İnananlardan Yana Tavır Almak
Kur’an-ı Kerîm çerçevesinde genel
bir değerlendirmeye tabi tutuldukları zaman Allah’ın elçileri ve insanlığın
hidâyet rehberleri olan peygamberlerin, gerçekten dikkat çekici birtakım
nitelik ve özelliklere sahip oldukları görülmektedir.
Meselâ Kur’an-ı Kerim’de anlatılanlar, anlatılmayanlar; Hz.
Harun, İbrahim ve İsa aleyhimüsselâm gibi cemâlî,Hz.Nuh ve
Musâ aleyhimasselâm gibi celâlî yapıda olanlar; Ulü’l-azm peygamberler,
komuta yetkisi olanlar, komuta yetkisi bulunmayanlar, sonuç almış olanlar,
alamamış olanlar, hatta öldürülenler,
Nuh ve Lut aleyhimesselâm gibi hanımları
kendilerine inanmayanlar, kitap sahibi olanlar, olmayanlar … Bu ve
benzeri farklılıklara sahip bulunan peygamberlerin hiç şüphesiz ortak
oldukları özellikleri de bulunmaktadır. Allah’a kulluk ve Tâğut’tan uzak
kalma temel görevleri; “Allah’a karşı saygılı olun ve bana uyun!” çağrıları; “Ben
Allah’ın size gönderdiği güvenilir elçisiyim, buna karşı sizden herhangi bir
şey de istemiyorum” diye kendilerini takdimleri; nefsin/bireyin terbiyesi,
ümmetin/toplumun yönetimi gibi meşguliyet alanları, ilahlık iddiası ve Allah
adına yalan söylemek gibi yetkisiz oldukları konular, onların ortak niteliklerinin
başında gelir.
Peygamberlerin ortak sünnetlerinden ikisi var ki
bunlar günümüze gündemimize yönelik muhtevasıyla üzerinde ayrıca durulmaya
değer derinlikli bir anlam ve yapıya sahip bulunmaktadır:
İnananlardan yana tavır alıp onlara sahip çıkmak ve inançlı
nesiller yetiştirmek..
1. İnananlara sahip çıkmak
Kur’ân-ı Kerîm’den öğrendiğimize göre hemen bütün
peygamberler, görev yerleri ve sürelerinde en büyük mukâvemeti/karşı koymayı o
toplumların genellikle yönetici/önde gelen kesiminden görmüşlerdir. Kur’an-ı
Kerîm’in “mele’ ” diye tanımladığı bu takım, peygamberlere inanmakta fazla
bir problem yaşamayan sade insanları küçük görmüş ve peygamberlerden bu
insanları çevrelerinden uzaklaştırmalarını, kendileriyle görüşme ön şartı
olarak istemişlerdir. Peygamberler de genel bir uygulama olarak inananlardan
yana tavır alıp onlara kol-kanat germişler, müminlerle beraber olmayı tercih
etmişlerdir.
Hz. Nuh’un şu sözleri, hem bu tür istekleri hem de
peygamberlerin bu istekler karşısında takındıkları tavrı ve inananlardan yana
duruşlarının gerekçelerini yansıtmaktadır:
وَيَٰقَوۡمِ لَآ أَسَۡٔلُكُمۡ
عَلَيۡهِ مَالًاۖ إِنۡ أَجۡرِيَ إِلَّا عَلَى ٱللَّهِۚ وَمَآ أَنَا۠ بِطَارِدِ
ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْۚ إِنَّهُم مُّلَٰقُواْ رَبِّهِمۡ وَلَٰكِنِّيٓ أَرَىٰكُمۡ
قَوۡمٗا تَجۡهَلُونَ ٢٩
“Ey milletim! Allah’ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden
herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfâtım ancak Allah’a aittir.
Ben iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar
Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi câhil bir topluluk olarak görüyorum.
وَيَٰقَوۡمِ مَن يَنصُرُنِي مِنَ
ٱللَّهِ إِن طَرَدتُّهُمۡۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ٣٠
Ey milletim! Ben onları kovarsam, beni Allah’ın azabından
kim korur? Düşünmüyor musunuz?
وَلَآ أَقُولُ لَكُمۡ عِندِي
خَزَآئِنُ ٱللَّهِ وَلَآ أَعۡلَمُ ٱلۡغَيۡبَ وَلَآ أَقُولُ إِنِّي مَلَكٞ
وَلَآ أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزۡدَرِيٓ أَعۡيُنُكُمۡ لَن يُؤۡتِيَهُمُ ٱللَّهُ
خَيۡرًاۖ ٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِمَا فِيٓ أَنفُسِهِمۡ إِنِّيٓ إِذٗا لَّمِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ
٣١
Ben size ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum,
gaybı da bilmem. ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Sizin gözlerinizin hor
gördüğü kimseler için, ‘Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir’ diyemem.
Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben
gerçekten zâlimlerden olurum!”1
Öte yandan Peygamber Efendimize de şu talimat verilmiştir:
“Sabah-akşam Rablerine O’nun hoşnutluğunu dileyerek
dua/ibadet edenlerle birlikte ol, bunda sebât et..Dünya hayatının süsünü
isteyerek gözlerini onlardan çevirme! Kalbini bizi anmaktan gâfil kıldığımız,
kötü arzularına esir olmuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme!2
“Mü’minlere karşı alçak gönüllü ol!”3
“Sana tabi olan mü’minlere merhamet kanadını indir!”4
2. Muvahhid/İnançlı Bir Nesil Yetiştirmek
Allah katında büyük cürüm sayılan Allah yolundan
insanları (Allah’ın kullarını-müslümanları) alıkoyma girişimlerini
(Saddün an sebilillah)5 önlemek için bütün peygamberlerin ve dolayısıyla
Peygamber Efendimizin de seçtiği yol, engelleyicilerin toptan helâkini istemek
değil; onların soyundan muvahhid / inançlı bir nesil yaratmasını Allah’tan
dilemek ve bu uğurda sabırla çalışmak ve gerektiğinde hicreti göze almak
olmuştur.
Tâif yolculuğu dönüşünde Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem’e, Mekkeli müşriklerin toptan yok edilmeleri dâhil ne isterse yerine
getirileceği Cebrâil aleyhisselâm tarafından bildirildiğinde,
Efendimizin,
“-Hayır! Ben, Allah’ın, o müşriklerin soyundan, hiçbir şeyi
ortak koşmayıp yalnızca Allah’a kulluk edecek (muvahhid/inançlı) nesiller
yaratmasını dilerim”6 diye karşılık vermesi, hem onun insanlığa duyduğu engin
şefkatini ve hem de tüm çağlara gerçek çıkış yolunun ne olduğunu göstermekte,
hidâyet rehberliğinin gereğini ortaya koymaktadır.
Bir kere daha vurgulamakta fayda vardır ki, Allah elçileri
peygamberlerin, inananlardan yana tavır alıp onlara sahip çıkmak ve
muvahhid/inançlı nesiller yetiştirmek diye ifadelendirdiğimiz bu iki
ortak sünneti, inananlara her yöre ve her devirde geçerli soylu bir duruş
ve problemlere köklü bir çözüm yolu göstermektedir.
Günün, gündemin asıl problemi de bize göre bu iki noktada
yoğunlaşmıştır. “Tercih/seçim sorumluluğu ve gelecek kaygısı” ile hareket
edilmesi halinde, peygamberlerin izinde bir tavır ortaya konulmuş olacaktır. Bu
da toplumun geleceği için umut verici bir bilinç ve gündemi
etkileyici sessiz ve soylu bir adım demektir.
1) Hud (11), 29-31; 2) el-Kehf (18),
28; 3) el-Hıcr (15), 88; 4) eş-Şuara (26), 215. Burada
ayrıca Abese suresi’ndeki uyarıyı da hatırlamakta fayda vardır. 5) Konuyla
ilgili âyetler için bk. M.F. Abdulbâki, el-Mu’cemü’l-müfehres li
elfâzı’l-Kur’anı’l-Kerîm, s.403; 6) Buhârî, Bed’ul-halk 7; Müslim,
Cihad 11
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder