03/01/2021

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz

 


Günahın maddi veya manevi kirlilik olarak görülmediği bir çağda yaşadığımızı ne yazık ki itiraf etmek zorundayız.Sadece insan hakkı olarak önümüze konan ve esasen bir günah olan konular dışında "günah”gitgide gündem dışına itilmektedir. Zina bir başlık olmayı yitirmekte ama "tecavüz" yer yer suç olarak anılmaktadr.

İleriki dönemlerde tecavüzün de suç olmaktan çıkabileceğini söylemek herhâlde mübalağa olmayacaktır.

Günah, insan kadar eski ve insan kadar köklüdür. İlk insanlardan itibaren toprak, insanın günahlarına şahittir. Allah'n hidayetini insanlara getiren hükümran peygamberlerin olabildiği dönemlerde günahın yaygınlaşması azalır gibi olmuştur. Medine'de İslam Medeniyeti berrak bir zeminde yükselmeye başlayınca günahlar en azından kapalı alanlara çekilmiş, alenen günah işlenme seyri azalmıştır. Medine İslam Medeniyetinin yükseli şindeki duraklama ile beraber günahların yaygınlaşması da yeniden hız kazanmış, asırlara yayılan uzun zaman içinde yeryüzü cahiliye idrakine yeniden dönmüştiür.

Günümüz açısından günahlarda iki önemli husus, iman eden ve Allah Teâlâ 'nın günahsız bir hayat emrettiğini bilen her isan açısından göze batmaktadır. Bu iki hususun birincisi,günahların gelişen teknolojinin de desteği ile yaygınlaşmas. İkinci husus

da şudur: Günahların yaygınlık kazanması, kişileri aşıp köye,mahalleye mâl olması, neticesinde günahların kamulaşmasını beraberinde getirmiştir. Artık günahlar, kaçak/gizli işle nen suçlar değil, kanunlar himayesine alınmış haklar durumuna gelmiştir. En adi suçu işleyen bir insan bile devletin himayesi altında Allah'a isyan eder olmuştur. Bu vahim süreçte meseleyi sadece insanlık ve ahlak boyutu ile ele alabileceğimiz, halkı Müslüman olmayan ülkelerde durum böyle iken halkının Müslüman olduğu, ezanların okunduğu ülkelerde de, diğer ülkeleri aratmayacak bir kanunla günahı himaye etme vahameti gelişmiştir. Günahlarn en küçüğünden en büyüğüne kadar ayıplık perdeleri bile parçalanmış, günahkâra müdahale suç olmuştur.

Günahların nesillere taşınmamasına karşı birinci derecede sorumluluk taşıyan ailelerin de, elleri kolları bağlıdır. Bir yandan günahsızlığı ve asil ahlakı öğretme ortamının aileden alınması, diğer yandan da ailenin yeni nesle karşı yaptırımının bilhassa belli bir yaştan sonra men edilmesi, yasallaşan günahkarlığın zeminini oluşturmaktadır.

Esasen günah, yani insanı yaratan Allah'a karşı insanın suç işlemesi mantıksızlıktır. İyi kullanılan bir akıl günaha manidir.

Aklın günah üretmede ve günahı yerleştirmede kullanılması ise önümüzde duran çelişkinin adıdır zira, günahın çirkinlik ve mantıksızlıktan başka bir yorumu olmamalıdır.

Allah aklı selim olmayı nasip etsin!

28/11/2020

Tevekkülümüz Çok Değerli

 


İslam düşmanları bir araya gelmişlerse buna karşı mü'min insan ne yapabilir? sualine cevaben, Allah(cc); "Sen Allah'a tevekkül et" buyuruyor. 

Şu anda dünya genelinde imansızlar bir araya geliyorlar.Kendi aralarında çıkar çatışması olanlar, müslümana karşı birleşiyorlar. Almanla İsrail'li birbirlerini hayatta sevmez. Alman'la Amerika'lı birbirini hayatta sevmez. İngiliz'le Alman da birbirlerini sevmezler. Birbirleriyle çıkar nedeniyle tarihte çokça çatışmışlar. Almanlarla Fransızlar arasındaki harb daha 1945'te bitti. 

Bütün bunlara rağmen bunlar müslümanlara karşı birleşebilirler. Bir Ahzab ordusu meydana getirebilirler. 

Mekke'li Müşriklerle Yahudi ve Hıristiyanların birleşerek Medine'ye saldırdığı gibi, bunlar mü'minlere karşı birleşebilirler. Birleşiyorlar da.

Geçmişte de bir çok haçlı seferleri yapıldığını biliyoruz. Peki ne yapalım? Korkup teslim mi olalım? Hayatımızı, vatanımızı, milletimizi, dinimizi, imanımızı, namusumuzu, haysiyetimizi, şerefimizi teslim mi edelim? İnsan parasız yaşayabilir ama haysiyetsiz dinsiz imansız yaşayamaz. 

Onun için biz dinimizi, imanımızı, haysiyetimizi,şerefimizi,korumakla görevliyiz. Bunu ne ile koruyacağız? Dinimizi hakkıyla yaşamak suretiyle.  

"Ad kavmi" de Peygamberleri Hud' (A.S.)a karşı çıkmışlardı. O'na işkence yapacaklarını, ülkelerinden süreceklerini söylemişlerdi. Bir kaç tane kendisine iman edeniyle beraber Hud (A.S.) şöyle diyordu. "Hud suresi 55. Ayet" "Hepiniz bir araya geliniz, bütün tuzaklarınızı, planlarınızı, stratejilerinizi uygulayınız. Bana da fırsat vermeyiniz. Yani elinizden geleni geriye bırakmayınız." Bu, bir meydan okumadır. 

Rabbimiz olan Allah'a tevekkül edip, O bütün yaratılmış, hareket eden canlıları yöneten, onları istediği gibi emrinde itaat ettiren Allah'dır. deyip, O'na sığınacağız. 

Sevgili Peygamberimiz; "Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım" buyurmuş. Ülkeleri yöneten insanların kalplerini evirip çeviren Allah'dır. Biz Allah'a sığınacak olursak ki, tarih boyunca çok görülmüştür. Düşmanların kalplerini mü'minler tarafına çeviriveriyor. Düşmanlardan sıcacık dostlar meydana getiriyor. 

Uhud'da peygamber efendimize büyük zararlar açan Halid b. Velid, kısa zaman sonra iman ediyor, Medine devletinin genel kurmay başkanı oluyor. Bu sebeble biz Allah'a sığınalım. Allah(cc) dilerse büyük ordulara hükmeden, dünyanın siyasetine yön veren insanın gönlünü, İslam'a çeviriverir. Biz rabbimize tevekkül edeceğiz. 

Tevekkül; kulun üzerine düşenin gereğini yaptıktan sonra, gerisini Allah'a bırakmasıdır. Vekil olarak Allah yeter. Güvenilecek, dayanılacak yer olarak Allah yeter. 

Günümüzde insanımız fazla akılcı olmuştur. Yani kendi aklının her şeyi çözebileceğine inanmaktadır. Halbuki kendi vücudu üzerinde bile aklı hayretler içerisindedir, şaşırmaktadır. Aldığı bir gıdanın nasıl olupta kana tırnağa, saça dönüştüğünü daha açıklamaktan aciz.Koyunda yeşil bir otun bir tarafta beyaz bir süt'e, bir tarafta kırmızı kan'a, Öbür tarafta idrar’a, öbür tarafta yün'e dönüştüğünü görürüz. Bunlar, akılla izah edilecek şeyler değildir. 

İşte biz böylesine ince, böylesine sanatkarane, böylesine güçlü şeyleri yaratan Allah'a tevekkül ederiz. O'ndan daha güzel bir vekil de yoktur. 


03/11/2020

Göz Aydınlığımız Çocuklarımız

 


  Hedefe varmak için yaşanması gereken dünya hayatında, en önemli ilke,

“İNANIYORSANIZ EN ÜSTÜNSÜNÜZ” (Al-i İmran 139) ayeti olmalıdır.

İbn Mesud, Rasulullah (a.s)’ın şöyle

dediğini rivayet etmiştir:

“Kimin derdi ahiret olursa, Allah onun kalbine zenginlik koyar, dağınık işlerini toplar, dünya ona kolay gelir. Kimin de bütün derdi dünya olursa, Allah onun gözünün önünden fakirliği hiç ayırmaz, işlerini dağıtır, düzeni olmaz. Dünya da kendisine ancak takdir edildiği kadar gelir.” (Tirmizî, İbn Mace)

“Ey iman edenler!

Kendinizi ve ailenizi,

yakıtı insanlar ve

taşlar olan ateşten

koruyun.” (Tahrim 6)

“Hiçbir baba,

çocuğuna güzel

terbiyeden daha

üstün bir hediye

veremez.” (Tirmizî)

EDEP; BEDENİN, AKLIN VE RUHUN DİSİPLİNİDİR.

Âlimler Peygamber (a.s)’ın çocukların ilk eğitimi ile ilgili şu beş temel prensibi çıkarmışlardır:

Çocuklara Kelime-i Tevhidi öğretmek.

Çocukta Allah (c.c) sevgisini yerleştirmek.

Çocuğa Peygamber (a.s)’ın, ehli beytinin ve sahabenin sevgisini aşılamak.

Kur’an-ı Kerim öğretmek.

Çocuğu sarsılmaz ve sağlam bir iman üzere eğitmek ve yeri geldiğinde Allah yolunda kendini feda etmesi gerektiğini bilecek şekilde yetiştirmek.

İnsan, ancak sağlam bir kaynağa dayanarak doğru hedefe varabilir.

Gençleri ve çocukları nasıl eğitmeli ki şöyle davransınlar diye düşünüp çabalamadan önce; “yetişkinler nasıl olmalı ki çocuklar da öyle olsunlar?” üzerinde düşünülmeli ve bu doğrultuda çaba gösterilmelidir.

Çocuklar bilinçli olarak eğitilsin veya eğitilmesinler, onlar çevrelerinden çok şey öğreneceklerdir.

Nasıl bir anne-babaya sahip olduğumuzdan çok, nasıl bir anne-baba olduğumuz önemlidir. Birincisi elimizde olmayan, ikincisi ise irademiz ve sorumluluğumuz dahilindededir.



01/11/2020

Peygamberimizin Doğumunu Anlamlandırabilmek



Mevlid kandili, Hz. Peygamber’in doğumu vesilesiyle kutlanması âdet olmuş dinî önem atfedilen günlerimizden biridir. Ancak bu çağa hitap edecek, çağın meselelerine ve ihtiyaçlarına çözüm getirecek yeni bir İslam anlayışı ve yeni bir ruh getirmek, bugün nasıl hayati bir zaruret ise, bu zaruretin bir gereği olarak Hz. Peygamber’in doğduğu günü kutlarken de, bu kutlamaya yeni bir anlam kazandırmak, İslam ve onun peygamberinin insanlığa sunduğu mesajın önemi üzerinde durmak da bir zarurettir.

İslam bugün ne 14 asır önce zahir olmuş ve devrini tamamlamış bir inanç sistemi, ne geçmişteki bir ilim ve medeniyet, ne de bir eski eseri inceler gibi incelenecek tarihte kalmış bir olaydır.

Bugün İslam, insanlığın pençesinde kıvrandığı ve kendisinin geleceğiyle ilgili birçok probleme çözüm getirebilecek, bu suretle beşeriyete hem bu dünyada hem de öte dünyada mutluluk suna bilecek bir güce sahiptir. Çünkü İslam, sadece dinler içerisinde herhangi bir din değildir. O, hem ilahi hem de insani yönü olan bir dünya kurma projesini, ilimlere, sanatlara, her insana, her cemiyete tevdi eden Allah, dünya ve insan anlayışıdır.

İşte günümüzde İslam’ın manası budur ve Hz. Muhammed (sav.) bu ilahi nizamı insanlığa tebliğ eden Allah elçisidir. Onun doğum gününü kutlamak için birtakım merasimleri âdet yerini bulsun diye icra etmekle yetinmek, o büyük insanı anlamamak demektir. Onun doğum günü gerektiği gibi kutlanmak isteniyorsa, bunun yolu, İslam dinini tebliğ etmekle beşeriyete en büyük hizmeti yapmış olan Hz. Peygamber’i ve onun insanlığa sunduğu mesajı iyice anlamak ve anlatmaktan geçer. İşte kandiller, böyle bir anlayışla, hayatımıza yeni bir yön vermek için bulunmaz birer fırsattır.
 
Geçmişi, bugünü ve geleceği tefekkür etmek müminin en önemli özelliklerindendir. Bugün İslam dünyası bir ateş çemberi ile kuşatılmış durumdadır. Filistin, Irak, Libya ve Suriye başta olmak üzere İslam dünyası doğrudan veya dolaylı bir işgal altındadır, İslam dünyasının çeşitli bölgelerini savaş ateşine verenler (ABD-Batı) ve onların bizdeki uzantılarının, ülkemizin ABD: İngiltere yanında fiilen yer almasını başaramayınca, bu defa İslam’ı ve Müslümanları hedef alan faaliyetlerine hız verdikleri dikkatlerden kaçmamaktadır. 

Nitekim son zamanlarda Avrupa’da neredeyse her gün İslam’a ve Müslümanlara  saldırıda bulunulduğunu üzülerek hep birlikte izlemekteyiz. Milletimizi, millet yapan unsurların başında gelen yüce İslam dinine yöneltilen bu tarizlerin sadece yeryüzünde bozgunculuk yapmak isteyenlerin işine yarayacağı kesinlikle bilinmelidir.

Bu gibi tehlikelere maruz kalmamak, İslami değerlerimize sahip çıkmamıza bağlıdır. Bu değerlerin başında ise kuşkusuz İslam’ı bize getiren ve bütün Müslümanları ‘tek bir ümmet’ yapan Hz. Peygamber ve mirası gelmektedir. İslam ümmetinin çok büyük bir tehditle karşı karşıya bulunduğu günümüzde, Müslümanların birliğinin çimentosu olan Hz. Peygamber’in Sünneti ’ne her zamankinden daha fazla muhtacız. Ancak şu anda bu modelden hayli uzak olduğumuz, İslam dünyasında yaşananlardan açıkça görülmektedir. Dolayısıyla bugün yeni bir başlangıç yapmaktan başka bir yol görünmemektedir.

İşte hayatımızı ve geleceğimizi yeniden değerlendirip, ona yön vermemiz için iyi bir vesile teşkil eden Mevlid kandilleri daima bu duygular içerisinde kutlanmalı, bütün İslam âlemi Hz. Peygamber’in Sünnetini çağın şartları içerisinde tekrar hayata nasıl geçirileceği üzerinde ciddiyetle düşünüp, süratle eyleme yönelmelidir. 

Mevlid kandiline bu açıdan bakılmadığı takdirde, yapılacak olan duaların, kılınacak namazların ve diğer amellerin çok fazla bir anlam ifade etmeyeceğini en azından içinde yaşadığımız kriz döneminde- bilmek gerekir.

Salat ve selam o yüce peygambere olsun.

19/08/2020

Duyarlı Olmanın Gururuyla Yaşamak

 

Bu dünyada, bilhassa müslümanların yapacağı işlerden birisi de hiç şüphesiz yüce İslam dinini yeniden öğrenmeye ve keşfetmeye çalışmalarıdır.Yoksa bugün, müslümanlar üzerinde bile maksadına uygun fonksiyon icra edemediğini görenlere, dinin evrenselliğini göstermemiz nasıl mümkün olacak?

Her halükarda müslümanların en büyük eksikliği, onu layıkıyla tanımamalarıdır. İnsanın bilmediği şeyi red veya kabulü fazla önem taşımasa gerektir.İslam dinini yeniden tanımaya ve keşfetmeye gayret etmemiz büyük bir eksikliğimizi gidermeye yardımcı olacaktır.

İnsanın hilkatini değiştirmek, başka bir ifade ile dünyaya erkek olarak gelen kimseyi kadın, kadın olarak gelen kimseyi de erkek yapmak nasıl mümkün olamayacak sa,mayası din ile yoğrulan ve yaratılışı din üzerine olan insanın, bu hilkatini dahi değiştirmenin mümkün olamayacağını beyanla yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

Ey Resûlüm! Hakka yönelerek yüzünü dosdoğru bir şekilde dîne çevir. Bu, Allah’u Teâlâ’nın insanlara verdiği bir fıtrattır. Allah’ın yaratışında hiçbir değişiklik yoktur. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.(Rum:30)

Din, her zaman insanlığın gündeminde bulunmuş, insan ya bağlanarak yahut da karşı tavır alarak dinle meşgul olmuştur. Ama her zaman akıl dinden yana olmayı tercih etmiştir.

Toplu olarak yaşamanın insana yüklediği birtakım sorumluluklar vardır.Bu sorumluluklar üzerinde ısrarla duran yüce dinimiz, her davranışımızı günah- sevap değerlendirmesi ile ele alır.Candan önce canan mefkûresi İslam'ın karakteristik özelliğidir.Hiç kimse başıboş değildir, herkes kendi hürriyetini başkasının hürriyetinin başladığı yere kadar kullanabilir, prensibi de yine İslam'ın önemli biri yanıdır.

Yüce İslam dini bu hususta birçok görevler verirken münevver aydın, bilgili ve kültürlü insanların geniş halk kitlelerini uyarmak, onları iyiye ve güzele sevk etmek ve her türlü kötülüklerden alıkoymak zorunda olduğunu bildirmiştir.

Toplumda gayrimeşru şeyler yapılıp dururken, bunları yapanların alıkonmaması umuma ait bir zarar getirmekte, dolayısıyla onun iyi bir sorumluluk anlayışı toplum hayatının vazgeçilmez garantisi olarak bildirilmektedir.

Bir şahsın ufak bir hatası bir orduyu, yine bir tek şahsın devlet sırrını düşmana açıklaması bir ülkeyi batırabilir.Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür, ancak bilinmesi gereken şudur;İslam dini toplum yapısında tam bir otokontrol sağlanmasını emreder.Hiç bir surette sahanın ahlaksızlara, kötü niyetlilere, menfaatçilere ve toplumun yararına düşünmeyenlere bırakılmasını hoş karşılamaz.

Şahsımıza, nefsimize ve ena niyetimize yapılan tecavüzleri müsamaha ile karşılamak dinen kemal ve olgunluk alameti kabul edilmektedir.

Ancak, toplumu ayakta tutan din, dil, devlet, bayrak, toprak, kültür, töre, örf ve adetler gibi sosyolojik gerçeklere yapılan saldırılara müsamaha göstermek böyle değildir. Çünkü o takdirde, bizim de içinde bulunduğumuz gemide gedik açmak olur. Oysaki bu gemiyi hepimiz korumak zorundayız.Bu,hem dini hem de milli varlığımızın gereğidir.

Bu ülkede yaşayan her insanın, insanımızın mukaddes değerlerine saygı ve hürmet etmesi gerekir, inanmasa da böyle olmak zorundadır. Zira bizi biz yapan bu kutsal değerlerdir. Yani bu değerlerin yok olması bizim yok olmamız demektir.

Her dine mensup milletlerin, kendilerine has ahlak anlayışları ve bu ahlak anlayışı içinde meydana getirdikleri medeniyetleri vardır. İşte her millet kendisine has ve özellikleri ile şahsiyetini korur ve varlığını sürdürür.Bizim göz bebeğimiz olan yüce İslam dininin de,hiçbir dinin ve hiçbir toplumun  sahip olmadığı eşsiz bir ahlak sistemi ve medeniyeti vardır, ve bunlar hiçbir milleti, zilleti taklit etmeye ihtiyaç bırakmayacak kadar  mükemmeldir.

Öyleyse bu mükemmelliğin farkında olarak, kendi kendini inkardan ve diğer milletler karşısında duyulan aşağılık duygusundan kurtulmak için;

-Köklü bir eğitim ile dini ve milli kültürümüzü yaygınlaştırmalıyız.

-Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmalıyız.

-İnkarcıları, İslam'ı ve milli değerlerimize karşı olanları, gönülden dost kabul etmemeliyiz.

-Haram olan işlerin sergilendiği topluluklara asla katılmamalıyız.

-Son olarak da İslam'ın, insanın yaratılışındaki yüceliğe en uygun emir ve yasaklarla donatılarak gönderildiğini,hem söz hem de davranışlarımızla ispat etmeliyiz.

Bu anlayışla hayatına yön veren müminlere selam olsun!


Öne Çıkan Yayın

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz