Kainatı ve kainatta olan her şeyi yaratan Allah Teâlâ'dır. Çünkü O'ndan başka yaratıcı yoktur. Allah Teala'nın yaratıkları içerisinde en üstün olanı insandır. Kur'an-ı Kerim'de insanla ilgili olarak şöyle buyuruluyor
"Andolsun ki, biz insanı en güzel biçimde
yarattık."(1);
"Biz gerçekten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık.
Onları çeşitli nakil araçları ile karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel
güzel rızıklar verdik; yine onları yaratıklarımızın bir çoğundan cidden üstün
kıldık."(2)
Birinci ayet-i kerime; insanın gerek fizik ve gerekse ruh
yönünden en güzel bir biçimde yaratıldığını İfade etmektedir. İkinci ayet-i
kerimede ise Allah Teâlâ'nın insanoğluna lutfettiği özelliklerden bir kısmı
bildirilmekte ve diğer yaratıklar arasında özel yerine işaret edilmektedir.
İnsanın, diğer yaratıkların bir çoğundan üstün olması
sebebiyledir ki Allah Teâlâ onu yeryüzünde O'nun iradesini temsiI etme görevi
ile görevlendirmiştir.(3) Yine bu sebebledir ki Allah Teâlâ evrende olan her
şeyi onun için ona hizmet için yaratmış ve emrine vermiştir.
Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
"Görmediniz mi ki, Allah, göklerde ve yerde ne varsa
hepsini sizin hizmetinize vermiş, gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize
yaymıştır. Bununla beraber insanlar içinde kimi de var ki ne bir ilme, ne bir
yol göstericiye, ne aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında
mücadele ediyor."(4)
Allah Teâlâ, yaratıklarının bir çoğundan üstün kıldığı,
başta akıl olmak üzere sayılamayacak nimetler verdiği insanın, O'nun katında
büyük bir değeri vardır. İnsandan başka var olan her şeyi ona hizmet için
yarattığı gibi, insanı da kendisini tanımak ve yalnız ona ibadet etmek İçin
varetmiştir.
"Ben cinleri ve insanları ancak beni tanıyıp bana
kulluk etsinler diye yarattım" (5) ayet-i kerimesi bu gerçeği ifade
etmektedir.
Allah Teâlâ insanoğlunu, yanılmaması, O'ndan başkasına
kulluk etme gibi bir hataya düşmemesi ve yeryüzünde karışıklık çıkarmaması
için, ilk insan Hz. Adem'den itibaren son peygamber Hz. Muhammed Mustafa
(s.a.s)'ya gelinceye kadar kesin sayılarını ancak kendisinin bildiği pek çok
peygamberi göndererek onu uyarmıştır. Bu peygamberlerin insanlara tebliğ
ettikleriyle hedeflenen hususlar; dini korumak, nefsi korumak, aklı korumak,
nesli korumak ve malı korumak olarak özetlenmektedir. Şimdi bunları kısaca
açıklamaya çalışalım.
1- Dini Korumak
Bir müslümanın, sahip olduğu değerlerin başında gelen dinini
korumasından daha doğal hiçbir şey yoktur. Dini korumak demek, her şeyden önce
dinin emir ve yasaklarını kişinin hayatına geçirmesi ve onları uygulaması
demektir. Çünkü din ancak böyle korunur. Bir müslümanın sadece müslümanım
demesi yeterli olmaz. Müslümanlığı kabul eden kimsenin dinî vecibelerini yerine
getirmesi ve dininde yasaklanan hususlardan sakınması gerekir. İnsan ancak bu
sayede dindar olduğunu anlar. Dini yükümlülüklerini yerine getirmeyen insanın
din duygusu zamanla zayıflar ve Allah korusun bir gün tamamen körelir. İnsan
için bundan daha büyük bir kayıp düşünülemez.
2- Nefsi Korumak
Mümin, nefsini her çeşit tehlikelerden korumakla yükümlüdür.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor: "Kendi ellerinizle kendinizi
tehlikeye atmayın."(5) Ayet-i kerime'nin işaret buyurduğu tehlikelerin
başında dikkatsizliğimiz yüzünden sağlığımızın bozulması gelir. Kur'an-ı Kerim,
uğradığımız her türlü rahatsızlığa kendimizin sebeb olduğumuzu bildirir. Buna
göre sağlığımızı bozan hastalıkların sebebini de kendi dikkatsizliğimiz ve
ihmalkârlığımızda aramamız gerekir.
Dinimiz insan sağlığına büyük önem vermiş, sağlığı bozacak
davranışlardan kaçınmamızı emretmiştir. O kadar ki, Ramazan ayında hastalara,
oruçlarını yemelerine ve iyileştiklerinde onu kaza etmelerine izin vermiştir.
Bunun gibi, gusül ve abdestte su kullanmanın sağlığa zarar vermesi halinde
teyemmüm ile yetinilmesini tavsiye etmiştir. İnsan kendi sağlığı gibi, aile
fertlerinin hatta toplumun sağlığından da sorumludur. Nitekim Peygamberimizin,
herhangi bir yerde bulaşıcı bir hastalık çıktığı zaman orada bulunanların
dışarı çıkmamasını, dışarda olanların da oraya girmemelerini tavsiye etmesi,
toplumun sağlığını koruma bakımından ne kadar önemlidir.(6)
Bir hadisi şerifte Peygamberimiz: "Kuvvetli (sağlıklı)
olan mümin, (sağlık kurallarına uymadığı için) zayıf ve güçsüz düşen müminden
Allah katında daha hayırlı ve daha sevimlidir."(7) buyurmuş ve sağlıklı
olmanın önemini duyurmuştur. Sağlık nimeti, Allah'ın verdiği nimetlerin başında
gelir. Sağlığı bozuk olan kimse, ne Allah'a karşı, ne ailesine karşı ve ne de
topluma karşı görevlerini yerine getiremez. Bunun için Peygamberimiz sağlık
nimetinin önemine işaret ederek şöyle buyuruyor:
"İki nimet vardır ki, insanların çoğu onların kıymetini
bilmez, aldanır. Onlar, sağlık ve boş vakit nimetidir.''(8) Gerçekten bunlar,
insanların çoğunun derin bir gafletle sürüp gideceğini sandığı, fakat günün
birinde uçup gittiğini görerek aldandığını anlayacağı iki büyük nimettir.
Bir defasında Peygamberimiz minbere çıktı sonra ağladı ve şöyle
buyurdu: "Allah'tan af ve afiyet dileyin. Çünkü imandan sonra hiçbir
kişiye sağlıklı olmaktan daha hayırlı bir nimet verilmemiştir."(9) Evet,
mümin, önce nefsini hastalıklardan koruyacak, sonra da Allah'ın dilediği zamana
kadar yaşamasını sağlayacaktır. Buna hayat hakkı diyoruz. Yaşama hakkı Allah'ın
verdigi bir haktır. Bu hakkı koruma görevi de müminin görevidir. Mümin, yaşama
hakkını o derece koruyacaktır ki, bu uğurda ölmesi halinde şehadet mertebesine
yükseIir. Nitekim, Peygamberimiz; "Kim ki hayatı uğrunda öldürülürse
şehittir"(10) buyurmuştur.
Yaşama hakkı dokunulmaz haklardandır. Başkasını haksız yere
öldürmek nasıl en büyük günahlardan ise, kişinin kendi hayatına son vermesi
yani intihar etmesi de aynı şekilde en büyük günahlardandır. Nitekim Peygamberimiz:
"Kim ki keskin bir aletle kendini öldürürse bu kimse cehennem ateşinde o
aletle azap olunur"(11) buyurmuştur. Hatta müçtehit imamlardan Ebû Yusuf,
kasden kendisini öldüren kimsenin cenaze namazının kılınmayacağını
söylemiştir.(12)
Peygamberimizin bu konuda bir başka hadisi şerifi de
şöyledir: "Her kim bir dağdan (yüksek bir yerden) kendisini aşağıya atıp
öldürürse, cehennem ateşinde sonsuz ve devamlı olarak kendisini yüksekten
bırakan (bir halde azap olunur). Bir kimse de zehir içerek canına kıyarsa,
zehiri elinde içer bir halde sonsuz ve devamlı bir surette cehennem ateşinde
(azap olunur). Her kim de kendisini bir demir parçası İle öldürürse o da bıçağı
elinde karnına vurarak sonsuz ve devamlı bir şekilde cehennemde azap
olunacaktır."(13)
Bunun için mümin karşılaştığı olaylara, sıkıntı ve
üzüntülere sabredecek, bunları aşmak ve düştüğü bunalımdan kurtulmak için
Allah'tan yardım ve genişlik dileyecek; kurtuluşu, korumakla görevli olduğu
canına kıymada aramayacaktır. Görülüyor ki, mümin için intihar, düştüğü
bunalımdan bir kurtuluş değil, aksine Allah'ın emrine karşı gelmekle kendisini
azaba atmaktadır.
3- Aklı Korumak
Akıl, insanı diğer yaratıklardan ayıran bir özelliktir.
Allah Teâlâ'nın insana verdiği bu özellik sayesinde insan, diğer canlılara
hükmetmekte, pek çok icat ve keşiflerde bulunmaktadır. Bugünkü teknoloji aklın
ürünüdür. Kainatı ve kainattaki yaratılış inceliklerine bakarak, onu yaratana
ulaşma akıl ile mümkün olmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri
peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp
giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı
suda, yeryüzünde her türlü canlıyı yaymasında, rüzgarları ve yer ile gök
arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde aklı olan (düşünebilen)
bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini ispatlayan) pek çok deliller
vardır."(14) Bu ve benzeri ayet-i kerimelerde, Allah Teâlâ'nın insanoğluna
verdiğini bildirdiği nimetleri anlayacak ve bu nimetleri verene teşekkür
edilmesinin gerektiği yargısına varacak olan akıldır.
İmam Gazali, "İhya'u Ulûmi'd-Din" adlı meşhur
eserinde Hz. Aişe'den şu rivayeti naklediyor. Hz. Aişe Peygamberimize;
- Ey Allah'ın Resulü, insanlar dünyada ne ile birbirine
üstün olurlar? diye sordu. Peygamberimiz:
- Akıl ile, buyurdu. Hz. Aişe:
- Ahirette ne ile birbirine üstün olurlar? diye sordu.
Peygamberimiz:
- Yine akıl ile, buyurdu. Bunun üzerine Hz. Aişe:
- Amelleriyle mükafatlandırılmayacaklar mı? diye sordu.
Peygamberimiz:
- Aişe! İnsanlar akıllarından fazla bir şey yapabilirler mi?
Allah Teâlâ'nın onlara verdiği akıl oranında amel ederler. Sonra amellerine
göre de mukafatlandırılırlar, buyurdu.(15)
Evet değerli müminler, Allah Teâlâ akıldan daha değerli bir
şey yaratmamıştır. Çünkü inanma hususunda dayanak akıldır. Ancak aklı olanlar,
Allah'ı tanımakla ve O'nun emir ve yasakları ile yükümlüdürler. Aklını
yitirenlerden ilâhi yükümlülük kalkar. Bunun içindir ki İslâm, insana aklını
koruma görevi vermiş ve akla zarar verecek davranışlardan sakınmasını
öğütlemiştir. Akla en çok zarar veren ise uyuşturucu ve içki kullanmaktır. İçki
insanın aklını başından alır, insan sarhoş olunca akli dengesi bozulur ve ne
söylediğinin farkında olmaz.
Can ve mal kaybına sebeb olan ve pek çok kimsenin sakat
kalması sonucunu doğuran trafik kazalarının büyük kısmı alkollü araç
kullanmaktan meydana gelir. Uyuşturucu da içki gibidir. Hatta içkiden de daha
zararlıdır. Uyuşturucu bağımlısı aklını da sağlığını da kaybeder. Uyuşturucu
bir zehirdir. Onu bir defa kullanan kimse artık ondan kendisıni kurtaramaz ve
ölüme mahkum olur. Televizyon ekranlarına yansıyan uyuşturucu bağımlılarının
acıklı halleri dayanılır gibi değildir. Bunun için dinimiz uyuşturucu
kullanmayı da, içki içmeyi de haram kılmıştır.
4- Nesli Korumak
Nesli korumak ve devam ettirmek nikah ile evlenmek ve aile
yuvası kurmakla mümkündür. Evlenme olmazsa soyun devamı nasıl sağlanacak?
Evlenmemek demek soya bir yerde dur demektir. Bu ise doğru değildir.
Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Dört şey vardır ki bunlar, bütün
peygamberlerin sünnetidir. Haya (utanmak), güzel koku sürünme, misvak kullanma
ve evlenme."(16) Bu hadisi şerife göre, Peygamberimiz de dahil olmak üzere
bütün peygamberler evlenmişler ve örnek aileler kurmuşlardır. Peygamberimiz
sadece evlenmemiş, bİzim de evlenmemizi tavsiye etmiştir. Şöyle buyurmuştur:
"Gençler, içinizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Zira evlenmek, gözleri
haramdan daha çok korur, zinadan daha çok muhafaza eder."(17)
"Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı
kıvanç duyacağım."(18)
Peygamberimiz bu tavsiyeyi yaparken bir kimsenin kalkıp
evlenmemede fazilet araması doğru olur mu? Hatta Hz. Aişe'yi ziyaret eden bazı
kimseler Peygamberimizin ibadet ve adetleri hakkında bilgi aldıktan sonra,
içlerinden biri, geceleri hiç uyumadan namaz kılacağını, bir diğeri de ara
vermeden yıl boyu oruç tutacağını, üçüncüsü de evlenmeyeceğini ifade ettiler.
Tam bu sırada gelen Peygamberimiz: "Siz şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz
değiI mi? Fakat şunu iyi biliniz ki, ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve
günahlardan korunanınızım. Bununla beraber ben (Ramazan ayı dışında) bazan oruç
tutarım, bazı günlerde tutmam, gece kalkar namaz kılarım ve uyurumda.
Kadınlarla da evlenir yuva kurarım. (İşte benim sünnetim, adetim budur.) Her
kim bu sünnetime uymaz da ondan yüz çevirirse benden değildir"(19)
buyurdu.
Evlenmekle insan çoluk çocuk sahibi olur. Onları büyütmek,
yetiştirmek ve toplumun hizmetine sunmak insan için maddî olduğu kadar da
manevî bir kazançtır. Nitekim Peygamberimiz: "Kim ki üç tane kız çocuğu
yetiştirir, güzel terbiye eder ve onlara iyilikte bulunursa onun için cennet
vardır"(20) buyurmuştur. Ne güzel kazanç, hem soyun devamına katkıda
bulunmuş, hem de cenneti hak etmiş olur.
Hz. Aişe anlatıyor: Yanında iki kız çocuğu olan bir kadın
evime geldi ve benden yiyecek bir şey istedi. (Ne yazık ki) bende tek bir
hurmadan başka bir şey yoktu. Kadına verdiğim bu hurmayı, kadın, iki kız
çocuğuna bölüştürdü ve kendi ağzına bir şey koymadı. Sonra da kalktı gitti.
Peygamberimiz gelince bunu kendisİne anlattım. Peygamberimiz: "Kimin kız
çocukları olur ve onları geçindirmekte sabır ve tahammül gösterirse, onlar onun
için cehenneme siper olurlar" buyurdu.(21)
Bu rivayetler gösteriyor ki, anne ve baba doğurdukları
çocuklarını büyütürken ve yetiştirirken katlanacakları zahmet ve sıkıntılar
karşılıksız kalmayacak, yüce Yaratıcı bunun karşılığında onları cennetine
koymak suretiyle mukâfatlandıracaktır.
5- Malı Korumak
Bütün peygamberlerin insanlara tebliğ ettikleri ile
hedefledikleri hususların beşincisi de malı korumaktır. Mal da can gibi
dokunulmazdır. Bir kimsenin canına kıymak nasıl haram ise haksız yere malını
elinden almak da aynı şekilde haramdır.
Peygamberimiz veda hutbesinde şöyle buyurmuştur: "Ey
insanlar, bu günlerİniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes
bir ay ise, bu şehriniz (Mekke ) nasıl mübarek bir şehir ise; canlarınız,
mallarınız ve ırzlarınız da öyle mukaddestir, her türlü saldırıdan
korunmuştur."(22)
İnsan için canı korumak nasıl bir görev ise, malı korumak da
aynı şekilde görevdir. Malını koruma uğrunda haksız yere öldürülen kimsenin
şehit olacağını Peygamberimiz bildirmiştir.(23)
Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Peygamberimize bir adam geldi
ve:
"- Ey Allah'ın Resûlü, bir kimse gelip malımı almak
isterse ne buyurursun ? diye sordu Peygamberimiz: "Ona malını verme,
buyurdu. Adam:
- Benimle kavga ederse? dedi. Peygamberimiz:
- Sen de onunla kavga et, buyurdu. Adam:
- Ya beni öldürürse? dedi. Peygamberimiz:
- Şehit olursun, buyurdu. Adam:
- Ya ben onu öldürürsem? dedi. Peygamberimiz:
- O Cehenneme gider" buyurdu.(24)
Malı korumak sadece bu değildir. İnsan dünyada yaptığı her
şeyin hesabını verirken malını nereden kazanıp nereye harcadığından da
sorgulanacaktır. Bunun için müslüman önce kazancının meşru olmasına dikkat
edecek, sonra da onu, hesabını kolaylıkla vereceği şekilde harcayacaktır.
Allah'ın insana verdiği mal ile ilgili en çok göz önünde
bulundurulacak husus, onu boşa harcamamak, israf etmemektir. Kur'an-ı Kerim'de
şöyle buyuruluyor: "Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf
edenleri sevmez."(25) Bir başka ayet-i kerime'de ise: "Akrabaya,
yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bununla beraber malını saçıp savurma.
Çünkü malını saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine
karşı çok nankördür"(26) buyurulmuştur.
Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ üç
şeyi sizin hakkınızda çirkin gördü: Dedi-kodu, faydası olmayan bir şekilde malı
harcamak (israf etmek), çok soru sormak."(27)
İhtiyaç olmadan malı harcamak yani israf etmek ferdler için
olduğu kadar toplumlar için de tehlikeli sonuçlar doğurur. Malın israf
edilmesi, meşru olmayan yerlere harcanması, mal sahibi için ne kadar zararlı
ise toplum için de o kadar zararlıdır. Fertlerin kazanması ve kazandıklarını
tasarruf etmeleri toplumu ne kadar desteklerse, onu israf etmek de o kadar
zaafa uğratır. Böyle, kazancını israf edenler, gereksiz yere harcayanlar,
dinin, vatanın ve milletin hayrına harcama zamanı geldiğinde harcayacak bir
şeyi bulamaz, pişman olur üzülürler.
Burada iki aşırılık var. İkisi de makbul değildir. Birisi
cimrilik, diğeri de savurganlıktır. Bunların ikisi de zararlıdır. Nitekim
Kur'an-ı Kerim'de: "Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra
kınanır (kaybettiklerinin) hasretini çekersin"(28) buyurulmuştur.
İşte değerli mü'minler, bütün peygamberlerin insanlara Allah
tarafından getirip duyurdukları emir ve yasaklar bu beş şeyi; dini, nefsi,
aklı, nesli ve malı korumak içindir. Çünkü Allah, alemlerden müstağnidir,
hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Muhtaç olan insandır. İnsanın dünyada sağlıklı ve
mutlu bir şekilde yaşaması; kendisine, ailesine, topluma ve hatta insanlığa
yararlı hizmetlerde bulunması ve bu sayede ahirette ebedî mutluluğu kazanması
için Allah Teâlâ onu yeryüzünde yalnız bırakmamış ve gönderdiği elçilerle ona
yardım etmiştir.
Ne mutlu, Allah'ı tanıyan ve O'nun gönderdiği elçilere
uyanlara...
Dipnotlar
1- Tin, 4 .
2- İsra, 70.
3- Bakara, 30.
4- Lokman, 20.
5- Bakara, 195.
6- Müslim, Selam, 32.
7- Müslim, Kader, 8.
8- Buhârî, Rikak, 1 ; Müslim,
Tirmizi, Zühd, 1.
9- et-Tâc, c. 4, s.122.
10- Tirmizî, Diyât, 22.
11- Buhârî, Cenâiz, 84.
12- Merakıyü'l-Felah, cenaze
bahsi.
13- Buhârî, Tıp, 56.
14- Bakara, 164.
15- İhyau Ulûmi'd-Din, c. l,
s. 84.
16- Tirmizî, Nikah, 1.
17- Buhârî, Savm, 10; Müslim,
Nikah, 1.
18- İbn Mâce, Nikah, 1.
19- Buhârî, Nikah 1, Müslim,
Nikah, 1.
20- Ebû Dâvud, Edep, 130.
21- Buhârî, Edep, 18; Müslim,
Birr, 46.
22- Müslim, Hac, 19; Sahih-i
Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 10, s. 397.
23- Buhârî, Mezalim, 33;
Müslim, İman, 62; Tirmizi, Diyât, 22.
24- Müslim, İman, 62.
25- A'râf, 31.
26- İsrâ, 26-27.
27- Buhârî, Zekat, 52;
Müslim, Akdıye, 5.
28- İsrâ, 29.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder