10/06/2019

KALBİN İSLÂMA AÇILMASI



      

        İslam, doğru ve hakikate teslim olup, boyun eğmenin adıdır. Bu tanıma paralel olarak, insanlar şayet karşılaştıkları veya karşılaşacakları gerçeklere gönüllerini açık tutarlar da önyargıdan ve nefsin bencilliğinden sıyrılırlarsa, hakkın o gönüllere taht kurması hiç de zor olmaz. Şayet, beşerî ihtiraslarını veya geçici menfaatlerini doğruların önüne engel olarak koyarlarsa bir öncekinin aksine hiçbir söz onlar için yarar sağlamaz. İşte bu nedenledir ki ,kalplerini Allah'a ve O’nun âyetlerine  kasıtla ve ısrarla kapalı tutanlar kendi elleriyle hidayet geçitlerini tıkamış olurlar.Kalplerini doğrulara açık tutmayan insanlara Allah asla hidayet vermez.

O halde,Allah’ın hidayeti kimler içindir?
1-Allah kimi doğru yola iletmek isterse onların kalplerini İslâm'a açar.Ama Allah'ın istemesi veya dilemesi, insanların gönüllerindeki eğilimlere ve temennilere bağlıdır.
 2- Allah, sadece öğüt alacak olanlar için ayetlerini açıklamaktadır.
 3- Allah, haber vermeden veya uyarmadan hiç bir topluluğu ya da toplumu asla cezalandırmaz ve helak etmez.
 4- Allah, sadece Allah için güzel işler yapanların ve öğüt alanların dostudur.

İşte, o dost benim diyebilmektir kalbin imana açık olması aslında.
       Hakkın ve bâtılın tercihinde tamamen özgür bırakılan insanlar, kendi iradeleri ile yapmış oldukları tercihlerin götüreceği akıbete elbette razı olmak zorundadırlar. Ortada iki tercih var ve bunun bir tanesi; felakete ,musîbete, azâba ve huzurdan kovulmaya götürmekte, diğeri, kurtuluşa, saadete ve cennete götürmektedir. Her iki tercihin vardıracağı netice, hem peygamberlerin tebliğlerinde, hem de, onların Allah'tan getirmiş oldukları kitaplarda ayrıntılı olarak ortaya konmaktadır.Bütün bunlara rağmen, eğer insanoğlu, kendisi için felâket olan bir sona taşıyacak tercihi yapmışsa, bunun adı, insanoğlunun sadece kendisine zulmetmesidir.

Aslında hiç unutmamalıyız ki;
1-Allah'ın vermiş olduğu sayısız temiz ve helal rızıkları bırakıp da, pis ve haram kılınmış olanlardan yemek, başlı başına nankörlük ve zulümdür.
 2 - Allah'ın bir kısım sıkıntılar ve kısıtlamalar vermesi sadece denemek ve gerçek iman sahiplerini diğerlerinden ayırmak içindir.

KALPLERİMİZİ  İSLÂMA AÇAN
RABBİMİZ’E HAMD OLSUN.

01/01/2019

Hangi Bağla Kime Bağlıyız ?



     Yüce Allah'ın kullarından herhangi birine yönelik sevgisi, ifadenin vasfedemeyeceği bir olay olunca; kullarından birinin O'na yönelik sevgisi de zaman zaman sevenlerin sözlerinde örneklerini görmekle beraber, ifade ve tasvir edebilmesi son derece güç bir olaydır. İşte gerçek tasavvuf adamlarının yükseldiği kapı burasıdır. -Ancak bunlar da, tasavvuf kisvesine bürünen ve uzun tarihlerinden bilinen bu,topluluğun içinde son derece azdırlar- Rabia el-Adeviye'nin şu beyitleri hâlâ o eşsiz sevginin gerçek tadını duygularımıza taşımaktadır!

Sen tatlı ol da, koca hayat acılarla dolsun,
Yeter ki sen hoşnut ol da, isterse tüm yaratıklar dargın olsun.
Seninle aramız iyi olduktan sonra,
Alemler bozuk olsa ne çıkar.
Senin sevgin olduktan sonra, gerisi boştur.
Çünkü toprağın üstünde olan herşey topraktır.

İşte İslâm düşüncesi, müminle Rabbini, bu harikulade ve sevimli bağla birbirine bağlamaktadır. Bir defaya özgü geçici bir duygu değildir bu. Aksine bu sağlam yapılı düşüncede yer alan bir öz, bir gerçek ve bir öğedir.
     
 Dünya ve içindekiler için utanmadan koşuşup duranlar utanmıyor, çekinmiyorlar da, Yüce Allah'ın dini için neden Müslümanlar geri durmaktan utansınlar. Asıl utanacak olanlar, dinlerini dünya karşılığında değiştirenlerdir.

 Artık tercih yapma zamanı hala gelmedi mi?

Saflarımızı perçinleştirmenin vakti hala gelmedi mi?

Kim olduğumuzu ve ne işe yaradığımızı ispat etmenin zamanı gelip çatmadı mı?

Yüce Allah cümlemizi dininde sebat eden kullarından eylesin.

28/12/2018

Müslümanca Yaşamak Yada Sapmak


        
       Ebu Zerr el-Gifari (r.a) Hz. Peygamber (a.s)'a "Müslüman kimdir?" diye sorduğunda; Hz. Peygamber (a.s): "Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmedikleri kimsedir" diye buyurmuş.
Peki en faziletli hicret hangisidir?
Hz.Peygamber (a.s): "Muhâcir de Allah'ın yasakladığı şeyi terkedendir."(  İbn Hamza, el-Beyan ve't-Ta'rif, S, 606)

وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ دينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِى الْاخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرينَ

"Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, o kimseden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek"(Âl-i İmrân, 3/85.) ayeti "Muhammed'in getirdiğin dinden başka bir din arayandan, aradığı din kabul edilmeyecektir" şeklinde açıklanır. "Muhammed'in dinine İslâm ismi verilir, denilir"ifadesiyle İslâm dininden maksadın, Hz. Muhammed (a.s)'ın tebliği ettiği din olduğu anlaşılır.

Kadî İyaz ise bu hadisi kasdederek; "Şeriat ilimlerinin tamamı bu hadise bağlıdır ve bundan şube şube olmuş yayılmış" demiştir.

Sonuç olarak müslüman; özü, sözü ve işleriyle en doğru hareket eden, haksızlık yapmayan, daima her işin iyi yanını görmeye ve almaya çalışan, dünyada her davranışının yazıcı melekler tarafından tespit edildiğine inanan kimsedir.

* Kamil müslüman, diline ve eline sahip olan kimsedir. Diline ve ellerine sahip olmayan kişi kamil manada müslüman olamaz.

* Müslüman’ın diliyle başkasının hak ve hukukuna zarar getirecek sözlerden sakınması ve başkalarının şahsi, kişisel problemlerine karışmamaya dikkat etmesi gerekir.

* Müslüman kimsenin, elleriyle tutacağı nesnelere dikkat etmesi gerekiyor. Zira ellerin tutup boğaza aktardığı yemek ve içecek gibi şeylerin helalinden olması lazım. Eğer kızgınlık esnasında eller başkalarına zarar verme, dövme vs. gibi şeylerle meşgul ettirilirse işte o zaman haksızlık olur.

* Müslüman kişinin, diliyle nasihat edip, elleriyle de başkalarına yardım etmesi gerekiyor. "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır", "Veren el, alan elden daha üstündür" prensipleri temel özellikleri olmalıdır.


25/12/2018

Felaketlerden Kaçabilmek Bizim Elimizde


       

       Zamanımızda şeytanî vesveselerle zuhur eden ve çoğalan büyük felâketler vardır.
Birincisi, iffet husûsundaki lâkaytlıklar. zinâya götüren çirkin ahval… Ailelerin perişan olması, boşanmaların artması…

İkincisi; kadın-erkek karmaşıklığı, hem de uniseks denilen tarzda giyim kuşamda, tıraş ve benzeri ahvalde kadın ve erkeğin birbirine benzemeye zorlanması…
Hâlbuki Peygamberimiz; «kadına benzemeye çalışan erkeğin ve erkeğe benzemeye çalışan kadının, Allâh’ın lânetine dûçâr olacağını, yani rahmetinden uzak kalacağını» bildirmiştir. (Buhârî, Libâs, 61)

Üçüncüsü, batıdan esen rezil rüzgârlarla eşcinselliğin teşvik edilmesi. Normal gösterilmesi, yeni nesillere empoze edilmesi.
Bu şenaat ise Lût Kavmi’ni yerle bir eden bir belâdır.

Dördüncüsü; kılık kıyâfette, saç ve eşkâlde, daha birçok sahada insanlarımızın gayr-i müslimlerden ayırt edilemez şekillere girmesi.
Hâlbuki Peygamberimiz buyurur:
 “Herhangi bir topluluğa benzemeye çalışan, onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 4/4031)

Beşincisi, israf ve marka hastalığı. Şöhret budalalığı hâlinde eşya ile gururlanma iptilâsı. Aynı eşyanın sırf markası yüzünden çok pahalı şekilde satın alınması ve bununla güç gösterisi yapılması. İsraf çılgınlığı.
Üstelik o markaların; ekseriyetle İslâm düşmanı birtakım uluslararası sermayeden olması cihetiyle, gafil müslümanların parasıyla, zâlimlerin desteklenmesi…

Altıncısı, yine iffeti zedeleyen ihtilât mekânları… mâlâyânîye zemin olan mekânlar, birtakım kasvetli yerler… Hazret-i Mevlânâ’nın ifadesiyle, sözün maskarası olunan yerler…

Yedincisi, fâiz… Fâizin girmediği yer kalmadı. Türlü te’villerle birçok insanın, kazancına fâiz karıştırması. Hâlbuki fâiz Allâh’ın savaş açtığı bir fâcia…

Sekizincisi; internetin ve televizyonun bazı rezil, çirkin, gayr-i İslâmî ve âhireti unutturan programları… Bunlarla dolu cep telefonlarının insanları robot hâline getirmesi…

Dokuzuncusu; bütün bu ve benzeri gaflet ve günahlara rağmen, emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münkerin âdetâ terk edilmiş olması…
Cenâb-ı Hak, A‘râf Sûresi’nde Ashâb-ı Sebt’in, yani cumartesi günü avlanma yasağına uymayan topluluğun uğradığı âkıbeti anlatır. O kavim üç gruba ayrılmıştı:

1-Yasağı çiğneyen fâsıklar,
2-Fâsıkları îkaz eden mü’minler,
3-Fâsıkları îkaz etmeyen, nehy-i ani’l-münker vazifesini terk edenler.

Kahr-ı ilâhî geldiğinde, sadece fâsıkları değil, onları uyarmayanları da helâk etmiştir. (bkz. el-A‘râf, 163-166)
Dolayısıyla;
Bunlar asla küçük, basit ve ehemmiyetsiz görülmemelidir.
Zira âyette, cehennem ehlinin, hüsrana düşmelerinin sebebi sorulduğunda;
وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ ٱلۡخَآئِضِينَ ٤٥
“(Bâtıla / dünyaya) dalanlarla beraber dalıyorduk.” (el-Müddessir, 45) diyecekleri beyan buyurulur.

Bu basit görülen gafletler, aslında öyle ağır haramlardır ki, bunlar nice kavimlerin helâk sebebi olmuştur. Bütün bunlar Allâh’ın yardımını kesen hâdiselerdir.
Hem kendimizi ıslah ve ihyâ edeceğiz, hem de toplumun ıslah ve ihyâsı için gayret edeceğiz ki, iki cihanda ilâhî yardıma nâil olabilelim.

Mâzîde her biri bir kavmin tarihten silinmesine sebebiyet veren helâk sebeplerinin hepsi, bugün toplumumuzda yaşanıyor. Bizler Allâh’ın rahmetine nâil olabilmemiz için, hem kendimizi ihyâ hem de toplumumuzu ıslah etmeye gayret etmek mecburiyetindeyiz

Helâk Edici Yedi Şey



Helak edici yedi şeyden sakının:

1- Allah'a şirk (ortak) koşmak;

2- Sihir (ve büyücülük gibi göz boyayan, aldatıp oyalayan şeyler)le meşgul olmak;

3- Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymak;

4- Yetim malı yemek;

5- Savaş alanından kaçmak;

6- Faiz yemek;

7- İffetli, namuslu, suçtan beri, mü'mine kadınlara zina isnâd etmek."( Buharî, Vesaya, 23)


* Şirk: mutlak küfür değil, Allah'a ait olan vasıfları Allah'tan başkasına vermektir. Şirkin, şirket ve ortaklık anlamına gelmesinin sebebi bunun içindir.

* Bir kalpte iki mabud olmaz. Aynı zamanda iki sevgide olmaz. Ya Allah sevilecek, ya da Allah'la beraber başka şeyler sevilerek, şirk akidesi taşınacak.

* En büyük şirk, insanın Allah'tan başkasına ibadet edip, kendisiyle Allah arasına engeller koymasıdır.

* Lokman (a.s)'ın oğluna nasihatinde:

وَاِذْ قَالَ لُقْمنُ لِابْنِه وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَىَّ لَاتُشْرِكْ بِاللّهِ اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظيمٌ

“Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.”( Lokman, 31/13.) Çünkü şirkte Allah'ın hakkı ve hukuku çiğnenmiş olur, Allah'a ait hakkı başkasına vermektir ki, bu da büyük günahtır.

İşte,  اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظيمٌ ayeti, şirkte hadsiz ve çok büyük bir zulüm bulunduğunu ifade ile bildirir. Şirk öyle bir cürümdür ki, herbir mahlûkun hakkına ve şerefine ve haysiyetine bir tecavüzdür; ancak onu Cehennem temizler.

Öne Çıkan Yayın

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz