اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ
وَلَمَّا يَاْتِكُمْ مَثَلُ الَّذينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ مَسَّتْهُمُ
الْبَاْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ وَزُلْزِلُوا حَتّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذينَ
امَنُوا مَعَهُ مَتى نَصْرُ اللّهِ اَلَا اِنَّ نَصْرَ اللّهِ قَريبٌ
"(Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin
başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve
sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber
ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki,
şüphesiz Allah'ın yardımı yakındır."(Bakara:214)
Bu
ayetin anlatmış olduğu tecrübe; köklü, düşündürücü ve ürkütücüdür. O dönemin
peygamberi ile çevresindeki müminlerin sorusunu düşünelim. Bu soru hakka
ulaştığı kesin olan bir peygamber ile kendi çevresindeki Allah'a inanmış
kimseler tarafından soruluyor. Soru "Allah'ın yardımı ne zaman?"şeklindedir.
Bu soru bize böylesine hakka ulaşmış kalpleri sarsan sıkıntının çapını somut
olarak anlatacak niteliktedir. Sözünü ettiğimiz soylu kalpleri baskısı altına
alan sıkıntı tarif edilmez boyutlara ulaşmış ki, bu kalplerden "Allah'ın
yardımı ne zaman gelecek?" şeklinde bezginliği dışa vuran bir
soru yükselmiştir.
Kalpler,
bu sarsıcı sıkıntı karşısında sebat edince, direnişini sürdürünce, işte o zaman
yüce Allah'ın vaadi gerçekleşir, O'nun yardımı imdada yetişiverir:
اَلَا اِنَّ نَصْرَ
اللّهِ قَريبٌ
"İyi
bilin ki, Allah'ın yardımı yakındır."
Bu
yardım onu hakedenler için hazır bekletiliyor.
Dünyanın
imtihanıyla baş başa olan kulların çetin bir süreçten geçirildikten sonra kimin
aziz kimin de rezil olduğu meydana çıkmadan hayatın anlamı kalmaz. Çünkü iyi
ile kötü aynı terazinin kefesinde tutulursa bu çok ciddi bir haksızlıktır. O
zaman kimin iyi kimin de kötü olduğu ortaya mutlaka çıkacaktır.
Bunun
içinde yukarıdaki ayetin çetin imtihanı ve aşağıdaki hadisin ifade buyurduğu
daha kimsenin teşebbüs etmediği ve hiçbir ayak seslerinin gelmediği bir yolun
yolcusu olup çığır açmak herkesin karı olmaması gerek. Bu ancak Yüce Allah'ın
sevdiği kullarına nasip edeceği güzel ama çetin bir kısmettir.
Yüce
Allah cümlemizi çetin badirelerden yenilmeden, yorulmadan aşkla, sevgiyle
yürümeyi, yenilmemeyi nasip etsin…
Allah
Resulü (a.s) buyurdular ki: "Kim bir hayrı çığırı başlatırsa, kendinden
sonra da onunla amel edilirse, bu kimse hem kendi amelinin ve hem de
öbürlerinin amelinin sevabını -onların sevabını eksiltmeksizin- aynen alır. Kim
de kötü bir çığır başlatırsa, kendinden sonra bunu başkaları da işlerse, bu
kimseye hem kendi işinin günahı hem de onu takliden işleyenlerin günahı,
-onlarınkinden bir eksiltme hasıl etmeden- aynen gelir."
Nesa-i den, Hz. Cerir (r.a)’dan naklediyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a üstü başı yok, ayakları çıplak,
sadece kaplan postu gibi çizgili bedevi peştamalı -veya abalarına- sarınmış,
kılıçları boyunlarında asılı oldukları halde hepsi de Mudarlı olan bir grup
geldi. Onların bu fakir ve sefil halini görmekten Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın yüzü değişti. Odasına girdi, tekrar geri geldi. Hz. Bilâl'e ezan
okumasını söyledi. O da ezan okudu, sonra kamet getirdi. Namaz kılındı.
Aleyhissalatu vesselam namazdan sonra cemaate hitabetti ve:
"Ey
insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratıp, ondan zevcesini halk eden ve ikisinden
de pek çok erkek ve kadın var eden Rabbinizden korkun. Kendisi adına
birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına
riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir" ayetini okudu.
Bundan
sonra Haşr sûresindeki şu âyeti okudu:
"Ey
insanlar, Allah'tan korkun. Herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan
korkun, çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır." Resulullah sözüne devamla: "Kişi
dinarından, dirheminden, giyeceğinden, bir sa' buğdayından, bir sa' hurmasından
tasaddukta bulunsun. Hiçbir şeyi olmayan, yarım hurma da olsa mutlaka bir
bağışta bulunmaya gayret etsin"buyurdu. Derken Ensâr'dan bir zât,
nerdeyse taşıyamayacağı kadar ağır bir bohça ile geldi. Sonra halk sökün
ediverdi (herkes bir şey getirmeye başladı). Öyle ki, az sonra biri yiyecek,
diğeri giyecek maddesinden müteşekkil iki yığının meydana geldiğini gördüm.
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) memnun kalmıştı, yüzünün yaldızlanmış gibi
parladığını gördüm. Şöyle buyurdular: "İslam'da kim bir hayırlı
yol açarsa, ona bu hayrın ecri ile kendisinden sonra o hayrı işleyenlerin
ecrinin bir misli verilir. Bu, onların ecrinden hiçbir şey eksiltmez de. Kim de
İslâm'da kötü bir yol açarsa, ona bunun günahı ile kendinden sonra onu
işleyenlerin günahı da verilir. Bu da onların günahından hiçbir eksilmeye sebep
olmaz."
Her çağda çığır açmaya teşebbüs etmiş
olanlar mutlaka yalnız, garip kalmışlardır. Bunun sebebi de onların yaptıkları
şeylerde ne kadar samimi olduklarını ispat etmelerinin bedeli olmuş, olacak ve olmaya
devam edecektir.
* İslam'ın garip olması kendinde değil,
ona tabi olan insanların azlığından dolayıdır. Bunun için İslam'a tabi
olan kimselerin garipliklerini Hz. Peygamber (a.s) müjdelemiştir.
* İslam'a tabi olmak, nefisle ciddi bir
savaş ister. Bunun için İslam'a tabi olmak erdemlilik, İslam'ın emirlerinden
kaçmak ise bayağılık ve basitliktir.
* İslam'a uymanın zorluğunun sonucu
cennettir. İslam'dan kaçmak ise hüsrandır.
* Bırakın İslam'ı kurtarmayı. İslam'la
kendinizi kurtarmaya bakın. Çünkü Yüce Allah'ın dini olan İslam, insanlara
muhtaç değil, insanlar onun getirdiği İlahi hükümlere muhtaçtırlar.
* Aciz ve eksik olan Allah'ın dini İslam
değil, insanların kendileridir. Din eksik olduğu için Allah indirmedi. İnsanlar
aciz ve eksik olduğu için Allah dini gönderdi.
*
Her zaman diliminde varolacak olan çığır açan "GARİP"ler.
Bu zamanda da bulunacaklardır. Ama bunlar kim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder