Arif Nihat Asya’nın na’tı, İslam’ın
izzet günlerini yadederek başlar. İlk mısralar şöyledir:
“Seccaden kumlardı..
Devirlerden,
diyarlardan
Gelip, göklerde
buluşan
Ezanların vardı!
Mescit mü’min, minber mü’min...
Taşardı kubbelerden
tekbir,
Dolardı kubbelere “amin”..
Ve mübarek geceler dualarımız;
Geri gelmeyen
dualardı...
Geceler ki pırıl pırıl
Kandillerin yanardı..
Kapına gelenler ya
Muhammed,
- uzaktan, yakından –
Mü’min döndüler
kapından...
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi,
İki dünyada aziz
ümmet;
Muhammed ümmetiydi.”
Evet, “İki dünyada
aziz ümmet Muhammed ümmetiydi.”
İzzetin kaynağı olan
Rabbü zülcelal bildiriyordu:
ۚ
وَلِلَّهِ ٱلۡعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِۦ وَلِلۡمُؤۡمِنِينَ ...٨
“İzzet (güç, onur ve üstünlük) Allah’ın, O’nun
Resûlü’nün ve mü’minlerindir.” (Münafıkûn, 8)
Kelam-ı ilahi,
“Muhammed, Allah’ın Resûlüdür.” ilanında bulunduktan sonra “Onunla beraber
olanlar” çerçevesinde, muhteşem bir “Muhammed ümmeti” tablosu çizmişti.
İşte şu şekildeydi o muhteşem tablonun çizgileri:
مُّحَمَّدٞ
رَّسُولُ ٱللَّهِۚ وَٱلَّذِينَ مَعَهُۥٓ أَشِدَّآءُ عَلَى ٱلۡكُفَّارِ رُحَمَآءُ
بَيۡنَهُمۡۖ تَرَىٰهُمۡ رُكَّعٗا سُجَّدٗا يَبۡتَغُونَ فَضۡلٗا مِّنَ ٱللَّهِ
وَرِضۡوَٰنٗاۖ سِيمَاهُمۡ فِي وُجُوهِهِم مِّنۡ أَثَرِ ٱلسُّجُودِۚ ذَٰلِكَ
مَثَلُهُمۡ فِي ٱلتَّوۡرَىٰةِۚ وَمَثَلُهُمۡ فِي ٱلۡإِنجِيلِ كَزَرۡعٍ أَخۡرَجَ
شَطَۡٔهُۥ فََٔازَرَهُۥ فَٱسۡتَغۡلَظَ فَٱسۡتَوَىٰ عَلَىٰ سُوقِهِۦ يُعۡجِبُ ٱلزُّرَّاعَ
لِيَغِيظَ بِهِمُ ٱلۡكُفَّارَۗ وَعَدَ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ
مِنۡهُم مَّغۡفِرَةٗ وَأَجۡرًا عَظِيمَۢا .
“...İnkârcılara
karşı çetin, birbirlerine karşı merhametlidirler.
Onların, rükû ve secde
hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün.
Onların secde eseri
olan alametleri yüzlerindedir.
İşte bu, onların
Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu
kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna
giden bir ekin gibidirler.
Allah, kendileri
sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar.
Allah, içlerinden iman
edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.”
(Fetih, 29)
Kelam-ı ilahi, mü’minlerin
önüne bir “ümmet inşası” hedefi koymuştu. “Ümmet” bir anlamıyla “Öncü, ana
topluluk” demekti. İslam ümmeti, insanlığa hayırda ve iyilikte öncü olacak,
kötülüklerle mücadele edecek bir topluluk olmaya yönlendirilmişti. İşte şu
ayet-i kerime ile:
وَلۡتَكُن
مِّنكُمۡ أُمَّةٞ يَدۡعُونَ إِلَى ٱلۡخَيۡرِ وَيَأۡمُرُونَ بِٱلۡمَعۡرُوفِ
وَيَنۡهَوۡنَ عَنِ ٱلۡمُنكَرِۚ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُفۡلِحُونَ .
“Sizden,
hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir ümmet (öncü topluluk)
bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Al-i İmran, 104)
Ve Rasulullah
sallallahü aleyhi ve sellem tarafından inşa edilen, gelecekte de olması
istenen “Ümmet”in Hâlık Teala nezdindeki kıymeti şöyleydi:
كُنتُمۡ
خَيۡرَ أُمَّةٍ أُخۡرِجَتۡ لِلنَّاسِ تَأۡمُرُونَ بِٱلۡمَعۡرُوفِ وَتَنۡهَوۡنَ
عَنِ ٱلۡمُنكَرِ وَتُؤۡمِنُونَ بِٱللَّهِۗ
“Siz, insanlar için
çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve
Allah’a iman edersiniz.” (Al-i İmran, 110)
Ümmet,
Rasullulah Efendimiz (s.a.)’in elinden tutan insan topluluğu demektir. O’nun
izine basan, O’nun rengine boyanan, O’nun ahlâkıyla ahlâklanan, İslam kumaşı
ile dokunan insan topluluğu demektir.
Mesela Hac’daki Arafat ortamının, bu vasıfta bir ümmet buluşması olduğu
muhakkak.
Orada
Yaradan’ın huzurunda buluşmuş yüzlerce renk, ırk ve dil var. Dünyevi
sıfatlardan soyunmuş, kulluk şuurunu yüklenmiş, yürekleri birbirine raptolmuş,
aralarında rahmet alışverişi yapan, iyilikte öncü, kötülüğe karşı siper, adeta
dünyadaki büyük ümmetin minyatür bir temsilcisi...
Günün
sorusu şu:
Acaba
İslam ümmeti, şu anda, Kelam-ı ilahinin resmettiği, Rasulullah Efendimizin
kutlu elleriyle kumaşını dokuduğu “Aziz Ümmet”in içini ne kadar dolduruyor?
Belli
ki acılar var.
Belli
ki mazlumiyetler var.
Belli
ki mahrumiyetler var.
“Ebu
Cehil kıtalar dolaşıyor” diyor Arif Nihat Asya na’tinde.
Ebu
Cehil’i bitirmişti oysa İslam ümmeti, Saadet Çağında... Şimdi nereden geldi Ebu
Cehil yeniden ve İslam ümmetine ne oldu ki o geldi?
Bu
bizim imtihanımız.
Ümmet
olmak demek, Müslümanlığımızın içini, Rasulullah Efendimizin şahsiyet
ölçüleriyle dokumak demek. Bundan vaz geçmek, bunu ıskalamak ve bu halimizle de
“Muhammed ümmeti” iddiasında bulunmak mümkün mü?
Abdülhakim
Arvasi hazretlerine sorulmuş:
-Efendim,
Muhammed Ümmeti ne zaman kurtulacak?
Hazret
şu cevabı vermiş:
-Sen
bana Muhammed ümmetini göster, ben sana kurtulduğunu göstereyim.
Ümmet
planında yaşanan acılar, Rasululllah sallallahü aleyhi vesellemle aramızdaki
mesafeden doğuyor, kurtuluş da, O’nunla aynileşmede. Yani gerçek ümmet
olmada...
Dua
etmeli, mutlaka.
Dua,
Rabbimizin lütfuna, yardımına, rahmetine sığınmak demek.
Duasız
olmaz.
Ümmet
olarak, Rahman’ın rahmetine, merhametine, lütfuna, yardımına, nusretine
sonsuz ihtiyacımız var.
Hiçbir
derdimiz olmasa, O’nun lütfuyla nefes alıp vermekteyiz ve bunun için
yüreklerimiz O’nun eşiğine merbut olmalı.
Ama
ümmet olarak acılar içindeysek, o kerem kapısını daha çok, daha çok çalmak
durumundayız.
Kaybedilenlerin
çetelesini tutmak ve her birini yeniden kazanmak.
Gözlerimiz
kaybolduysa, gözlerimizi, bilincimiz kaybolduysa, bilincimizi, yüreğimiz
kaybolduysa yüreğimizi, toprağımız kaybolduysa toprağımızı, devletlerimiz
kaybolduysa devletlerimizi arayıp, bulup yerli yerine ve Yaradan’ın istediği kıvamda
yerleştirmemiz lazım.
Camileri,
minberleri, mihrapları, namazları, oruçları, hacları, zekatları, secdeleri,
rükuları, kıyamları, imamları, müezzinleri, anneleri, babaları, gençleri,
yaşlıları yeniden inşa etmek... Yeniden Ebubekirler, Ömerler, Osmanlar, Aliler,
Muazlar, Ammarlar, Fatımalar, Haticeler, Ayşeler, Nesibeler yetiştirmek.
Fiili
duadan sonra, yüreklerimizi yönlendirmeliyiz Rahman’ın yüce katına...
Rasûlullah
(s.a.v)’in şu hadis-i şeriflerine yansıyan dua gibi seslenmeliyiz:
Allah
Rasulü, bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
“Allah
katında, kulun şöyle demesinden daha sevimli bir dua yoktur:
«Allah’ım!
Ümmet-i Muhammed’e umûmî bir rahmet ile merhamet eyle!»” (Ali el-Müttakî, no:
3212, 3702)
Ve
Rasulullah Efendimizin bu duasından yola çıkarak gönüllerinden seslenen Allah
dostları gibi seslenmeliyiz:
Allah’ım!
Ümmet-i Muhammed’i mağfiret eyle!
Allah’ım!
Ümmet-i Muhammed’e rahmet eyle!
Allah’ım!
Ümmet-i Muhammed’e yardım eyle, zafer nasîb eyle!
Allah’ım!
Ümmet-i Muhammed’i muhâfaza eyle!
Allah’ım!
Ümmet-i Muhammed’i bir araya getir ve yekvücût eyle!
Allah’ım!
Ümmet-i Muhammed’i ıslah eyle!
“Bize
merhamet etmeyecek olanı başımıza musallat etme Rabbim!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder