10/05/2014

Rol Model


     Pedagojik olarak eğitim; toplumun maddî, ma'nevî ve kültürel değerlerinin fertlere mâledilmesi, istenilen insan tipinin yetiştirilerek cemiyetin şekillendirilmesi, kişilerin topluma kazandırılması ve toplumsanması için yapılan bütün faaliyetler diye tanımlanmaktadır.1
Fertlerin toplum hayatına uyumunu hedef alan eğitimin esas metodlarından biri de; insan psikolojisinin vazgeçilmez gerçeklerinden biri olan "Başkalarına benzeme ve taklîd" duygularını dikkate alarak yönlendirmek, onları istenilen istikâmete sevk ederek belirli bir insan tipini inşâ etmektir.
Bir başkasının vasıf, davranış ve husûsiyetlerinin, benimseme mekanizması ile diğer şahısların egosuna mâledilmesine "aynîleşme, özdeşleşme veya benimseme"  denilmektedir.
Dinamik psikolojide, kişinin kendisini, ideal vasıflar taşıyan kimselere benzetmeye çalışması, onları günlük davranışlarında ve sosyal hayatında taklîd etmesine de "aynîleşme" denir. İnsan hayatının bütün kademelerinde, her yer ve her yaşta bu mekanizma faaliyet halindedir.
    Her insanın içinde bulunan ve yalnızca kendisi tarafından bilinen bir iç şahsiyeti  ile yaşadığı çevre ve toplumun istek ve değerlerine göre şekillenen maskeli ya da rol benliği (Ego) yanında, bir de onun tavır ve davranışlarının şekillenmesinde oldukça önemli rolü bulunan ideal benlik ya da erişilmek istenen model kişilik (Süper Ego) bulunmaktadır.
"Her yiğidin gönlünde yatan aslan"'ı ifâde eden ve erişilmek istenen bu hedef benlik, sıradan ve basit bir taklîd duygusu anlamına gelmez. Normal ve bilinen taklîdler saman alevi gibi çabucak sönerek kaybolup gidiverirler. Halbuki benimsemeye ve erişilmeye dayalı duygular, zamanla gelişerek ve yerleşerek "Önce taklîd sonra tahkîk" diyebileceğimiz bir çizgide kişilerin benliğini kuşatır ve böylece fertlerin şahsiyet ve karakter kalıbını örüverirler.2
Çocuklar daha ilk yaşlarından itibaren anne ve babalarını taklîde yönelerek ipek böceğinin kozasını örmesi gibi kişilik ve benliklerini ideal şahsiyet olarak gördükleri ve beğendikleri anne ve babalarının kişiliklerine göre dokumaya başlarlar.
   Erginlik ve gelişme çağındaki gençler ise, yapılarına, anne-babalarına, saplantı derecelerine, okul ve çevre telkînlerine, oldukları eserlere, seyrettikleri dizi ve filmlere, arkadaşlarına göre edebî, kültürel, dînî, ideolojik v.b kendilerine imrendirilen, beğendirilen ve gıbta ettirilen ya da "top model" olarak takdîm edilen çeşitli ideallere göre benimseme gösterebilirler. Bu durum "Kalplerimiz ve ruhlarımızda yaşayan arzuların, kahramanlarımızın şahsında realize edilerek karşımıza çıkmakta olduğu" gerçeğini göstermektedir.
Bilgisayar, televizyon, basın-yayın organları gibi kitle iletişim araçları, bu benimseme ve benimsetme istikâmetini ta'yîn açısından müsbet veya menfî rol oynayabilirler.
   Çocukların pek çoğu hayâl âlemlerini, etkisi altında kaldığı sinema ve televizyon dizilerinin mâceraları ve kahramanları üzerinde kurarlar. Hayran olduklarını taklîd etmek ve her halleriyle kendilerini onlara benzetmek isterler. Her zaman kuvvetli, itibarlı, sevilen ve sayılan şahsiyetleri bütün yönleriyle özümsemek isterler.
    "Kişi sevdikleriyle beraberdir." ve "Kişi sevdikleriyle beraber haşrolunur." Hadîs-i şerîfleri de bu bakımdan değerlendirilebilir. İnsanların sevdiklerinin davranışlarına büründüğü ve onların davranışlarını benimseyerek onlar gibi olduğu bilinen bir gerçektir. "Bir topluluğa kendisini benzetmeye çalışan onlar gibi olur ve onlardan sayılır." Hadisi de her halde bu realiteyi doğrulamaktadır. Modern psikolojide grup dinamiği veya grup psikolojisi denilen bu durum, birbirini seven ve birbirine bağlı olan toplulukların arasında bulunan sevgi bağını ve yakınlığı göstermesi bakımından ilgi çekicidir.
   Benimseme ve imrenme duygusunun fıtrî ve insânî bir realite olması dikkate alınarak, çocukların ve özellikle gençlerin toplum ve hayal çevrelerine sâhip çıkmak, onlara "yaklaşıldıkça küçülen" modeller yerine, "yaklaşıldıkça büyüyen ve büyüleyen" kâmil şahsiyetleri ideal hedef olarak göstermek, onların tertemiz benzeme duygularını faydalı ve sonuç alınacak hedeflere kanalize etme gerektiği anlaşılmaktadır. Genç nesilleri onulmaz buhranlara sürükleyen, başıboş hedeflere özendirmelerin engellenmesi ve onlara takdîm edilen kahramanların ve örnek şahsiyetlerin olumlu ve yerli kahramanlar olmasına dikkat edilmelidir.

1) Rıza Kardaş, "Türk Millî Eğitiminin amaç ve ilkeleri nedir, ne olmalıdır?"
2) Mahmut Çamdibi, Şahsiyet Terbiyesi ve Gazzâlî, 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz