Hidayet, Allah'in kitap ve Peygamberleri
vasitasıyla insanlara doğru
yolu göstermesi ve onların bu yola
ulaştırması demektir. Allah kendisini bu vasfindan dolayı hâdi (hidayet veren)
olarak nitelendirmiştir
Dolayisıyla "hidáyetin Allah'tan
olması", Allah'ın indirdiği kitaplar ve
gonderdiği Peygamberlerle doğru yolu
açıklaması ve kulun bu hususta olumlu irade göstermesi karşısında onun kalbinde
imanı halk etmesi/yaratmasıdır.
Dalalet ise hidayet kavramının ziddı olup,
bilerek veya bilmeyerek
doğru yoldan sapmak demektir. Dalálet
kavramının içeriğinde biri sapma, diğeri saptırma olmak üzere iki anlam
bulunmaktadır. Kur'an'da, Allah'a, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve
ahiret gününe inanmamak (Visá 4/136, Allah'a şirk koşmak (Nisá, 4/116), zulüm
yapmak (Lokman, 31/11) gibi davranışlar sapma olarak ifade edilmiştir.
Saptırma terimine gelince, Kur'an bunu da
kişinin kendi kendisini saptırması (Bakara, 2/108) ve Allah'ın kullarını
saptırması olmak üzere iki şekilde vasıflandırmıştır. "Verdiği misallerle
Allah ancak fasıkları saptırır " (Bakara, 2/26), "Allah kimi hidayete
erdirmek isterse onun göğsünü İslam'a açar ve her kimi de saptırmayı dilerse
onun göğsünü daraltır" (Enâm, 6/125)
Allah'ın insanları saptırması, kendi
tercihleri olan sapkınlık arzularının gerçekleşmesine izin vermesidir.
Dolayısıyla insanların dalaletinde Allah'ın herhangi bir zorlama ve baskısı
yoktur. Çünkü Allah, olmuş ve olacak her şeyi bilir. Hidayet ve dalaletten her
biri kulların seçimiyle takdir edilip kazanılmıştır.
Yunus der ki;
Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki Hak'kı göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder