“O, hem ölümü, hem de hayatı yaratmıştır ki sizi sınamaya tâbi tutsun ve davranış yönünden hanginiz daha iyidir (onu göstersin).” [1]
İnsanın, kendisini yeni bir doğuşa hazırlayacağı alan, üzerinde yaşadığı yeryüzü ve içinde bulunduğu çevredir. Onun, hayat yolunda imtihan edileceği çalışma alanı buralardır. Yeryüzü, üzerindeki nimetlerden faydalanmamız için yaratılmış ve Allah tarafından bize emanet edilmiştir.[2] Yeryüzünün nimet ve imkânlarına mirasçı olmak, salih amel şartına bağlanmıştır. [3] Bu emanete ihanet edilirse, karada ve denizde huzursuzluk meydana gelir; insan, eliyle yaptığı azapları tatma sonucuyla karşılaşır. [4] Şu halde insan, iyi işleri en güzel biçimde yapmak için çalışmalıdır. [5] İyi insan, hayatla ilgisini kesen ve kendini toplumdan tecrit eden değil, aksine İslam'ı hayatta tutma mücadelesine aktif olarak katılan kişidir.
Kur’an tarafından belirtilmiş bulunan ve imanla ifadeye konulan bütün ameller, dinin pratik anlatımını ifade eder. Burada, içinde bulunduğumuz şartlarla ilgili bazı tespitlerde bulunarak, İslam'ı hayatta tutmak için yapılması gerekenleri genel olarak belirtmek istiyoruz.
İnsanların yaşadıkları hayatta, bilgi ve amel yönünden derin boşluklar var. Oldukça sınırlı olan ve büyük bir kısmı âdeta felce uğramış bulunan İslami hayat, Kur’an'ın sunduğu dine sadakatle cevap vermekten uzaktır.
İnsanlar, özgürlüklerine yönelik baskı ve tehdit altındadırlar. Dinde ve gerçek dindarlarda sürekli kusur aranıyor.
Kur’an'ın doğruluk ve değer ölçüleri, yaşanan hayatın dışında tutuluyor. İslami gerçeklerin gözardı edildiği, günaha başarı diye taç giydirildiği, faziletlerin her çeşit rezilliklerle çökertilmeye çalışıldığı, haramın bütün zenginliğiyle yaygın olduğu, helalin ise unutulduğu bir ortamda yaşıyoruz.
Genelde hayatın teorik yönüyle ilgileniliyor. Pratik ihtiyaçların karşılanmasında yetersiz kalınıyor. Ütopik teoriler de, insanlar tarafından pek ciddiye alınmıyor. Sözde evrensel değerlere inanılıyor, fakat pratikte gurupçu ve ulusçu tavırlar sergileniyor. Dünyanın oldukça küçüldüğü çağımızda işler hâlâ mahalli ve dar çerçevede yürütülüyor.
Öncelikler yanlış sıralanıyor, istikamet kayboluyor. Hakikat asli şekliyle değil de gurup anlayışlarına göre algılanıyor. Bu durum, dışımızdakilerle açık ve sıcak ilişkiler kurmamızı zorlaştırıyor. Başkalarıyla aynı düşünmediğimiz zaman, Peygamber (as) örneğini takip edemiyoruz. İhtilâf adabına uymadığımız için, farklılıklar zenginlik kaynağı olacağı yerde zıtlıklara ve düşmanlıklara dönüşüyor, kalplerdeki birliği bozuyor.
İnsanlar, temel değerlerde "davranış, istikamet ve birlik" ruhundan yoksun bulunuyorlar. Özellikle dindarlar, kendi alanlarında çok sıkı çalışmalarına rağmen, zıt yönlere çektikleri için, sarf ettikleri gayretlerin toplam etkisi, istenen sonucu ve kaliteyi veremiyor. Çünkü İslam'ı yaşanılır kılmak için, temel kaynaklarda birleşmek kadar, aynı istikamette ve birlikte hareket etmek de gerekiyor. Olumsuz şartlara sığınarak "bu durumda bir şey yapılamaz" demek doğru olmaz. Bizler, mevcut şartları eldeki en iyi imkânlar olarak kabul edip bu şartlara rağmen İslam ve insan için en iyisini yapma gayreti içinde olmak durumundayız.
Çevremizde karşılaştığımız olumsuz durumlar, İslam’i ilke ve değerlerin hayatın dışına itilmesinden kaynaklanıyor. Oysa Kur’an vahyi,İslami hayat pratiğinin programını noksansız olarak sunmuştur. Bize düşen görev, bunu iyi niyet ve basiretli bir gayretle uygulamaya koymaktır.
Çevreyle aktif ve olumlu bir ilişki kurulmalıdır. Sadece kendini düşünen, hizmeti kendi gurubuyla sınırlı gören kimse, İslami hedefini yitirmiş demektir. Hizmet, öncelikli olarak en yakın çevreden başlasa da bir Müslüman için bütün dünya, ibadet ve faaliyet alanıdır. [6]
Çevredeki problemlerle yakından ilgilenilmeli, "Bunları ben ortaya koymadım" diyerek insanların sorunlarından uzak kalınmamalıdır. Özellikle Müslüman'ın tavrı, hastalıkta hiçbir dahli olmadığı halde hastalarıyla ilgilenen doktor gibi olmalıdır. İnsanların sorunlarına çözüm getirenlerin, onlara etkili ve faydalı olacakları gerçeği asla unutulmamalıdır.
Yıkıcı değil, yapıcı olmak; gerçek hayatta işe yarar fikir ve planlar ortaya koymak gerekir. Bugün, faydalanılabilir fikirlerin fakirliği ve uygulanabilir planların yoksulluğu çekiliyor. Oysa İslam'ın en çok önem verdiği konu, iyi işlerde öncülük etmektir. Bunun için Müslümanlar, toplumda hayırlı işler görecek hizmet amaçlı kişiler olmalıdırlar.
Kolaycı ve boş sözleri terk edip ihtiyacı karşılayan geçerli çözümler üretilmelidir. Bugün, bağlayıcı, kurumsallaşmış ve yapılanmış bir şûra sistemine ihtiyaç vardır. Çünkü "ictihad şûraları" oluşturup birlik içinde çalışmanın, daha yüksek düzeyde sonuçlar getireceği açıktır. Bu gerçekleştirilmeden, İslam'ın üstünlüğü duygusal bir inanç olmaya devam edecektir. Oysa İslam'ın pratik üstünlüğünü ortaya koymak için, yaşayan aydınlık bir örneğe ihtiyaç duyulmaktadır.
Bütün zorluklara ve aleyhte cereyan eden şartlara rağmen, iki binli yıllara girildiği şu günlerde içi boş olan beşeri sistemlerin büyük ölçüde iflas etmesiyle İslam yine insanlığın tek umudu haline gelmiştir. Bizlere düşen görev, çevremizdekilerle ilişkilerimizi iman, ihsan ve itkanboyutlarıyla sürdürüp [7] hedeflerin en yücesi olan Allah rızasını kazanmak için çalışmaktır. "Bu söylenenler, Rabb'ine karşı sorumluluğunun bilincinde olanlar içindir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder