22/10/2014

İslam'ı Doğru Yaşamak

 İslam çağrısının fikri ve fiili esaslarını belirten Kur’an, Al­lah'ın kelamıdır. O, insanlığın yegâne rehberidir. Allah'ın ira­desini, insanların anlayabileceği bir dille ortaya koyan temel kaynaktır.
Kur’an bağlamında belirlenip Peygamber (as) aracılığı ile in­sanlara duyurulan ve örneklenen İslam, başlangıcından itibaren, yeryüzünün çeşitli bölgelerinde yaşayan insanlara ulaşmış, bu topluluklarca iyice anlaşılıp kabul gördükten sonra da onların hayatını düzenleyen sosyal ve ahlaki bir sistem haline gelmiştir. Bu gelişmede hiç kuşkusuz Kur’an'ın, müminleri aktif mücade­leye çağırması,İslam'ın diğer din olgularına üstünlük sağlama­sını açık bir hedef olarak ortaya koyması büyük rol oynamıştır. Kur’an'ın beyanına göre Allah, "müşrikler hoşlanmasa da dinini bütün düzmece dinlere karşı üstün kılacaktır. O doğru dini in­sanlara duyurması için Elçi'sini Kur’an hidayetiyle göndermiş­tir."  9/33. Bu ilahi beyan Allah'ın, Elçi'sini insanlığa ne ile ve niçin gönderdiğini açıkça ortaya koymaktadır. İslam'ın bütün düz­mece dinlerin üstünde olması, onun sahih uygulamalarla haya­tın belirleyicisi haline gelmesiyle mümkündür.
İnsanlar, karmaşa ve sorunlarla dolu bir çağda yaşıyor, karşı karşıya bulundukları sorunları ortadan kaldıracak somut ve ke­sin çözümler bekliyor. İnsanların hayatına egemen olan ideolojik sistemler ise beklenen çözümleri üretemiyor. 

a) Her insan, farklı bir kişiliğe sahiptir. Bu yüzden insanla­rın düşünceleri, inançları ve olaylara bakışları diğerlerine ben­zememektedir. Ancak yaratılışları gereği sosyal bir varlık olan insanlar, bir arada yaşamak durumundadır. Ayrıca insanların ırkları, renkleri, dinleri ve içinde yaşadıkları sınırlar ne olursa olsun onlar, kendi grupları dişındakilerle ferdi veya sosyal iliş­kilere girmek zorundadır. İşte bu zaruretten dolayı öncelikle insanların birbirlerine kötülük etmeden, zarar vermeden, kendi temel haklarını ve meşru menfaatlerini koruyarak birlikte ya­şamaları sağlanmalıdır. Bu da ancak evrensel bir hukuk siste­miyle gerçekleşebilir. Çünkü Kur’an, her insanın farklı bir kişi­liğe sahip olduğunu belirtip,insanın farklı kişiliğine dokunul­madan diğer insanlarla ilişkilerinin çatışmasız, ahlaklı ve ada­letli biçimde düzenlenmesini ister.  O, müminlerle din uğrunda savaşmayan, onları yurtlarından çıkarmaya kalkışımayanlara iyilik yapılmasını ve adil davranılmasını önerir. 
b) Her insanın varlığını sürdürmesi, dilediği yerde yaşama­sı, sosyal, ekonomik ve siyasi ilişkiler kurması en temel hakkı­dır. Bunun için, insanların dünya nimetlerinden meşru şekilde faydalanmalarına engel olunmamalıdır. Yüce Allah insanı ya­ratıp güzelce donatmış, yeryüzünü onun için durulacak yer yapmış ve insanları güzel nimetlerle rızıklandırmıştır. O,in­sanların birbirlerinin kanını dökmelerini ve birbirlerini yurtla­rından çıkarmalarını yasaklamıştır. 
c) İnsan, Allah'a ve Elçi'sine mutlak, ulü'l emre ve uyması gereken diğerlerine de şartlı olarak itaat etmekle yükümlüdür.
Bu ilke, Kur’an'da şöyle dile getirilir:
Ey iman eden­ler! Allah'a ve Elçi'sine, bir de sizden olan iş ve yönetim sahi­bine itaat edin...”  4/59
Biz insana, anne-bahasına en güzel biçimde davranmasını şu şartla önerdik: Eğer onlar seni, hakkında bil­gin olmayan bir şeyi körü körüne bana ortak koşman için zor­larlarsa o takdirde onlara itaat etme...” 29/8
d) Bütün inançların dokunulmazlığı esastır. İnsanların inanç ve düşünce özgürlükleri, dinlerini yaşamaları, hiçbir şe­kilde engellenmemelidir. Kur’an'da açıkça belirtildiği gibi, “Dinde ikrah zorlama ve baskı yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan net bir biçimde ayrılmıştır.”  2/256
Hem Allah dileseydi, yeryüzündeki insanların tamamı iman ederdi.
e) Dinde zorlama ve baskının olmaması, bir dini, özellikle de İslam'ı seçmiş birinin sorumsuz davranması ve istediğini yapmakta özgür olduğu anlamına gelmez. Çünkü seçim yapıl­dıktan sonra uyulması gereken bağlayıcı kurallar vardır. Bunun için Kur’an, ''Allah ve Elçi'si bir işe hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakkının olmadığını" 33/36 bildirmiştir.
f) Hiç kimse soyu, cinsiyeti, ırkı, serveti ve benzeri özel­liklerinden dolayı diğer insanlardan üstün olamaz, kimseye de­ğinilen sebeplerden dolayı ayrıcalık tanınmaz. Kur’an, insanın değerini belirlemede geçerli olan temel ölçünün, nesep ve ser­vet gibi şeyler değil, iman ve takva olduğunu şu anlamlı ifade­lerle dile getirir. “Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık, birbirinizle tanışmanız için de sizi kavimlere ve kabi­lelere ayırdık. Hiç kuşkusuz Allah katında en değerli olanınız, O 'na en çok saygı duyanmızdır...”  49/13
g) Gücünü ve servetini üstünlük nedeni görüp bunları kö­tüye kullanmak isteyenlere karşı, her sorumlu insanın engel ol­ma'hakkı ve yükümlülüğü vardır. Çünkü Yüce Allah, iman de­ğerine erenleri savunma tedbirlerini almaya, gerektiğinde bölükler halinde harekete geçmeye yahut toplu halde zalimlere karşı savaşmaya çağırmaktadır. 4/71 
h) Örgütlü veya örgütsüz olarak siyaset yapıp yönetime katılmak, her yükümlü ve ehil insanın hem hakkı hem de görevidir. Allah, "hayra çağıran, doğruyu buyuran, kötü ve çirkin işlerden alıkoyan bir topluluğun olmasını istemekte."3/104.  "İyilik ve takva üzere yardımlaşmayı emredip kötülük, düşmanlık ve sal­dırganlık üzere yardımlaşmayı" ise yasaklamaktadır.  5/2
i) Hiçbir tüzel kişilik, gerçek kişilerin temel haklarının ih­laline yahut herhangi biçimde mağduriyetine yol açmamalıdır. Bu da, yöneticilerin adaletle hükmetmeleri, adil davranmaları ve toplumu ilgilendiren konularda verilecek bir karardan önce ilgililerin görüşlerini almakla olur. Kur’an, "insanlar arasında hakla hükmedilmesini"38/26, "onlara adaletli davranılmasını"42/15, "iş ve yönetim konusunda şûraya gidilmesini" 3/159, "işlerin danışma, istişare ve şûra ile yapılmasını"42/38, bunun için ister.

İslam'ın, insanların hayatını düzenleyen ve her asra cevap veren daha pek çok ilkesi vardır. Tabiî ki bunların hepsini bu­rada belirtmeye imkân da yoktur. Ancak dile getirilen ilkeler­den hareketle şunu söylemek mümkündür:
Hayata ve olaylara, şartlanmışlıktan kurtularak bakılırsa, İslam'ın insan ve hayat gerçeğine cevap veren sağlam ve sürekli ilkeler içerdiği açıkça görülür. 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz