05/02/2018

Ümmet Bilincine Hep Muhtacız





Arif Nihat Asya’nın na’tı, İslam’ın izzet günlerini yadederek başlar. İlk mısralar şöyledir:
“Seccaden kumlardı..
Devirlerden, diyarlardan
Gelip, göklerde buluşan
Ezanların vardı!
Mescit mü’min, minber mü’min...
Taşardı kubbelerden tekbir,
Dolardı kubbelere “amin”..
Ve mübarek geceler dualarımız;
Geri gelmeyen dualardı...
Geceler ki pırıl pırıl
Kandillerin yanardı..
Kapına gelenler ya Muhammed,
- uzaktan, yakından –
Mü’min döndüler kapından...
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi,
İki dünyada aziz ümmet;
Muhammed ümmetiydi.”
Evet, “İki dünyada aziz ümmet Muhammed ümmetiydi.”
İzzetin kaynağı olan Rabbü zülcelal bildiriyordu:
ۚ وَلِلَّهِ ٱلۡعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِۦ وَلِلۡمُؤۡمِنِينَ ...٨
 “İzzet (güç, onur ve üstünlük) Allah’ın, O’nun Resûlü’nün ve mü’minlerindir.” (Münafıkûn, 8)
Kelam-ı ilahi, “Muhammed, Allah’ın Resûlüdür.” ilanında bulunduktan sonra “Onunla beraber olanlar” çerçevesinde,  muhteşem bir “Muhammed ümmeti” tablosu çizmişti. İşte şu şekildeydi o muhteşem tablonun çizgileri:
مُّحَمَّدٞ رَّسُولُ ٱللَّهِۚ وَٱلَّذِينَ مَعَهُۥٓ أَشِدَّآءُ عَلَى ٱلۡكُفَّارِ رُحَمَآءُ بَيۡنَهُمۡۖ تَرَىٰهُمۡ رُكَّعٗا سُجَّدٗا يَبۡتَغُونَ فَضۡلٗا مِّنَ ٱللَّهِ وَرِضۡوَٰنٗاۖ سِيمَاهُمۡ فِي وُجُوهِهِم مِّنۡ أَثَرِ ٱلسُّجُودِۚ ذَٰلِكَ مَثَلُهُمۡ فِي ٱلتَّوۡرَىٰةِۚ وَمَثَلُهُمۡ فِي ٱلۡإِنجِيلِ كَزَرۡعٍ أَخۡرَجَ شَطۡ‍َٔهُۥ فَ‍َٔازَرَهُۥ فَٱسۡتَغۡلَظَ فَٱسۡتَوَىٰ عَلَىٰ سُوقِهِۦ يُعۡجِبُ ٱلزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ ٱلۡكُفَّارَۗ وَعَدَ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ مِنۡهُم مَّغۡفِرَةٗ وَأَجۡرًا عَظِيمَۢا .
“...İnkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı merhametlidirler.
Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün.
Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir.
İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler.
Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar.
Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.” (Fetih, 29)
Kelam-ı ilahi, mü’min­lerin önüne bir “ümmet inşası” hedefi koymuştu. “Ümmet” bir anlamıyla “Öncü, ana topluluk” demekti. İslam ümmeti, insanlığa hayırda ve iyilikte öncü olacak, kötülüklerle mücadele edecek bir topluluk olmaya yönlendirilmişti. İşte şu ayet-i kerime ile:
وَلۡتَكُن مِّنكُمۡ أُمَّةٞ يَدۡعُونَ إِلَى ٱلۡخَيۡرِ وَيَأۡمُرُونَ بِٱلۡمَعۡرُوفِ وَيَنۡهَوۡنَ عَنِ ٱلۡمُنكَرِۚ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُفۡلِحُونَ .
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir ümmet (öncü topluluk) bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Al-i İmran, 104)
Ve Rasulullah sallallahü aleyhi ve sellem tarafından inşa edilen, gelecekte de olması istenen  “Ümmet”in Hâlık Teala nezdindeki kıymeti şöyleydi:
كُنتُمۡ خَيۡرَ أُمَّةٍ أُخۡرِجَتۡ لِلنَّاسِ تَأۡمُرُونَ بِٱلۡمَعۡرُوفِ وَتَنۡهَوۡنَ عَنِ ٱلۡمُنكَرِ وَتُؤۡمِنُونَ بِٱللَّهِۗ
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” (Al-i İmran, 110)
Ümmet, Rasullulah Efendimiz (s.a.)’in elinden tutan insan topluluğu demektir. O’nun izine basan, O’nun rengine boyanan, O’nun ahlâkıyla ahlâklanan, İslam kumaşı ile dokunan insan topluluğu demektir. Mesela Hac’daki Arafat ortamının, bu vasıfta bir ümmet buluşması olduğu muhakkak.
Orada Yaradan’ın huzurunda buluşmuş yüzlerce renk, ırk ve dil var. Dünyevi sıfatlardan soyunmuş, kulluk şuurunu yüklenmiş, yürekleri birbirine raptolmuş, aralarında rahmet alışverişi yapan, iyilikte öncü, kötülüğe karşı siper, adeta dünyadaki büyük ümmetin minyatür bir temsilcisi...
Günün sorusu şu:
Acaba İslam ümmeti, şu anda, Kelam-ı ilahinin resmettiği, Rasulullah Efendimizin kutlu elleriyle kumaşını dokuduğu “Aziz Ümmet”in içini ne kadar dolduruyor?
Belli ki acılar var.
Belli ki mazlumiyetler var.
Belli ki mahrumiyetler var.
“Ebu Cehil kıtalar dolaşıyor” diyor Arif Nihat Asya na’tinde.
Ebu Cehil’i bitirmişti oysa İslam ümmeti, Saadet Çağında... Şimdi nereden geldi Ebu Cehil yeniden ve İslam ümmetine ne oldu ki o geldi?
Bu bizim imtihanımız.
Ümmet olmak demek, Müslümanlığımızın içini, Rasulullah Efendimizin şahsiyet ölçüleriyle dokumak demek. Bundan vaz geçmek, bunu ıskalamak ve bu halimizle de “Muhammed ümmeti” iddiasında bulunmak mümkün mü?
Abdülhakim Arvasi hazretlerine sorulmuş:
-Efendim, Muhammed Ümmeti ne zaman kurtulacak?
Hazret şu cevabı vermiş:
-Sen bana Muhammed ümmetini göster, ben sana kurtulduğunu göstereyim.
Ümmet planında yaşanan acılar, Rasululllah sallallahü aleyhi vesellemle aramızdaki mesafeden doğuyor, kurtuluş da, O’nunla aynileşmede. Yani gerçek ümmet olmada...
Dua etmeli, mutlaka.
Dua, Rabbimizin lütfuna, yardımına, rahmetine sığınmak demek.
Duasız olmaz.
Ümmet olarak,  Rahman’ın rahmetine, merhametine, lütfuna, yardımına, nusretine sonsuz ihtiyacımız var.
Hiçbir derdimiz olmasa, O’nun lütfuyla nefes alıp vermekteyiz ve bunun için yüreklerimiz O’nun eşiğine merbut olmalı.
Ama ümmet olarak acılar içindeysek, o kerem kapısını daha çok, daha çok çalmak durumundayız.
Kaybedilenlerin çetelesini tutmak ve her birini yeniden kazanmak.
Gözlerimiz kaybolduysa, gözlerimizi, bilincimiz kaybolduysa, bilincimizi, yüreğimiz kaybolduysa yüreğimizi, toprağımız kaybolduysa toprağımızı, devletlerimiz kaybolduysa devletlerimizi arayıp, bulup yerli yerine ve Yaradan’ın istediği kıvamda yerleştirmemiz lazım.
Camileri, minberleri, mihrapları, namazları, oruçları, hacları, zekatları, secdeleri, rükuları, kıyamları, imamları, müezzinleri, anneleri, babaları, gençleri, yaşlıları yeniden inşa etmek... Yeniden Ebubekirler, Ömerler, Osmanlar, Aliler, Muazlar, Ammarlar, Fatımalar, Haticeler, Ayşeler, Nesibeler yetiştirmek.
Fiili duadan sonra, yüreklerimizi yönlendirmeliyiz Rahman’ın yüce katına...
Rasûlullah (s.a.v)’in şu hadis-i şeriflerine yansıyan dua gibi seslenmeliyiz:
Allah Rasulü, bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
“Allah katında, kulun şöyle demesinden daha sevimli bir dua yoktur:
«Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’e umûmî bir rahmet ile merhamet eyle!»” (Ali el-Müttakî, no: 3212, 3702)
Ve Rasulullah Efendimizin bu duasından yola çıkarak gönüllerinden seslenen Allah dostları gibi seslenmeliyiz:
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’i mağfiret eyle!
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’e rahmet eyle!
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’e yardım eyle, zafer nasîb eyle!
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’i muhâfaza eyle!
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’i bir araya getir ve yekvücût eyle!
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’i ıslah eyle!
“Bize merhamet etmeyecek olanı başımıza musallat etme Rabbim!”




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz