Zamanımızda şeytanî vesveselerle zuhur eden ve çoğalan büyük
felâketler vardır.
Birincisi, iffet husûsundaki lâkaytlıklar. zinâya götüren
çirkin ahval… Ailelerin perişan olması, boşanmaların artması…
İkincisi; kadın-erkek karmaşıklığı, hem de uniseks denilen
tarzda giyim kuşamda, tıraş ve benzeri ahvalde kadın ve erkeğin birbirine
benzemeye zorlanması…
Hâlbuki Peygamberimiz; «kadına benzemeye çalışan erkeğin ve
erkeğe benzemeye çalışan kadının, Allâh’ın lânetine dûçâr olacağını, yani
rahmetinden uzak kalacağını» bildirmiştir. (Buhârî, Libâs, 61)
Üçüncüsü, batıdan esen rezil rüzgârlarla eşcinselliğin teşvik
edilmesi. Normal gösterilmesi, yeni nesillere empoze edilmesi.
Bu şenaat ise Lût Kavmi’ni yerle bir eden bir belâdır.
Dördüncüsü; kılık kıyâfette, saç ve eşkâlde, daha birçok
sahada insanlarımızın gayr-i müslimlerden ayırt edilemez şekillere girmesi.
Hâlbuki Peygamberimiz buyurur:
“Herhangi bir
topluluğa benzemeye çalışan, onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 4/4031)
Beşincisi, israf ve marka hastalığı. Şöhret budalalığı
hâlinde eşya ile gururlanma iptilâsı. Aynı eşyanın sırf markası yüzünden çok
pahalı şekilde satın alınması ve bununla güç gösterisi yapılması. İsraf
çılgınlığı.
Üstelik o markaların; ekseriyetle İslâm düşmanı birtakım uluslararası
sermayeden olması cihetiyle, gafil müslümanların parasıyla, zâlimlerin
desteklenmesi…
Altıncısı, yine iffeti zedeleyen ihtilât mekânları…
mâlâyânîye zemin olan mekânlar, birtakım kasvetli yerler… Hazret-i Mevlânâ’nın
ifadesiyle, sözün maskarası olunan yerler…
Yedincisi, fâiz… Fâizin girmediği yer kalmadı. Türlü
te’villerle birçok insanın, kazancına fâiz karıştırması. Hâlbuki fâiz Allâh’ın
savaş açtığı bir fâcia…
Sekizincisi; internetin ve televizyonun bazı rezil,
çirkin, gayr-i İslâmî ve âhireti unutturan programları… Bunlarla dolu cep
telefonlarının insanları robot hâline getirmesi…
Dokuzuncusu; bütün bu ve benzeri gaflet ve günahlara
rağmen, emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münkerin âdetâ terk edilmiş olması…
Cenâb-ı Hak, A‘râf Sûresi’nde Ashâb-ı Sebt’in, yani
cumartesi günü avlanma yasağına uymayan topluluğun uğradığı âkıbeti anlatır. O
kavim üç gruba ayrılmıştı:
1-Yasağı çiğneyen fâsıklar,
2-Fâsıkları îkaz eden mü’minler,
3-Fâsıkları îkaz etmeyen, nehy-i ani’l-münker vazifesini terk
edenler.
Kahr-ı ilâhî geldiğinde, sadece fâsıkları değil, onları
uyarmayanları da helâk etmiştir. (bkz. el-A‘râf, 163-166)
Dolayısıyla;
Bunlar asla küçük, basit ve ehemmiyetsiz görülmemelidir.
Zira âyette, cehennem ehlinin, hüsrana düşmelerinin sebebi
sorulduğunda;
وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ ٱلۡخَآئِضِينَ
٤٥
“(Bâtıla /
dünyaya) dalanlarla beraber dalıyorduk.” (el-Müddessir, 45) diyecekleri beyan
buyurulur.
Bu basit görülen gafletler, aslında öyle ağır haramlardır
ki, bunlar nice kavimlerin helâk sebebi olmuştur. Bütün bunlar Allâh’ın
yardımını kesen hâdiselerdir.
Hem kendimizi ıslah ve ihyâ edeceğiz, hem de toplumun ıslah
ve ihyâsı için gayret edeceğiz ki, iki cihanda ilâhî yardıma nâil olabilelim.
Mâzîde her biri bir kavmin tarihten silinmesine sebebiyet
veren helâk sebeplerinin hepsi, bugün toplumumuzda yaşanıyor. Bizler Allâh’ın
rahmetine nâil olabilmemiz için, hem kendimizi ihyâ hem de toplumumuzu ıslah
etmeye gayret etmek mecburiyetindeyiz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder