Ama bu sıradan insanlar için pek mümkün değildir.) Yaşadığımız ortama, yararlandığımız nimetlere, kendi kendimize dikkatlice bakmamız yeterlidir aslında. Doğada, insan vücudunda, insanın tükettiklerindeki mükemmel tasarım son derece nettir. Önemli olan bunlar üzerine düşünmek, kafa yormak ve bu güzellikleri her gördüğümüzde Allah’ın kudretini, yaratma gücünü bir kez daha fark edip Allah’a olan sevgimizi ve teslimiyetimizi arttırmaktır.

Öne Çıkan Yayın

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz