13/09/2024
O BEN MİYİM ?
10/07/2022
Gençlerimiz Sadece Geleceğimiz mı?
Mükemmel
olarak yaratılmış İnsanın üç dönemi vardır. Bu dönemlerin birincisi olan
çocukluk döneminde, Allah katında mes'ul
değildir. Üçüncü döneminden devam edersek,yaşlılık bir anlamda zorunluluklar dönemidir. Yaşlılık,hür iradeyle seçilmiş bir yaşam değil, gençlikte
tercih edilmiş yaşam tarzının devamı niteliğindedir. Gerçekte insanı eşref-i
mahluk yapan da, esfeli safiline düşüren de gençlik dönemidir. Gençlikte
insanlar üçüncüsü olmayan iki hayatla karşı karşıyadır. Ya Allah'a yakın bir
hayat veya şeytana. Ya Rabb'ine kul olacaktır ya da O,nun dışında her şeye ...
Çünkü Rahmani ve şeytani tercihler, insanın sorumlu olmadığı çocukluk dönemi ya
da zorunlulukların tercihleri belirlediği yaşlılıkta değil, gençlikte
anlamlıdır.
Bundan
dolayıdır ki küfür, gençlerimizi ifsat ediyor. Küfür patentli ürünler, sapık ideolojiler, ahlaki tercihler,eğlence vs. hep
gençleri zehirlemeye yöneliktir.
Şu hakikati
unutmamalıyız ki,Allah bir kavim için hayır dilerse, onların gençlerine
hidayet eder. Çünkü hakkın ikamesi güce muhtaçtır. Gençler hakkın ikamesi için
gerekli olan güç ve cesaret potansiyelidir.
Bugünün gençliğinde
her nekadar ümit kıran bazı durumlar olsa da,Rabb'ine talip bir nesil var.Bunu
Fatih belediyesi kütüphanesine gittiğimde, özellikle üniversite gençliğinin o
gayret ve gözlerindeki ışığı görünce ümidim bir kat daha arttı.Allah'a hamd
olsun. Günümüzün gençlerine düşen
geçmişteki, emsallerini tanıyıp onların izinden gitmek,taklit etmek, onların
süslendiği özelliklerle süslenmektir.
Özellikle sahabe gençliğinin en belirgin vasfı, Rabb'lerini tanıyor
olmalarıydı. Rabb'lerine, O'nun isim ve sıfatlarıyla kulluk ettiler. Herşey
onlara hizmetkar oldu.
İnsanların özellikle sahabe gençlerinin fıtratlarında olan duygular, Allah'ın ayetleri ve kainat kitabıyla terbiye
edildi. Hissettikleri herşey kulluk yolunda onları bir adım ileri taşıdı.
Ne mutlu bu
yolda olan gençlerimize!
22/06/2022
İNSANIN KOP(A)MAZ BAĞINA YAKLAŞIMI
İnsanın ‘hiçbir şey değilken’, bir ruh kazanmış olması çok anlamlıdır. Bir damla su önce embriyoya, sonra ‘bir çiğnemlik et parçası’na, ardından bir bebek, sonunda da muhteşem sistemlerle tasarlanmış bir bedene sahip; Düşünebilen, konuşabilen, akledebilen bir varlık haline dönüşmüştür. Kısacası, Allah, insanı yoktan inşa etmiş ve ona ruhundan üflemiştir. Fakat insanların çoğu bu üstün yaratılış üzerinde düşünmez ve Allah’tan uzak, gaflet içinde yaşar. Cahildir; Aldanır, yanılır.
Yaratılışımızı
hatırlatan Allah şöyle buyurmaktadır.
“Ey insan,
‘üstün kerem sahibi’ olan Rabbine karşı seni aldatıp yanıltan nedir? Ki O, seni
yarattı, ‘sana bir düzen içinde biçim verdi’ ve seni bir itidal üzere kıldı.
Dilediği bir surette seni tertip etti.” (İnfitar Suresi, 6-8)
Bu yaratılıştaki
insan tek başına değil,toplu yaşamanın şartlarıyla donatılmıştır.
Bu şartlarda
Rabbimiz bizleri birbirimize kopmaz iplerle bağlamış iken birbirimizden ayrı
durabilirmiyiz?
Şunu asla
unutmamak gerekir ki, hep birlikte ya birbirimizin felâketi ya da kurtuluşu
olacağız.
Hiç bitmeyen
hırslarımız bizi daha fazla köleleştirirken, daha fazla yalnızlığa itiyor.Bizler
daha fazla tükettikçe, daha az insanın tüketmesine sebep oluyoruz.
Yediğimiz
ekmeği, içtiğimiz suyu her israf edişimizde dünyanın diğer ucundaki insanları
biraz daha açlığa mahkûm ediyoruz.
Bizler kendi
kurtuluşumuzu elde ettiğimizde başkasının özgürlüğünü elinden alıyorsak,
gerçekte özgür olmadığımız anlamına gelmez mi?
Bunları
öncelikle insanlığın vicdanına havale
etme vaktidir.
Bütün bunlar
bizi temelde sahip olduğumuz değerlerin, yeniden farkında ve tazelenmiş
boyutuyla, hayata geçirmemiz gerçeğine,yani dini değerlere getiriyor.
Unutmayalım
ki,dinin asıl gayesi bilgi vermek değildir. Yaratıcımızı tanıtmak,
kulluğumuzu öğretmek, insanın aslı
nedir, sonu ne olacaktır, dünyaya niçin gelmiştir, nasıl bir hayat yaşamalıdır,
yaratılış gayesine uygun hayat sürmenin yolları ve şartları nelerdir, bunları
bildirmek öğretmek. İşte dinin asıl gayesi budur. Hem dinimiz, her asra, her
asrın insanına her seviyedeki anlayışa hitap eder.Bu noktada herkes hissesine
düşeni alır.
30/04/2022
Kul hangi günahına tevbe edemez?
Bir insan hangi günahı işlerse işlesin, eğer Allah'a tevbe ederse, Allah o kulunu affeder. Velevki kul hakkına teallük eden bir mevzusu varsa, ona da tevbe ettiği için yardım eder, kul hakkına kefil olur. Eğer tevbenin mahiyeti bu şekilde olmasa idi bir manası olmazdı.Kul hata işler, üçer beşer, Allah'da onu affeder.
Aşağıdaki
hadisi şerif bu konuyu çok güzel açıklar.
Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem “Allah’dan başka ilah yoktur diyen ve bu ikrar
üzerine ölen hiç bir kul yoktur ki, cennete girmesin” diye buyurunca Ebû Zer
radiyallâhü anh bir kaç kez
“zina etse
de hırsızlık yapsa da öyle mi?” deyince her defasında Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellem
“Evet zina
etsede hırsızlık yapsada” diye cevap verir.
21/04/2022
Kadir Gecesi Sıradan Bir Gece Değil
Allah’ın “Gerçekten biz onu Kadir gecesinde indirdik.
Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin sen? Kadir gecesi bin aydan
hayırlıdır,” (97. Kadr, 1-3) ayetleriyle övdüğü Kadir gecesi, her yıl gelen
mübarek gecelerden bir gece değil,farklı bir mana ifade eden apayrı bir
gecedir.
Sezai
Karakoç’un Yazılar’da da dediği gibi, Allah, kutsal sözlerinin bütün
ağırlığını bu geceye koymuştur. Bundan 1400 küsur yıl önce Kur’an, kutsal
ağırlığıyla ve bir bütün hâlinde dünya göğünün üzerine indi.
Her gündüzün
ağırlığı gecede, bütün gecelerin ağırlığı Kadir gecesindedir. İşte bunun için
Kadir gecesi hayatın ve hilkatin ağırlık merkezi gecesidir.
Gecelerin de
bir önderi vardır. Gecelerin önderi, en büyük önder Kur’an-ı Kerim’i kalbinde
taşıyan Kadir gecesidir.
İçinde
bulunduğumuz böyle bir Kadir gecesinde Kur’an-ı Kerim’in indirilişinden bu yana
on dört asırdan fazla bir zaman geçmiştir. Arı, kendine Allah’ın verdiği
ilhamla nasıl peteğini örer ve balını yaparsa Müslümanlar da kendi
peygamberlerine gelen vahiyle, Kur’an’dan yayılan ışıklarla eşsiz bir medeniyet
kurdular.
1400 küsur
yıl öncesinde olduğu gibi, bugün de o bizim hayat ışığımızdır, gören gözümüz,
çarpan kalbimizdir.
Hayatımızın
hiçbir çizgisi yoktur ki, oraya Kur’an-ı Kerim’in tuttuğu bir ayna ve bir ışık
bulunmasın.
Kadir gecesine
bu ismin verilmesinin de derin bir manası vardır. Kadir gecesine, takdir ve
tedbir gecesi denebilir. Bu gecede her şey hikmetlice ayrılmıştır. Ölçüler,
esaslar ve prensipler bu gece vazedilmiştir. Bu gece, fertlerin kaderlerinden
ziyade milletlerin ve devletlerin kaderi, bundan daha önemlisi, gerçeklerin
ölçüsü vazedilmiştir.
İslam âlemi
Kadir gecesinin taşıdığı bu manaları hakkıyla takdir edememektedir. Bunu
yitirdiği günden beri de Allah’ın nimetlerinin en üstün ve en güzelini
yitirmiş, vicdan huzurunu, evinin selametini ve toplumun saadetini
kaybetmiştir.
Biz müminler
tekrar Kur’an ile bağ kurmak için bu hatırayı hiçbir zaman unutmamak
zorundayız. Sevgili Peygamberimizin bize mirası olan bu hatırayı -Kur’an’ın ilk
defa inişinin hatırasını- ruhlarımızda canlandırmak ve ebediyen bu kutlu
kaynağa bağlı kalmamızı sağlamak için Kadir gecelerini biz de ‘Kur’an
geceleri’ne çevirmeliyiz.
İslam,
hiçbir zaman sadece dış görünüşe önem veren şekilci kuru bir din olmamıştır.
Onun için ‘Kadir’ gecesini kutlamanın sadece bir şekilden ibaret olmadığını ve
bu geceyi ihya etmekten maksadın yukarıda anlattığımız ulvi gerçekleri müminin
zihnin de ve kalbinde canlandırmak olduğunu vurgulamak şarttır.
İnsana şifa,
toplumlara şifa, medeniyetlere şifa ve tarihe şifa olan, Kur’an’ın indirildiği
Kadir gecesini bu duygularla kutlayacak olursak, ancak o zaman onun tekrar
bizlere ve bütün insanlığa, şifa saçan ruhunu kavramış oluruz.
Öne Çıkan Yayın
-
Kur'an'da, Allah'a karşı suç işlemekten ve haddi aşmaktan sakınan, Allah'ın azabından ve O’na mahçup olmaktan korka...
-
İslam düşmanları bir araya gelmişlerse buna karşı mü'min insan ne yapabilir? sualine cevaben, Allah(cc); "Sen Allah'a tevekkü...
-
"Allah'ım, Senden hidayet ve doğruluk isterim." (Müslim) "Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım, kalplerimizi taa...