Batılın azgınlığı ve hainliği artsa da –ki bu yahudinin
işgal altındaki Filistin’de işlediği yıkım ve katliamda açıkça görülmektedir.
Şüphesiz bu mü’minin inancına göre Allah’ın izniyle, sonun başlangıcı
anlamındadır.
حَتَّىٰٓ إِذَا ٱسۡتَيَۡٔسَ ٱلرُّسُلُ
وَظَنُّوٓاْ أَنَّهُمۡ قَدۡ كُذِبُواْ جَآءَهُمۡ نَصۡرُنَا فَنُجِّيَ مَن
نَّشَآءُۖ وَلَا يُرَدُّ بَأۡسُنَا عَنِ ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ
(Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de
kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız
gelir.) (12/Yusuf/110)
أَمۡ حَسِبۡتُمۡ أَن تَدۡخُلُواْ ٱلۡجَنَّةَ
وَلَمَّا يَأۡتِكُم مَّثَلُ ٱلَّذِينَ خَلَوۡاْ مِن قَبۡلِكُمۖ مَّسَّتۡهُمُ ٱلۡبَأۡسَآءُ
وَٱلضَّرَّآءُ وَزُلۡزِلُواْ حَتَّىٰ يَقُولَ ٱلرَّسُولُ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ
مَعَهُۥ مَتَىٰ نَصۡرُ ٱللَّهِۗ أَلَآ إِنَّ نَصۡرَ ٱللَّهِ قَرِيبٞ
Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size
de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara
öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet peygamber ve beraberindeki
mü’minler “Allah’ın yardımı ne zaman!” dediler. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı
yakındır.) (2/el-Bakara/214)
(Siz onların
çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah’tan
koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O,
yüreklerine korku düşürdü.) (59/el-Haşr/2)
Müslüman beklentilere ve temennilere bağlanmaz. Fakat aynı zamanda hezimet
bataklıklarında ve zillet alanlarında da başı eğik dolaşmaz. Müslümanın emeli,
kendini beğenmişlik veya gerçeğin ve olayların dışına çıkmak değildir. Bilakis,
iman ettiği ve çerçevesince amel ettiği sağlam bir inançtır. Dayanağı, Allah(cc)’ın
Kitabı’dır.
(Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü ancak kafirler topluluğu
Allah’ın rahmetinden ümit keser.) (12/Yusuf/87)
(Rabbinin rahmetinden
sapıklardan başka kim ümit keser.) (15/el-Hıcr/56)
Umutsuzluk; çokça geri adım atan ve yalnızlığı tercih eden acizlerin işidir.
Musibet, büyük bir beklentiyi de birlikte taşır. Kurtuluş yolu Allah azze ve
celle’ye güvenmektir. Gerçek mü’mini musibetler sarsmaz ve tuzaklar çökertmez.
Bilakis bu onun fedakarlığını artırır.
(Nice peygamberler vardı ki, beraberinde
bir çok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, Allah yolunda başlarına
gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah
sabredenleri sever.) (3/Âl-i İmran/146)
(Onların sözleri, sadece şöyle demekten
ibaretti: Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla;
ayaklarımızı sabit kıl; kafirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl! Allah da
onlara dünya nimetini ve ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah, iyi
davrananları sever.) (3/Âl-i İmran/147-148)
Zulüm, çatışmaların yakıtıdır. Öfke ancak öfke doğurur. Beşeriyetin akıllı
insanları ve tarih okuyanlar zulmün gücünün çabucak sönen bir kıvılcım gibi
olduğunu idrak ederler. Canlı ümmet, güçsüz düşürülmüş olsa bile zulmü asla
kabul etmeyecektir.
Zayıf söylem belirli bir aşamada direnişe yetmese de izzetinde ve ilkelerinde
aşağılığa asla razı olmaz ve başkalarına teslim olmaya ve dilenmeye de asla
razı olmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder