Bugün insanlık, ahlâk ve insanî özellikler bakımından âdeta
can çekişiyor. Çünkü bütün güzellikler, fazîletler, ulvî duygular şu veya bu
şekilde nefsin süflî arzularının tasallutu altında.
Dolayısıyla bugün, yetişmiş ideal insan eğitiminin ve
hizmetin ehemmiyeti çok daha büyük. Yani asıl hizmet, ruhlara ve gönüllere
mâneviyat aşısı yaparak mânen boğulmak üzere olanlara can kurtaran simidi
uzatmak.
Mevlânâ Mesnevî’sinde bir hikâye anlatır:
“Bir gece vaktiydi. Evimden dışarı çıktım. Kırlarda
geziyordum. Bir adamcağızın elinde fenerle dolaştığını gördüm:
«–Bu gece karanlığında ne arıyorsun?» diye sordum. Adam:
«–İnsan arıyorum!» diye cevap verdi. Ona dedim ki:
«–Yazık! Boşuna yoruluyorsun… Ben yurdumu terk ettim de yine
onu bulamadım. Git evine. Yat, rahatına bak. Nâfile arıyorsun, onu hiçbir yerde
bulamayacaksın!»
Adamcağız acı acı baktı ve dedi ki:
«–Bulamayacağımı ben de biliyorum. Ama yine de hasretimi
tatmin etmek için aramaktan zevk alıyorum!»”
İşte insanlar da darda kaldıkları, zorlandıkları ve içinden
çıkamadıkları her işte bir kurtarıcı beklerler. Bunun içindir ki Ömer bin
Abdülazizler dâimâ aranıyor, Fatihler dâimâ aranıyor. Çanakkale’nin, İstiklâl
Harbi’nin o yiğit, o îmanlı erleri ve kumandanları dâimâ aranıyor.
Bu arayışlar, asıl ihtiyacın farkında olmak bakımından çok
güzel. Ancak bütün bu arayışlar, ideal insanı yetiştirme gayretine dönüşürse,
işte o an, aranan insanın bulunacağı andır. Gayretten uzak arayış ve
bekleyişten ise hiçbir semere alınamaz. Çırpınmayan, tembel ve paslı yürekler
hayat okyanusunun girdaplarında boğularak helâk olurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder