Eskiden savaş asıl barış istisna idi. İslâmiyet barışı asıl, savaşı
istisna haline getirdi. Yani eskiden insanlar sebep varsa barışır, yoksa
savaşırlardı. İslâmiyet'te ise, sebep varsa savaşılır, yoksa barış içinde
yaşanılır.
Bilindiği gibi canlılar arasında iki temel kanun vardır: Bunlardan
biri “çatışma kanunu”dur. Buna göre canlılar devamlı olarak birbirleri ile
çatışma halindedir. Kim zayıf ise o yenilir. Yenen ise yenilenin bedeninden
beslenir, semirir ve yaşar. Burada denge çıkar çatışması üzerine kurulmuştur.
Buna "kuvvet düzeni" denir.
Diğer taraftan bir çok canlı arasında dayanışma vardır. Mesela,
insanın hücreleri ayrı ayrı canlı oldukları halde birbirleriyle çekişmezler,
tam tersine birbirlerine dayanarak hayatlarını sürdürürler. Buna "hak
düzeni" diyoruz. Yani çatışmadan herkes kendi hakkını alır. Ortaklaşa
yaşama ise gelişmeye ve korunmaya sebep olur. Bunlar arasında "çıkar
paralelliği" ilkesi geçerlidir.
İslâmiyet tüm insanların dayanışma içine girmelerini, çıkar
çatışması içinde olmamalarını; ancak bu düzeni kabul etmeyip çatışma içinde
olanlara karşı da kuvvetli olunmasını ve misli ile mukabele edilmesini ister.
İslâmiyet kişilerin hak ve hürriyetleri ile topluluğun dirlik ve
düzeni arasındaki dengenin sağlanabilmesi için dört mekanizma getirmiştir:
Bunlar içtihat, akit, hakemlik ve emirlik müesseseleridir.
İnsana "sen hürsün" demekle insan hür olmaz, tam tersine
onu fiilen hür kılmakla hür olur. Bunun için de ona hürriyetini yaşama imkanı
verilmelidir. Bunu da topluluk sağlar. Yani İslâmiyet'te topluluk kişinin
hürriyetini kısmak için değil, hürriyetini yaşayabilecek imkanları sağlamak
için vardır. Bundan dolayıdır ki devlet "hâkim" değil
"hâdim"dir.
İslâmiyet'in getirdiği içtihatlarda kitap, sünnet, icma ve kıyas
olmak üzere "dört delil" vardır. Ancak bunlara uyup uymama, samimi
olup olmama sorumluluğu kişinin kendisine ait olup hesabını Allah'a verecektir.
Kişi, "ben böyle içtihat ediyorum" dediğinde topluluk ona
karışmamakta ve ondan delil istememektedir. Bu husus insanın tüm hayatı için
çok önemli bir husustur.
İman, sorumluluk duygusudur. Kişinin kendisini yaptıklarından
sorumlu hissetmesi ve tüm davranışları ile hesap gününe hazırlanmasıdır. Bu
sorumluluk duygusu kendisini var eden Allah'a karşıdır. O'na yani Allah'a er
geç hesap verecektir.
Toplu bir durumda yaşamak zorunda olan insanlar için bir çok
hallerde birbirleri ile yardımlaşma zorunluluğu vardır. Ayrıca korunmak için de
bir arada yaşama ihtiyacı vardır. Dayanışma, birine gelecek olan bir sıkıntıyı
yardımlaşarak tümünün def etmesidir. Biri hasta olursa onun kalan işlerini
diğer ortaklar yaparlar. Böylece hasta olan sigortalanmış olur. Primli sigorta
yerine dayanışma sigortası. Bu hastalıkta böyle olduğu gibi savaş gibi
afetlerin karşılanması da bu ilkeye dayanır. Bugün seni öldüren yarın beni de
öldürür. O halde bugün ben bu mağdura yardım etmeliyim ki yarın da başkası bana
yardım etsin. Bu dayanışma mantığı topluluğu ayakta tutacaktır.
Toplulukta dirlik ve düzen olması için topluluk içinde kişilerin
adil davranması gerekmektedir. Adalette herkese ehliyetine göre görev, göreve
göre yetki, yetkiye göre sorumluluk ve sorumluluğa göre de hak verilir.
Varlığını kabullendiğimiz bir olgu da küreselleşmedir.Küreselleşme, aşırı bir
ferdiyetçiliği öngörmektedir. Ferdin dayanışma içinde bulunduğu aile, köy, grup
gibi kurumların parçalanması, ahlakî referansların geçersiz hâle gelmesiyle
ferd kimseden yardım ve dayanışma bekleyemez hâle gelmektedir. Bu ortam içinde
modern sosyal hayat, yabancılaşma, güvensizlik, yüzyüze olmayan ilişkiler gibi
özellikleriyle mekân ve zaman kombinasyonlarının yeniden düzenlenmesine yol
açmaktadır. Sosyal ilişkilerin geleneksel çerçevesinden ayrılması ise, bireysel
düzeyde güvensizlik ve korkunun ortaya çıkması bakımından büyük bir tehlike
anlamına gelmektedir.
Çağımızda
İslam Dini'nin en büyük şanssızlıklarından biri, bugün yaşamakta olan insanlar,
dünya milletleri arasında çok az tanınmış olması, yahut yeterince tanınmamış
olması, başka bir ifade ile olduğundan farklı tanıtılmış olmasıdır. İnsanların
kafasında oluşan yanlış imajları silmek ve katıksız olarak İslam Dini'ni bütün
yönleriyle tanıtmak en önemli hizmetlerden biridir.
Bize düşen
hazırlıklı olabilmek ve ayakta kalabilmektir. Ayakta kalmakta endişemiz varsa
yapılacak tek şey, Neremiz zayıf ise orayı güçlendirmek. Bu gözle baktığımızda
küreselleşen dünyada inançlarımız ve ülkemiz açısından hayırlı şeylerin
olacağını varsayabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder