10/07/2022

Gençlerimiz Sadece Geleceğimiz mı?


 

Mükemmel olarak yaratılmış İnsanın üç dönemi vardır. Bu dönemlerin birincisi olan çocukluk döneminde, Allah  katında mes'ul değildir. Üçüncü döneminden devam edersek,yaşlılık bir anlamda  zorunluluklar dönemidir. Yaşlılık,hür  iradeyle seçilmiş bir yaşam değil, gençlikte tercih edilmiş yaşam tarzının devamı niteliğindedir. Gerçekte insanı eşref-i mahluk yapan da, esfeli safiline düşüren de gençlik dönemidir. Gençlikte insanlar üçüncüsü olmayan iki hayatla karşı karşıyadır. Ya Allah'a yakın bir hayat veya şeytana. Ya Rabb'ine kul olacaktır ya da O,nun dışında her şeye ... Çünkü Rahmani ve şeytani tercihler, insanın sorumlu olmadığı çocukluk dönemi ya da zorunlulukların tercihleri belirlediği yaşlılıkta değil, gençlikte anlamlıdır.

Bundan dolayıdır ki küfür, gençlerimizi ifsat  ediyor. Küfür patentli ürünler, sapık  ideolojiler, ahlaki tercihler,eğlence vs. hep gençleri zehirlemeye yöneliktir.

Şu hakikati unutmamalıyız ki,Allah bir kavim için hayır dilerse, onların gençlerine hidayet eder. Çünkü hakkın ikamesi güce muhtaçtır. Gençler hakkın ikamesi için gerekli olan güç ve cesaret potansiyelidir.

Bugünün gençliğinde her nekadar ümit kıran bazı durumlar olsa da,Rabb'ine talip bir nesil var.Bunu Fatih belediyesi kütüphanesine gittiğimde, özellikle üniversite gençliğinin o gayret ve gözlerindeki ışığı görünce ümidim bir kat daha arttı.Allah'a hamd olsun. Günümüzün  gençlerine düşen geçmişteki, emsallerini tanıyıp onların izinden gitmek,taklit etmek, onların süslendiği özelliklerle süslenmektir.

Özellikle sahabe gençliğinin en belirgin vasfı, Rabb'lerini tanıyor olmalarıydı. Rabb'lerine, O'nun isim ve sıfatlarıyla kulluk ettiler. Herşey onlara hizmetkar oldu.

İnsanların özellikle sahabe gençlerinin fıtratlarında olan duygular, Allah'ın ayetleri ve kainat kitabıyla terbiye edildi. Hissettikleri herşey kulluk yolunda onları bir adım ileri taşıdı.

Ne mutlu bu yolda olan gençlerimize!

22/06/2022

İNSANIN KOP(A)MAZ BAĞINA YAKLAŞIMI

 


İnsanın ‘hiçbir şey değilken’, bir ruh kazanmış olması çok anlamlıdır. Bir damla su önce embriyoya, sonra ‘bir çiğnemlik et parçası’na, ardından bir bebek, sonunda da muhteşem sistemlerle tasarlanmış bir bedene sahip; Düşünebilen, konuşabilen, akledebilen bir varlık haline dönüşmüştür. Kısacası, Allah, insanı yoktan inşa etmiş ve ona ruhundan üflemiştir. Fakat insanların çoğu bu üstün yaratılış üzerinde düşünmez ve Allah’tan uzak, gaflet içinde yaşar. Cahildir; Aldanır, yanılır.

Yaratılışımızı hatırlatan Allah şöyle buyurmaktadır.

“Ey insan, ‘üstün kerem sahibi’ olan Rabbine karşı seni aldatıp yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, ‘sana bir düzen içinde biçim verdi’ ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertip etti.” (İnfitar Suresi, 6-8)

Bu yaratılıştaki insan tek başına değil,toplu yaşamanın şartlarıyla donatılmıştır.

Bu şartlarda Rabbimiz bizleri birbirimize kopmaz iplerle bağlamış iken birbirimizden ayrı durabilirmiyiz?

Şunu asla unutmamak gerekir ki, hep birlikte ya birbirimizin felâketi ya da kurtuluşu olacağız.

Hiç bitmeyen hırslarımız bizi daha fazla köleleştirirken, daha fazla yalnızlığa itiyor.Bizler daha fazla tükettikçe, daha az insanın tüketmesine sebep oluyoruz.

Yediğimiz ekmeği, içtiğimiz suyu her israf edişimizde dünyanın diğer ucundaki insanları biraz daha açlığa mahkûm ediyoruz.

Bizler kendi kurtuluşumuzu elde ettiğimizde başkasının özgürlüğünü elinden alıyorsak, gerçekte özgür olmadığımız anlamına gelmez mi?

Bunları öncelikle  insanlığın vicdanına havale etme vaktidir.

Bütün bunlar bizi temelde sahip olduğumuz değerlerin, yeniden farkında ve tazelenmiş boyutuyla, hayata geçirmemiz gerçeğine,yani dini değerlere getiriyor.

Unutmayalım ki,dinin asıl gayesi bilgi vermek değildir. Yaratıcımızı tanıtmak, kulluğumuzu  öğretmek, insanın aslı nedir, sonu ne olacaktır, dünyaya niçin gelmiştir, nasıl bir hayat yaşamalıdır, yaratılış gayesine uygun hayat sürmenin yolları ve şartları nelerdir, bunları bildirmek öğretmek. İşte dinin asıl gayesi budur. Hem dinimiz, her asra, her asrın insanına her seviyedeki anlayışa hitap eder.Bu noktada herkes hissesine düşeni alır.

 

30/04/2022

Kul hangi günahına tevbe edemez?

 



Bir insan hangi günahı işlerse işlesin, eğer Allah'a tevbe ederse, Allah o kulunu affeder. Velevki kul hakkına teallük eden bir mevzusu varsa, ona da tevbe ettiği için yardım eder, kul hakkına kefil olur. Eğer tevbenin mahiyeti bu şekilde olmasa idi bir manası olmazdı.Kul hata işler, üçer beşer, Allah'da onu affeder.

Aşağıdaki hadisi şerif bu konuyu çok güzel açıklar.

Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem “Allah’dan başka ilah yoktur diyen ve bu ikrar üzerine ölen hiç bir kul yoktur ki, cennete girmesin” diye buyurunca Ebû Zer radiyallâhü anh bir kaç kez

“zina etse de hırsızlık yapsa da öyle mi?” deyince her defasında Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem

“Evet zina etsede hırsızlık yapsada” diye cevap verir.

21/04/2022

Kadir Gecesi Sıradan Bir Gece Değil

 


Allah’ın  “Gerçekten biz onu Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin sen? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır,” (97. Kadr, 1-3) ayetleriyle övdüğü Kadir gecesi, her yıl gelen mübarek gecelerden bir gece değil,farklı bir mana ifade eden apayrı bir gecedir.

Sezai Karakoç’un Yazılar’da da dediği gibi, Allah, kutsal sözle­rinin bütün ağırlığını bu geceye koymuştur. Bundan 1400 küsur yıl önce Kur’an, kutsal ağırlığıyla ve bir bütün hâlinde dünya göğünün üzerine indi.

Her gündüzün ağırlığı gecede, bütün gecelerin ağırlığı Ka­dir gecesindedir. İşte bunun için Kadir gecesi hayatın ve hilkatin ağırlık merkezi gecesidir.

Gecelerin de bir önderi vardır. Gecelerin önderi, en büyük önder Kur’an-ı Kerim’i kalbinde taşıyan Kadir gecesidir.

İçinde bulunduğumuz böyle bir Kadir gecesinde Kur’an-ı Kerim’in indirilişinden bu yana on dört asırdan fazla bir zaman geçmiştir. Arı, kendine Allah’ın verdiği ilhamla nasıl peteğini örer ve balını yaparsa Müslümanlar da kendi peygamberlerine gelen vahiyle, Kur’an’dan yayılan ışıklarla eşsiz bir medeniyet kurdular.

1400 küsur yıl öncesinde olduğu gibi, bugün de o bizim ha­yat ışığımızdır, gören gözümüz, çarpan kalbimizdir.

Hayatımızın hiçbir çizgisi yoktur ki, oraya Kur’an-ı Kerim’in tuttuğu bir ayna ve bir ışık bulunmasın.

Kadir gecesine bu ismin verilmesinin de derin bir manası var­dır. Kadir gecesine, takdir ve tedbir gecesi denebilir. Bu gecede her şey hikmetlice ayrılmıştır. Ölçüler, esaslar ve prensipler bu gece vazedilmiştir. Bu gece, fertlerin kaderlerinden ziyade mil­letlerin ve devletlerin kaderi, bundan daha önemlisi, gerçeklerin ölçüsü vazedilmiştir.

İslam âlemi Kadir gecesinin taşıdığı bu manaları hakkıyla takdir edememektedir. Bunu yitirdiği günden beri de Allah’ın nimetlerinin en üstün ve en güzelini yitirmiş, vicdan huzurunu, evinin selametini ve toplumun saadetini kaybetmiştir.

Biz müminler tekrar Kur’an ile bağ kurmak için bu hatırayı hiçbir zaman unutmamak zorundayız. Sevgili Peygamberimizin bize mirası olan bu hatırayı -Kur’an’ın ilk defa inişinin hatırası­nı- ruhlarımızda canlandırmak ve ebediyen bu kutlu kaynağa bağlı kalmamızı sağlamak için Kadir gecelerini biz de ‘Kur’an geceleri’ne çevirmeliyiz.

İslam, hiçbir zaman sadece dış görünüşe önem veren şekilci kuru bir din olmamıştır. Onun için ‘Kadir’ gecesini kutlamanın sadece bir şekilden ibaret olmadığını ve bu geceyi ihya etmekten maksadın yukarıda anlattığımız ulvi gerçekleri müminin zihnin­ de ve kalbinde canlandırmak olduğunu vurgulamak şarttır.

İnsana şifa, toplumlara şifa, medeniyetlere şifa ve tarihe şifa olan, Kur’an’ın indirildiği Kadir gecesini bu duygularla kutlaya­cak olursak, ancak o zaman onun tekrar bizlere ve bütün insan­lığa, şifa saçan ruhunu kavramış oluruz.

19/02/2022

Peygamberimiz'in Sık Yaptığı Dualar

 


"Allah'ım, Senden hidayet ve doğruluk isterim." (Müslim)

"Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım, kalplerimizi taatine çevir." (Müslim)

"Allah'ım, bana doğruyu ilham et ve beni nefsimin şerrinden koru." (Tirmizî)



"Allah'ım, beni bağışla, bana merhamet et, bana afiyet ver ve bana rızk ver." (Müslim)

"Zorlu beladan, bedbahtlıktan, kötü kaderden ve düşmanların şamatasından Allah'a sığınırım." (Buharî-Müslim)

"Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru." (Buharî-Müslim)



"Allah'ım, cehennem fitnesinden ve cehennem azabından, zenginliğin ve fakirliğin şerrinden Sana sığınırım." (Ebû Davud)

"Allah'ım, açlıktan Sana sığınırım; o, ne kötü bir arkadaştır. Hainlikten Sana sığınırım; o, ne kötü bir sırdaştır." (Ebû Davud)

"Allah'ım kalbimi aydınlık kıl, lisanımı, kulağımı, gözümü, ardımı, önümü, üstümü, altımı aydınlık eyle. Allah'ım, nurumu büyüt." (Buharî-Müslim)

"Allah'ım, Senden sevgini, Seni sevenlerin sevgisini ve beni Senin sevgine ulaştıracak ameli isterim. Allah'ım, Senin sevgini bana nefsimden, ailemden ve soğuk sudan daha sevimli eyle." (Tirmizî)

"Allah'ım, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlıktan ve cimrilikten Sana sığınırım. Kabir azabından Sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnesinden Sana sığınırım." (Müslim)



"Allah'ın adıyla, Allah'a tevekkül ediyorum. Allah'ım! sapıtmak ve saptırılmaktan, alçalmak ve alçaltılmaktan, zulmetmek ve zulmedilmekten, bilgisizlikten ve bilgisiz bırakılmaktan Sana sığınırım." (Tirmizî)

"Allah'ım, Sana teslim oldum, Sana iman ettim, Sana tevekkül ettim, Sana döndüm, Senin için dava ettim ve Sana başvurdum. Önceden yaptıklarımı ve sonraya bıraktıklarımı, açık yaptıklarımı ve gizli yaptıklarımı bağışla. İleriye götüren ve geriye bırakan Sensin. Senden başka İlah yoktur." (Buharî-Müslim)

"Gökleri ve yeri yaratan, görünen ve görünmeyeni bilen, her şeyin Rabbi, meliki ve sahibi olan Allah'ım! Senden başka ilah olmadığına şahidim. Nefsimin kötülüğünden, şeytan ve ortaklarının şerrinden Sana sığınırım. Nefsime bir kötülüğün gelmesinden veya Müslümanlara karşı bir suç işlemeye onu itmesinden gene Allah'a sığınırım." (Tirmizî)

Öne Çıkan Yayın

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz