Geçmişten günümüze, Avrupa ve Amerika, Türklüğü yok etmek
veya etkisizleştirmek, en azından Balkanlar’dan ve Anadolu’dan koparıp Asya
içlerine sürmek emelindeydi. 19. asırda, onun düşmanlığına, – Kapitalizm,
Komünizm, Farmasonluk gibi birçok fikriyatı ve bunların teşkilatlarını yedeğine
alarak siyonizm ve dünya hakimiyeti emeli güden Gizli-Kuvvetin üst aklın
düşmanlığı açık edildi.
Milli kültürümüze, 1923 Lozan Muahedesi veya Projesi mucibince, topyekun harb
ilan edilirken, hedef, Milletimizi toptan Avrupalılaştırmak, diğer tabirle
Frenkleştirmek idi.
Türkler, Avrupa Medeniyetinin alternatifi olan Islam Medeniyetinin ortak
kurucusu olduklarına, şahsıyetleri tamamen bu medeniyet tarafından yoğrulduğuna
ve hiçbir mugalata bu tarihi hakikati değiştiremeyeceğine göre, onların Avrupa
Medeniyetine intisab etmeleri, kendilerine mahsus şahsıyetlerini kaybetmekten,
bambaşka bir hüviyete bürünmekten, diğer tabirle temessül etmekten başka ne
manaya gelebilir? (…)
Diğer taraftan, madde ile mananın en güzel bir terkibini
ifade eden bizim Medeniyetimiz, Avrupa Medeniyetinden üstündür. Bu bakımdan,
şahsıyetli bir Islam Birliği, daha insanî bir hayat yaşamak için, Avrupalılara
da müsbet bir örnek teşkil edebilir.
Son bir-iki asır zarfında, Avrupa’nın Islam Aleminden üstünlüğünün müdafaa
edilebileceği üç cihet mevcuddur:
Ilim ve fen,
Sanayi ve iktisad,
Insan Hak ve Hürriyetleri…
Sanayi ve iktisad,
Insan Hak ve Hürriyetleri…
Halbuki, Avrupa Medeniyeti, müsbet ilim zihniyet ve usulunü
tamamen Islam Medeniyetine medyundur.Sanayileşme ve iktisadi gelişme ise
bilhassa bu ilk iki değerin mahsulüdür. Üstelik, Avrupa, emperyalist /
sömürgeci siyasetleriyle, bu son asırlar boyunca, Islam Aleminin
sanayileşmesini ve iktisadi inkişafını hep baltalayagelmiştir; yani bu
sahalardaki geriliğimizin birinci derecede bir sebebi, Avrupa emperyalizmidir.
Öyleyse şimdi, daha fazla kalkınmak, iktisaden ve hukuken daha fazla
ilerleyebilmek için Avrupa’nın kucağına atılmak, mâkul, haklı bir davranış
olabilir mi? Onlara: “Gölge etmeyin, başka ihsan istemez!” demek daha doğru
değil midir?
Hayır, ilerlemek için, bizim başlıca ihtiyacımız, şu saçma
eziklik duygusundan kurtulup yine kendimiz olmak, aslımıza dönmek, tekrar
Müslüman, tekrar Türk olmaktır; bütünüyle milli kültürümüzü canlandırıp, onu,
bir taraftan, Insan Hakları ve ilim zihniyetiyle uyuşmayan bütün unsurlardan
temizlemek, diğer taraftan da, günümüz hayat ve dünya şartlarında hayatiyetini
muhafaza edecek şekilde zenginleştirmektir.
Kendimize dönmek, açıktır ki Milletimiz, Türkiye’de putlar devrilmeden,
hayatımız onların manevi tasallutundan kurtulmadan kendine gelemeyecektir.
Biz, Insanî Ahlaka da, Insanî Hukuka da tamamen hürmetkar ve sâdıkız! Bu ahlak ve hukukun bir icabı ve onunla kayıdlı olarak, sadece kendimiz olmak istiyoruz!
Biz, Insanî Ahlaka da, Insanî Hukuka da tamamen hürmetkar ve sâdıkız! Bu ahlak ve hukukun bir icabı ve onunla kayıdlı olarak, sadece kendimiz olmak istiyoruz!
Bize düşmanlık yapan ve insanlık suçu işleyenleri tek tek
teşhir ediyor ve onlara karşı kendimizi müdafaa ediyoruz. Onların kötülüklerini
teşhir ederken, bundan zevk değil, derin bir teessür duyuyoruz. Mahatma
Gandhi’den öğrendiğimiz gibi, günahkardan değil, onun günahlarından nefret
ediyoruz. Asla onların bize reva gördüğünü biz de onlara yapmak emeli
gütmüyoruz. Bize haklarımızı vermek, kendimiz olmamıza mani olmamak şartıyle
kıllarına halel getirmek gibi bir niyet beslemiyoruz. Bize durmadan tuzak
kurmaktan, ihanet etmekten, bizi sırtımızdan hançerlemekten, bize -aslında, çok
kerre, bizim değil kendilerinin işlediği- cürümlerle iftira etmekten vazgeçip
Temel Insan Hak ve Hürriyetlerimize riayet ederlerse, kendileriyle, daima sulh
içinde yaşamak isteriz ve bu çerçevede kendilerinin bilumum meşru haklarına
hürmet etmek azmindeyiz. Lakin karşılıklı olmıyan iyi niyetin bir kıymeti
yoktur.