Biz de Çocuktuk
Çocukluk nedir bilmeyen
Nasıl çocuk baksın ki…
(“Bal Hatun” / Barış Manço)
Çocukluğunu; tüm saflığı ve beceriksizlikleri ile çocukluk
hallerini düşünen, hatırlayan var mıdır bilmem!? Bildiğim, hatırlayanların da
kıyas yapma maksadını önceledikleridir.
Ne annemizin haberi olmadan seyre gittiğimiz bahçe düğününü,
ne kahkül keseceğim diyerek mahvettiğimiz saçlarımızı, ne de kırdıktan sonra
kırıntısını bile ortadan yok ettiğimiz nadide vazoyu hatırlarız çoğumuz. Âdeta,
annelerimizden kâmil varlıklar olarak doğduğumuz hissiyatına sahibizdir ebeveyn
olarak. Sanki her insan yavrusu gibi; düşe-kalka, kıra-döke, bile-yanıla
hallerinden geçmeden büyümüşüzdür. Öylesine hataya karşı tepkiliyizdir…Kim
bilir, belki bizim de hata ve yanlışlarımız az müsamaha gördü, hırpalanmamıza
neden oldu.
Gerek çocuk, gerekse yetişkin olsun, çoğu kimsenin “yanlış
söylerim” kaygısıyla, topluluk içinde sorulan herhangi bir soruya cevap
vermediğini görürsünüz. Bunlardan biri de belki de sizsiniz.
Yanlışlarımızın evde sertçe karşılanması, çocukken bizlere
hata yapma payının bırakılmaması, daha sonra okul hayatımızda söylediğimiz
yanlışların çatık kaşlarla karşılanıp, kötü bir sıfat gibi alnımıza yapışması,
bizleri böyle bir suskunluğa iter. Kocaman insanlar olduğumuzda bile, yine aynı
şekilde soruları korkudan cevaplayamayız.
Gerek aile içinde, gerekse okullarda “yanlış yapmak”
karşısında takınılan tavır genellikle hatalıdır. Evde oğlunuzun ya da kızınızın
bir işi sizin gibi yapamaması ya da yanlış yapması tenkitle, azarla
karşılaşmasına neden olur çoğu kez. Oysa ya dikkat etmemiştir ya da henüz
mahareti yetmemektedir de ondan yanlış-eksik iş yapmıştır. Bu eksiği- yanlışı
doğrusunu göstererek, elbette siz düzelteceksiniz. Lâkin, şu sözlerle değil:
“Ne beceriksiz kızsın! Böyle mi süpürülür! Bak! bak! Görüyor
musun şu kırıntıları!! Elâlemlerin kızı daha on yaşında ne işler beceriyor!”
“Ne kafasız çocuksun yahu! Sana bu vidayı mı al dedim! Yoksa
yok! Bunun kafası buraya girer mi!!”
Yukarıdaki çıkışmalar, çoğu evde duyulan sözler ne yazık
ki…Bu sözlerle biz, aslında çocuğumuza hatasını göstermiş olmuyoruz; ona, “sen
beceriksiz, dikkatsiz, hımbıl, kafasız birisin!” telkininde bulunmuş oluyoruz.
Duymuşsunuzdur! Atalarımız, “Yakıştırma! Yapışır” derler. Bu çıkışmalar,
hatayı- yanlışı gösterirken, ebeveynin kendisini hatalı ve yanlış duruma
düşüren tarzdadır aslında.
Hz. Ali’nin(r.a), “Hiç kimsenin hatasını yüzüne vurmayınız.”
tavsiyesini ve Hz. Hasan’la
Hz. Hüseyin’in, yanlış abdest almakta olan bir kişiye,
doğrusunu gösterme meselini hepimiz biliriz. Gündelik hayatın sıkıntıları
içinde bu tavsiyelere mutlak anlamda uyamasak bile, gayret ve azim göstermek
bizi yukarıdaki hatalı tarzdan uzaklaştırır.
Kızılderili yazar Forrest Carter kendisini beş yaşından
itibaren büyüten nine ve dedesiyle geçen yıllarını anlattığı “Küçük Ağacın
Eğitimi” adlı kitabında şunu yazar:
“Büyükanne bazen mutfakta kaza yapar ve şekeri meşe palamudu
yemeğine dökerdi.
-Kız bana, küçük ağaç! Şekeri meşe palamudu yemeğine döktüm”
derdi.
Hiç bir zaman bir şey söylemedim, ama bunu yaptığında hep
fazladan bir gözleme aldım.”
Ev hayatının dışında, okullarımızda da durum pek farklı
değildir. Yanlış cevap veren, hatalı yazan çocuklar nâhoş, aşağılayıcı muamele
ile karşılaşır.
Yazmada, hesaplamada ve düşünmede (uzağı görememe, yanlış
değerlendirme) şeklinde görülen yanlışlıklar, daima başarısızlığın bir
göstergesi olarak değerlendirilir. Halbuki yapılan yanlışlardan, bir
“yönlendirme fırsatı” olarak faydalanmak çok daha doğrudur. Çünkü yanlışlar,
karşısındakine yardım fırsatı doğurur ve iletişim yolu açar. Zaten çocuk da
büyürken gelişen, öğrenen bir varlık değil midir? Şu anda sahip olduğumuz on
binlerce şeyi nasıl öğrendik ki…
İnsanoğlu, en çok deneme yanılma yoluyla öğrenir. Küçücük
bir bebekken başımızı kaldırıp yürümeyi, koşmayı öğrenip, çevremizle uyum içine
girerken, hep yanlışlarımız bize yol gösterir. Yanlış yapmayı, hayal kırıklığı
yaratan bir durum olmaktan çıkarıp, doğruyu öğrenebilme fırsatı hâline
getirmek, aslında eğitimin önemli bir hedefi olmalıdır.
Oysa şimdi yapılan bunun tam tersidir. Yanlış yapma korkusu
ile evde elini bir şeye süremeyen çocuklar, okulda cevap veremeyen çocuklar,
doğruyu yapma ve söyleme fırsatını da ne yazık ki elden kaçırmış oluyorlar.
Aslında yanlış yapma, doğrusunu öğretmek için bizim dört gözle beklememiz
gereken bir durumdur. Çünkü, “yanlış” yapılan bir şeyin öğrenilen
"doğrusu”, bir daha asla unutulmamaktadır.
Ak saçlı bir ‘usta’ya başarısının sırrını sordular:
“İki sözcük”, dedi ve ekledi, “doğru kararlar”. O kararları
nasıl alabildiğini sordular:
“Tek sözcük”, dedi, “deneyim”. Deneyimin sırrını
sorduklarında ise;
“İki sözcük”, dedi, “yanlış kararlar”…
Yazımızın başındaki şarkının mısralarını mırıldanarak,
“madem ki anne-babayım, önce geçmişe bir seyahat edeyim” deyin. Kendi
çocukluğumuzdan bugüne taşıyacaklarımız; az yanlış yaparak, çocuk büyütme
işimizde bize epeyce yardımcı olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder