“Kalb” kelimesi, Kur’ân-ı
Kerîm’de özellikle beyindeki idrak merkezleri anlamında kullanılmıştır.
...لَهُمۡ
قُلُوبٞ لَّا يَفۡقَهُونَ بِهَا وَلَهُمۡ أَعۡيُنٞ لَّا يُبۡصِرُونَ بِهَا
وَلَهُمۡ ءَاذَانٞ لَّا يَسۡمَعُونَ بِهَآۚ أُوْلَٰٓئِكَ كَٱلۡأَنۡعَٰمِ...
“Onların kalpleri
vardır, kavramazlar; gözleri vardır, görmezler; kulakları vardır, işitmezler.
İşte onlar hayvanlar gibidir. (Araf, 179)
أَفَلَمۡ يَسِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ
فَتَكُونَ لَهُمۡ قُلُوبٞ يَعۡقِلُونَ بِهَآ أَوۡ ءَاذَانٞ يَسۡمَعُونَ بِهَاۖ
فَإِنَّهَا لَا تَعۡمَى ٱلۡأَبۡصَٰرُ وَلَٰكِن تَعۡمَى ٱلۡقُلُوبُ ٱلَّتِي فِي ٱلصُّدُور
“(Seni
yalanlayanlar) yeryüzünde dolaşsalardı elbette düşünen kalpleri ve işiten
kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; gerçekte göğüslerin
içindeki kalpler kör olur.” (Hac, 46)
Bu âyet-i kerîme ile Cenâb-ı Hak,
mâzeret algımızı âdeta yeniden düzenliyor. Bizim, “kör, sağır, dilsiz”
dediklerimiz, canda özür olmadığı için özürlü değil, asıl özürlülük akleden
Kalp’te ortaya çıkan özürdür. Aslında Hakk’ı duymayan sağır, görmeyen kör,
konuşmayan dilsizdir.
Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılan Mûsa ve Fir’avn kıssasını
yorumlarken Hz.Mevlânâ; “Bu kıssayı mukaddes kitaplarda geçen, olmuş-bitmiş ve
arşivlerin tozlu raflarına terk edilmiş bir olay olarak algılamayın. Bu kıssa
ve Mûsa ile Fir’avn arasında geçen mücâdele, her insanın her an kendi içinde
yaşamakta olduğu dipdiri ve canlı bir hâdisedir.
Allah, melekleri tek bir düzlemde yaratmıştır. İtaatle
mükellef oldukları için isyan yetenekleri yoktur. İsteseler de isyan edemezler.
Allah, hayvanları da tek bir düzlemde yaratmıştır. Akılları olmadığı için
mükellefiyetleri de yoktur. İçgüdüleri ve şehvetleri istikâmetinde yaşarlar.İnsan mayasının, yarısı melekî hasletler,
yarısı da hayvânî duygularla birlikte yoğrulmuştur. Bu iki duygu insan gönlünde
sürekli bir iktidar ve muhâlefet mücâdelesi vermektedir.
İbnü’l-Arabî, her insanı ayrı bir ülke olarak ele alıp,
burada ilâhî emir ve yasakların nasıl iktidar yapılması gerektiğini anlatırken,
işin hem zorluğuna hem de lüzûmuna işâret etmiştir.
Üstâd Necip Fâzıl:
Boşuna gezmişim yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış” derken, insanın kendi içinde yaşadığı, iyi
ile kötünün, hayr ile şerrin en keskin ikilemini ve iktidar çekişmesini ifâde
etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder