Müslümanlar'ın yöneticisi, bugünkü ifadesiyle lideri
Hazret-i
Ömer (r.a.), gece gündüz tek şey düşünür:
Acaba
yönetimimde bir hataya düşer, bir yanlışlığa saparsam durumum ne olur?
Bu endişe
kendisini çok fazla meşgul ettiği içindir ki
bir gün
çıktığı hutbesinde bunu bir soru halinde halka
sormaktan
kendini alamaz ve der ki:
-
Yönetiminizde bulunduğum şu sıralarda bir gün
nefsime uyar
da dogruyu bırakır, yanlışa saparsam
durum ne
olur?
Mesciddekilerin
beklemedikleri bu sual ilk anda suskunluğa sebep olur. Kimse ne diyeceğini pek
kestiremez.
Ama
içlerinden biri ayağa kalkar ve sessizliği bozan sert ikazını şöyle yapar:
-Ey
mü'minlerin emiri, der. şayet bir gün nefsine uyar da eğri yola saparsan seni
şu kılıçlarımızla doğruya yöneltiriz. Bunu böyle bil.
Herkes bu
sert ve açık ikaza mü'minlerin emirinin ne
diyeceğini
merakla beklerken, o bir sual daha sorar:
-Yani o
kılıcı bana karşı mı kullanacaksınız?
- Hayır,
sana karşı değil, senin yanlışına karşı.
Seni
yanlıştan doğruya çevirmek için.
Bulunduğu
yerde ellerini yukarıya kaldıran halifenin
yaptığı dua
kulaklarda yankılanır. Bakın nasıl bir sevinç duygusu ile şükreder.
-Rabbim, bu
ne saadet. Ben bir gün kendi nefsime uyar da yanlışa yönelirsem beni ikaz
edecek, doğuyu gösterecek bir cemaat, bir topluluk var. Șükrolsun sana, böyle
ikazcılarım mevcut olduğundan dolayı.Tarihler, Hazret-i Ömer (r.a.)'in böyle
ikaz edilmesinden dolayı rahatsız olup da adamı kapıya attırdığını,
azarladığını
yazmıyorlar. Ama bundan memnun olup da
dua ettiğini,
böyle ikazcıların bulunmasını, hata yapmasını önleyecek bir subap olarak kabul
ettiğini kaydediyorlar.
Demek ki,
bugün bizim idealimiz olan demokrasiyi
asırlarca
önce Müslümanlar fiilen yaşamışlar. Biz varsak
varsak
onların yaşadığı günlük hayata varacak, idealimize ancak öyle kavuşmuş
olacağız.Bugünkü demokrasinin kemali, ilk Müslümanlar'ın yaşadığı günlük
hayatıdır, desek yanlış olmayacaktır.
a-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder