Orucun bir kurtuluş çağrısı var.
Hani Ezanın “Hayye alel felah – Haydin kurtuluşa”
çağrısı gibi…
“Geçmiş günahların mağfiret edilmesi…” bir külli arınma
demek…
Her yıl, insanın önüne, Rahmanürrahim olan Allah Teala,
böyle bir arınma fırsatı sunuyor. Kirlerini yıka, yüklerini dök, Rabbin yoluna
gir, ve öyle yürü…
Bu çağrılara, ancak İslam’ın vadettiği – tanımladığı külli
mağfireti, kurtuluşu, felah’ı önemseyen insanların kulak kesileceği açık.
Günahı günah bilen, yani günahı bir insanın arınması gereken bir kir telakki
eden, ebed yurdunda Rabbin bağışlamasını, dünya hayatının da ana gayesi kabul
eden insan için “hayye alelfelah”ta insanı heyecana sevkeden bir muhteva
vardır.
Onun için İslam’ın her çağrısı imana bağlıdır, oruçla ilgili
mağfiret çağrısı da iman’a merbuttur.
Orucu böyle algılayabiliyor muyuz?
Ezanın “Haydin Kurtuluşa” çağrısı, içimize bir “kurtuluş
çağrısı” gibi akıyor mu?
Orucu böyle algıladığımızda, bir ayın hakkını ona göre
vermemiz gerektiğini de idrak ederiz.
Değilse
Ezanlar gelir geçer…
Namazlar gelir geçer…
Oruçlar gelir geçer…
Kur’an’lar gelir geçer…
Peygamberler gelir geçer…
Allah dostları gelir geçer…
Ve biz
“Kurtuluş çağrıları”nın bir tekini bile idrak
edemeyebiliriz.
Muhyiddin ibnü’l Arabi Hazretleri “Mala, Allah yolunda
vermekle iyi davran… Kur’an’ın manasını anlamaya çalışarak ona karşı güzel
davran. Duaya iyi davranmak demek, onu yürekten yapmak demektir. Kiramen
katibine davranışın, onlara iyi şeyler yazdırmak olsun. Ağaç ve taşlara da boşu
boşuna harcamamak suretiyle iyi davran. Üzerinde namaz kılmakla yere iyi
davran. Namaza iyi davranışın onu iyi kılmakla olur. ” diyor. Buradan
hareketle “Oruca iyi davranmak demek, mağfiret kıvamında onunla buluşmak
demektir” diyebiliriz. Ki İbnül Arabi Hazretleri “Oruca karşı iyi
davranman için günahlardan kaçınman gerekir” diyor. Yani orucun hakkını vermek…
Bunun için bir kalbi hazırlık gerekiyor…