ŞEYTAN = eşittir AKLA GETİRENdir. ve Her İnsanın beyninde
görevlidir.Sadece DAVET eder (yani akla getirir) ve her şey olup bitince
derki = Ben sadece teklif ettim (akla getirdim) sizin üzerinizde bir
yaptırımım yoktu. DÜŞÜNCE lerinizin RENGİ ve KOKUSU yoktur. Aklınıza her
gelen DÜŞÜNCE nin size ait olup olmadığını biliyormusunuz ? Her gün
aklınıza milyonlarca düşünce gelir kimini düşünür kimini boşverir
kiminide uygulamazmıyız ? Cinayet işleyenlere sorun (o an aklıma
mutfaktaki bıçak geldi ve aldığım gibi ikisinide öldürdüm der) Acaba
akla getiren kimdi — ne idi hiç düşünüyor musunuz ?
İbrahim suresi
22 Meali = Ve herşey olup bittikten sonra, şeytan der ki: “Allah size,
sözün en doğrusunu söyledi. Ben de size söz verdim, ama sizi hep yüzüstü
bıraktım yine de, benim sizin üzerinizde hiçbir baskım, gücüm, kuvvetim
yoktu. Sizi sadece çağırıyordum, siz de bu çağrıya icabet ediyordunuz.
Allaha
ve ahirete inanan kul aklına her geleni yapmaz Allahtan korkar ve iyi
yöne ve işin doğrusuna yönelerek kötü düşünceye Onay vermez. Çünki bu
dünya sadece imtihangah dır ve her yaptığımız şeyden sorulacağımız ve
dünyadaki amellerimizin sergileneceği o an gelecektir. Şayet çekiliyorsa
hayat filmimiz ve Allah ile seyredeceksek ROLümü şimdiden yerin dibine
girerdim o sahneleri seyrederken. Hayatınızı şimdiden sorgulayabiliyor
musunuz ? TÖVBE şansı varken neden bu şansı kullanmıyor ve kötülüklerden
her türlü kötü düşünceden ayrılmıyorsunuz. Haydi zaman daralmadan
harekete geçelim mahcubiyet duyan değil,yaşamıyla iftihar edenlerden olalım.
04/02/2013
Eleştiriye Değil Özeleştiriye Muhtacız
Bizimle buluşmayı ummayan, dünya hayatına razı olup onunla rahat ederler ve bizim ayetlerimizden gaflet edenler…İşte kazandıkları işlerden ötürü onların varacakları yer ateştir. YUNUS (7-8)
Allah insana Kuran’ın çeşitli yerlerinde uyarılar yaparak bu dünya hayatının geçici olduğunu asıl olanın ahiret olduğunu söylüyor. Biz acaba öyle mi davranıyoruz? Etrafımızdaki Müslümanların çoğu sanki hiç ahiret yokmuş gibi hayatlarını sürdürmüyor mu? Dünyevi birçok şey için harcadığımız zamandan ne kadarını ahiret için harcıyoruz? Bu soruları kendi kendimiz cevaplamalıyız. İnsan genel olarak eleştirilmeyi sevmez, bu insanın özünde vardır, başkasının bizi kınaması, şunu şöyle yap, bunu böyle yap demesi hoşumuza gitmez. Bir insan ne kadar doğru eleştirse de hemen üstüne çıkmaya, ya da bir neden bulmaya çalışırız. Kendi kendimize olan eleştirilerimiz böyle değildir. Ancak kendimizi eleştirip tembih ettiğimizde doğruları uygulayabiliyoruz. Burada önemli olan bu mekanizmayı aktif hale getirebilmek. Kuran’da da bu konuya atıf vardır:Öyle değil! Kendisini kınayan benliğe de yemin ederim… (75/2)
Cennete ucundan girmek..
Şu ana kadar insanlarda oluşmuş genel yargı, ahiret hayatını üçe bölmek şeklindedir: Cennet, cehennem ve araf. Aslına bakarsak durum bundan daha komplikedir. Mesela Dünya hayatındaki ekonomik durumu ele alalım: Fakir insanlar, orta halli insanlar ve zenginler. Fakat bildiğimiz gibi fakirinde fakiri vardır, zengininde zengini vardır. Ahiret hayatı da böyledir. Sanılanın aksine tek bir cennet profili yerine Kuran’da belirtildiği gibi cennet farklı derecelere, katlara bölünmüştür. Cehennem için de aynı şey geçerlidir.
Dünyada her zaman biraz daha iyi yaşayabilmek için varını yoğunu ortaya koyan insan, iş ahirete gelince cennete kenarından köşesinden gireyim de bana yeter diyor. İnsanın ortalama ömrünün 70-80 yıl olduğunu düşünürsek, öbür tarafta bizi bekleyen sonsuzlukla kıyaslanmayacak kadar geçici, gerçekten geçici bir süredir dünya hayatı. Peki bu nasıl bir çelişkidir ki insanlar 70-80 sene iyisini, hep daha iyisini yaşamak için çırpınırken söz konusu cennet olunca sadece oraya girmek bana yeter diyorlar.
Yarın ölecekmiş gibi ahirete hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışmak(!)
Allah, bir ayetinde kendi nefsini ilah edinenlere dikkat çekiyor. Bu ifadeyle, insanların kendini tüm ihtiyaçların üstünde görme, her şeyi nefsi için yapmaya değiniliyor. Her zaman daha iyisini isteyen bu zihniyet, nefsini lüks araba ve evler, uğraşlar ve eğlence piyasasıyla doyurmaya çalışıyor. Sahip oldukları yetmiyor ve her zaman daha fazlasını istiyorlar. Aman bu dünyada her şeyi yapalım, zaman su gibi akıyor mantığıyla hareket ediyorlar. Ahiret tamam da bu dünyayı da ıskalamayalım düşüncesiyle kimi zaman harama dalarak, kimi zamanda helal dairesi içindeki uğraşlarla Allah ve Ahiret unutulabiliyor.
İmanı pekişmemiş insanlara sorduğumuzda Allah ile nefsi arasındaki seçimde Allah’ı tercih ettiğini söyleyebilir ama namaz vakti geldiğinde kaçı namazı nefislerine tercih ediyor acaba? En ufak bir şey (arkadaşlarla beraber olmak, sinemaya gitmek, gece uykusuz olmak..) namaz vaktiyle çakıştığında namaz kılmaya tercih mi ediliyor. (Kazasını kılmak adı altındaki uydurulma yani Kuran’da yeri olmayan bir şeyin arkasına mı saklanılıyor) bu tarz yaklaşımların arkasında ne yazık ki dine zararlı olan şu söz yatmıyor mu: Yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış. Bu anlamlı(!) vecizenin ardından şu Kuran ayetini hatırlamakta fayda var:
“Kadınlara, oğullara, altından ve gümüşten oluşturulmuş yığınlara, eğitilmiş atlara, davarlara ve ekinlere olan tutkunlukların sevgisi insanlar için süslenip püslenmiştir. Tüm bunlar geçici dünya hayatının nimetidir. Allah’a gelince varılacak yerin en güzeli onun yanındadır.” (3-Ali İmran suresi/14)
Emekli olduktan sonra Müslüman olmak!!
Din Allah’a inanan fakat imanı pekişmemiş insanlar arasında, emekli olduktan sonra başlanan ne şiş yansın ne de kebap zihniyetiyle cennete ucundan girmek için yapılan bir olgu haline geldiğini görüyoruz çevremizde. (Bakınız: Cennete Ucundan girmek!) Hacca gidenlerin çoğunun yaşlı olmasını buna bağlamakta yalan olmaz herhalde (Bir de tabi ki Hacc’da tüm günahların silineceğine dair bir uydurmanın etkisi de yadsınamaz!) Fakat tecrübelerimizle Müslüman olur olmaz imanın da kemale ermediğini görüyoruz. Bu zaman isteyen bir olaydır. Ayrıca ne zaman öleceğimizi de Allah’tan başka kim bilebilir. Ne diyeceğiz genç ölürsek Allah’ın karşısında? “Ben bu kadar erken öleceğimi bilmiyordum, onun için ibadetlerimi yapmadım,hep erteledim” mi?
Hayatımız boyunca ne kadar Allah’ın dini için uğraş versek o kadar karşılığını alacağımıza göre (hatta Kuran’da fazlasıyla olduğu belirtiliyor) keşke doğar doğmaz ibadete başlasak, bir gün, bir saat, bir dakika bile Allah için yaptığımız bir şeyleri ertelemesek, nefsimize yenik düşmesek, Allah için yaptığımız ibadetleri kesintiye uğratmasak, hiçbir şeyi ona ortak koşmasak, bizim için o kadar iyi olur ki…
İnsan iradesi
Allah insanlara da bir irade vermiştir. Bu irade, insanlara seçme şansı verir. Bizler hayatta seçme hakkımızı kullanırken neyi baz alıyoruz; nefsimizi mi, Allah’ın ayetlerini mi? Bizleri yönetenleri seçerken nelere dikkat ediyoruz, geleceğimizi oluştururken, okul, bölüm, lisansüstünde tez seçerken… Arkadaş çevresi oluştururken, eşimizi seçerken önce hangi özelliklere bakıyoruz? İş çevremiz bizim Allah’ı anmamızı engelleyecek yapıda mı? Bu sorulara vereceğimiz bütün cevaplar bizim seçeneğimizi oluşturur. Allah’ı mı seçeceğiz yoksa nefsimize göre mi hareket edeceğiz. Allah rızası peşinde koşan insanların dikkat etmesi gereken bir nokta.
Dünyada Mekan
“Dünyada Mekân, Ahirette İman”
Atalarımız mı söylemiş bu sözü?
Sanmıyorum. Çünkü biz geçmişinde Müslüman olan bir toplumuz. Bizim gerçek Müslüman atalarımız asla böyle maddeci düşünmezlerdi. Bu söz, olsa olsa yine birçok uydurma ve kandırmaca söz gibi, din adına, kendilerini Kur’an’dan soyutlamış başkaları tarafından uydurulmuştur.
Nasıl olur da biz insanlar, düşünen yaratıklar iken, düşünmeden konuşan ve amel eden yaratıklara dönüşmüşüz. Yoksa birileri eline kumanda aletini almış, bizleri uzaktan mı yönetiyor? Bizler aklımızı kullanmayacakmıyız?
Şimdi, 1425 sene kadar önceye gidelim.
Cebrail geldi ve Hz MUHAMMED’i, peygamberlikle görevlendirme emrini getirdi. Bu görevi üstlenen Peygamber, vazifesi gereği insanlara imanı mı anlattı yoksa dünya mallarını mı? En iyisi buna cevap aramaya çalışmayalım. Kuran’ı Kerim’de onlarca ayet bulunmaktadır bu konuda… İşte bir tanesi…
“Kadınlardan, oğullardan, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşten, salma atlardan, sağmal hayvanlardan ve ekinlerden gelen zevklere düşkünlük ve bağlılık insanlar için bezenip süslendi. Bunlar, dünya hayatının metâıdır. Nihâyet varılacak güzel yer, ALLAH’ın huzurudur.”. (Rasûlüm!) De ki: ‘Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için rableri yanında, içinden ırmaklar akan ebediyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) ALLAH’ın rızâsı/hoşnutluğu vardır. ALLAH kullarını çok iyi görür.”
(Âl-i İmrân, 14-15).
Şimdi siz söyleyin. Bu ayetlerde “Dünyada Mekan, Ahrette İman” anlayışı mı yatıyor? Bunu mu anlıyoruz bu ayetlerden?
İşte peygamberimizin söylediği de aşağıdaki gibidir.
“Sizi çokluk mahvetti. İnsanoğlu ’malım, malım’ der. Yiyip tükettiğinden, ya da giyip eskittiğinden, ya da sadaka verdiğinden başka senin malın mı var? (Çünkü bundan ötesi başkasının eline geçecektir).” (Müslim, Zühd 3; Tirmizî, Zühd 31, Tefsir, sûre 102; Nesâî, Vesâyâ 1; Ahmed bin Hanbel, 4/24, 26)
Bunu kimin Peygamberi söyledi? Bunu söyleyen Peygamber, dünya mal ve menfaatlerini mi anlatmaya çalıştı? Haşa…
Yoksa bizim atalarımız, ALLAH’a ve Peygamber’e iman etmiyorlarmıydı? Haşa…
Bize ne oldu da başkalarının ağzından konuşmaya başladık? Bize ne oluyor da kendi kandığımız yetmiyormuş gibi, bir de atalarımızı bu yalana alet ettik?
Hangi samimi Müslüman mal ve servetin önemli olduğunu düşünür?
Biz imtihan için yaratılmadık mı? En fazla yaşayanımız 120 yaşına kadar gelmiyor mu? Belli bir devreden sonra hayatın bir anlamı kalıyor mu? 10 sene lüks bir arabaya binmek, muhteşem bir villada yaşam için mi yaratıldık? Birilerine tahakküm etmek ve onların üzerine haksız kazanç sağlamak için mi bu dünyaya geldik?
Mal sevgisi üzerine kurulan bir hayatta kim mutlu OLMUŞ? Hadi diyelim 10 gün mutlu oldu. Tekrar soruyorum. Mal sevgisi üzerine kurulan bir hayatta kim mutlu ÖLMÜŞ?
Elinden birkaç sene sonra çıkacak şeyler için bu kadar tamah niye? Hadi tamah ettin diyelim atalarını niye alet ediyorsun? Hadi kuldan utanmıyorsun. ALLAH’tan da mı korkmuyorsun be adam? Ne diye o zavallı insanlara iftira ediyorsun.
Tekrar hatırlatayım. Bu söz bizim atalarımıza ait olamaz… Bu söz gibi onlarca hatta yüzlerce söz, bize sonradan, bizden olmayanlar tarafından, mallarını, mülklerini, din adına sözde aklamak için sokuşturulmuş sözlerdir. Bizler bunları asla kabul etmeyeceğiz.
Bu dünya hayatı İman ve salih amelle geçirilmelidir ki, ebedi hayatta altından ırmaklar akan mekânlara sahip olabilelim.
Kimi Övüyor Ve Kimden Yardım İstiyoruz
Rahman ve rahim Allah`ın adı ile
Övme ve övülme alemlerin Rabbi din gününün maliki olan Allah ım sana mahsustur
Yanlız sana kulluk eder yanlız senden yardım isteriz
Bizi dostdoğru yoluna ulaştır kendisine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayan ve sapmışlarınkine değil
Hergün bu duayı okurken, günlük yaşam da yaptığımız işlerde takdir-övgü beklemek, ne derece doğru düşünmeli, yanlız Allah`tan yardım istediğimizi söyleyip beklenti içinde olmak ,
Hakikaten hamd övme ve övülmeyi Allah`a mahsus kılıp, yanlız Allah`tan yardım istemeye, söylediğimiz duanın manasına bir kez daha dikkat çekmek istedim.
03/02/2013
İlahi Adalet
Fırsatını yakaladığımız da bazı yetkili İnsanları bile adil olmamakla suçlarken, Allahın adil olmamasını düşünebilir miyiz? Elbetteki düşünmemeliyiz. Fakat biz çok şeyleri anlamıyoruz. Bir kere Allah Hakim dir. Yani her şeyi hikmetle yaratır. Anlamsız boş ve abes bir yaratması söz konusu değildir. Allahın en büyük nimeti ve insanlığın tek göstergesi olan aklımızı tam olarak Allahın mesajları doğrultusunda bir kullanabilsek ve Resulünün bize öğrettiği ilkelere uygun hareket edebilsek sanırım hayatın anlamını ve amacını kolay bir şekilde çözer ve her şeyde ilahi adaleti açıkca izleyebiliriz.
Aklımızı hikmetleri çözmek uğrunda yormadan, her şeyin hemen anlaşılabilir olması, insanlığın yaradılış amacı ile dünya ve ahiret anlayışına uygun düşmez. İnsanın kalitesi Allah tarafından verilen yeteneklerin ne derecede iyi yada kötü kullanılma şekline göre ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla çevremizde olup bitenleri iyi bir şekilde değerlendirmemiz gerekmektedir. Örneğin neden ben sorunsuz bir biyolojik vücut sahibi olarak yaratıldım da, tanıdığım falan kişi, bir takım biyolojik veya fiziki eksikliklerle yaratıldı diye hiç düşündük mü ? Bunu yapmamız gerekmez mi?
Bunları bir yapabilsek hemen anlayacağız, ilahi adaletin nasıl işlediğini ve Kainatta boş bir eylem yada proje bulunmadığını görerek her şeyde bir hikmet görerek Allah odaklı hayat yaşamaya başlamış olacağız.
Engelli kardeşlerimizin bize ibret olduklarını düşündüğümde, onların ne kadar büyük ve sonsuz bir ibadet içinde bulunduklarını belki yüce Yaradana devamlı secde halinde ve O nu tesbih ettiklerini kabul ederek, eğer ki Allaha inanıyorlarsa ve isyanda değillerse her halde ahirette en yüksek makamlarda oturarak aşağılarda olan bizlere oradan ibretle bakacaklarını kabul ediyorum.
İlahi adaletin her halde dünya ve ahiret hayatının birlikte değerlendirilerek sağlanmakta olduğunu düşünmek doğru olur. Çünkü dünya hayatı aslında bir sınav olup asıl hayat ise ebedi olan ahirettedir. Dolayısıyla sadece dünya hayatını irdeleyerek ilahi adaleti anlayamaya biliriz. Bunun yanında bütün değerler itibariyle ele aldığımızda dünya hayatında bile adaletin mevcut olduğunu olayları atlamadan takip etmemiz halinde görebilmemiz mümkündür. Zenginlik,sağlık,mutluluk,huzur, keder, sıkıntı,fiziki durum, zeka, ruhi durum, eş, çocuk, akraba, algılama, duyuların kalitesi, düşünme ve hayal yeteneklerinin hepsini değerlendirmeden kimin ne kadar şanslı olduğunu anlamak imkansızdır.
Çevremizde olup biten bir çok olayda ilahi adaletin izlerini kolaylıkla yakalayabiliriz. Hatta çok olayların sebeplerini ve hikmetlerini çözebiliriz. Kainatta boş ya da anlamsız veya anlamlı bir proğramın parçası olmayan eylem yada unsur söz konusu değildir. Yaratılan her şeyin bir anlamı ve müspet manada bir amacı vardır. Yani kainatta adetullah kanunlarına tabi olumlu bir düzen mevcuttur. Bu düzen içinde bir değişiklik yaparsan karşılığı aynen sana döner. Olumlu ise olumlu olarak , olumsuz ise olumsuz olarak. Oyun yaparak birinin ayağını kaydırırsan mutlaka,seninde bir gün ayağın kayar. Ama insanlar olaylar arasında ki bağlantıyı kuramadıkları için bir çok ayette açıklandığı gibi sebep ve hikmetleri anlayamazlar ve rastgele hevesleri doğrultusunda yaşayıp giderler. Halbuki Şura suresinin 30. ayetinde, yaşarken başımıza gelen kötü olayların bizim geçmişte yaptıklarımızın bir sonucu olduğu ve daha birçoğunu Allahın affetmiş olduğu açıkca anlatılmaktadır. Bu da bize ilahi adaletin tecellisinde bile Yüce Allahın bizim lehimize hükmettiğini, yaptıklarımızın ceza olarak tam karşılığını vermediğini kısaca bize merhamet ettiğini göstermektedir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Öne Çıkan Yayın
-
Kur'an'da, Allah'a karşı suç işlemekten ve haddi aşmaktan sakınan, Allah'ın azabından ve O’na mahçup olmaktan korka...
-
İslam düşmanları bir araya gelmişlerse buna karşı mü'min insan ne yapabilir? sualine cevaben, Allah(cc); "Sen Allah'a tevekkü...
-
"Allah'ım, Senden hidayet ve doğruluk isterim." (Müslim) "Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım, kalplerimizi taa...