12/02/2013
Akledebilme...
Eğer “akl” etmek eşyayı kullanabilme özelliğimizle sınırlı ise çevremizde gördüğümüz ve dünya üzerinde yaşayan iki ayak üzerinde durabilen gözleri karşıya bakan biyolojik olarak insan tanımına uyan tüm canlılarada “akl” ediyor dememiz gerekir. Ancak görüyoruz ki yeryüzünü yaşanamaz hale getiren, paylaşmayı bilmeyen, uzlaşmacı olmayan, hoşgörüden nasibini almamış, kan döken canlılara “akl” ediyor denemez. O halde akl etme içinde bulunduğu dünyayı anlayabilme, yaratıcısının mesajlarını anlayıp onlara şahit olma durumudur. Akl etme neticesinde güzel insanın ortaya çıkmasıdır.
11/02/2013
Saygılar Ama Kime ?
Saygı, davranış ve tavırlarımızı özenle sergileme halidir. Karşılık beklemeksizin samimi olmak, bu samimiyeti sözlerimiz, mimiklerimiz ve beden dilimizle aktarırken, muhatabımıza bunu hissettirebilmektir. Aslında birçok kaynakta farklı tanımlara rastlasak da, somut, işte bu diyebileceğimiz bir tanımı yoktur saygının. Etrafımızda çokça duyarız “birini sevmek zorunda değiliz fakat saygı duymak zorundayız”. Yazışmaların altına “saygılar” şeklinde imza atarız. “Büyüklere saygılı olmalısın” annemizden kulağımıza küpedir. Yani manevi bir kavram olarak saygı, yaşantımızda çokça bizimledir.
Peki, kimlere, nasıl ve neden saygı duyarız? Bu soruyu, hayatı dünyadan ve maddeden ibaret sayan kişiler üzerinden cevaplayacak olursak saygı duyulacak şey zenginlik, şan-şöhret belki zaman zaman da bilgi olabilmektedir. Ve bu “saygı”yı gösteriş şeklimiz, örneğin patronumuzun ya da kendisi hakkında pek bir malumata sahip olmadığımız “varlıklı” birilerinin önünde ceket iliklemek, ses tonumuzu olabildiğince inceltmek, ezilip büzülmek, ayağa kalkmak vs. şeklinde olabilmektedir. Çoğu insan için saygınlık duyulan şey bir insanın zenginliğidir ve zengin ya da fakir olarak ayırdığımız kişilere karşı davranışlarımız birbirinden farklı olabilmektedir. İş yerinde kendimizden üst konumdaki biri ile alt konumdaki birine davranışımız da. Zengin ya da üstün gördüğümüz kişiler “siz”, “saygıdeğer” “efendim” hitaplarına muhatap olurken, bir çaycı ya da temizlik görevlisi “sen”, “hey” “hişt” “bana bak bi” gibi sözlerle çağrılabilmekte, saygı kimilerine göre onlara layık görülmemektedir.
Kur’an ayetleri incelendiğinde söz konusu durumla ilgili çeşitli örneklerin görülmesi mümkündür. Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara bildirmek üzere gelen ve Allah rızasından başka bir beklentisi olmayan peygamberler de gönderildikleri kavimlerde benzer durumlarla karşılaşmışlardır. İçinde bulundukları toplumun özellikle önde gelenleri tarafından bu peygamberlerin sözlerine itibar edilmemesinin yine zengin olmayışlarına dayandırıldığı görülebilir:
Yahut ona bir hazine gönderilmeli yahut ürününden yediği bir bahçesi olmalı değil miydi?Oysa Kur’an’a göre insanlara sahip oldukları servete göre değil, Allah’a olan yakınlıklarına göre itibar edilir. Takva sahibi, ihlâslı, ahlaklı olmaktır bir kişiyi ayrıcalıklı kılan. Dolayısıyla şayet saygı duyulacaksa ancak bu gibi manevi değerlere sahip insanlara saygı duyulmalı ve Allah’a olan gönülden teslimiyetleri sebebiyle alınacaksa bu insanlar örnek alınmalıdırlar.
Furkan Suresi Ayet 8
Ve dediler ki: Şu Kur’an, iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?
Zuhruf Suresi Ayet 31
10/02/2013
Yaşlanınca Dini Hatırlamak
Bu
yazıda değinmek istediğim konu sıkça rastladığımız bir durum olan
insanların dine yaşlanınca yönelmesi olacak. Her birimiz muhakkak yakın
çevresinde görmüşüzdür bu tip insanlar, dine ancak yaşlılıkta ciddi bir
biçimde önem verip öncesinde inanmalarına ve bilmelerine rağmen sanki
din yokmuş, bizi Allah yaratmamış gibi yaşarlar. Dine ağırlık verilen
yaşlılık dönemi öncesi dünya hayatı ön plandadır. Bu dönemde dünya
nimetlerinden olabildiğince faydalanmaya çalışılır, bolca mal mülk
edinmeye hayat garanti altına alınmaya çalışılır. Hatta bazı kişilerin
bırakın Allah yolunda mücadele etmeyi, namaz, oruç gibi temel ibadetleri
yerine getirmeyi günahlardan, haramlardan bile kaçınmadığını görürüz.
Belirli bir yaşa gelince, dünya zevklerinden az çok nasibini alınca,
yavaş yavaş vücudunun yaşlanmaya başladığını hissetmeye başlayıp ölümün
yaklaştığını anlayınca da bu insanlar dine ve Allah’a daha çok önem
vermeye başlarlar. Aşağıdaki ayetin bu konu ile ilişkili olduğunu
düşünüyorum.
57 – Hadid Suresi –
10. Allah yolunda harcama yapmanıza engel ne var ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah’ındır. Sizin, Fetih’ten önce infakta bulunan ve çarpışmaya gireniniz, bunu yapmayanlarla aynı değildir. Onlar, derece yönünden Fetih’ten sonra infakta bulunup çarpışmaya girenlerden çok daha üstündür. Allah hepsine güzellik vaat etmiştir. Allah, işleyip ürettiklerinizi en iyi biçimde haber almaktadır.
Bu
ayetten benim anladığım Peygamber döneminde Müslümanların güçsüz olduğu
Mekke’nin fethi öncesi dönemde Müslüman olmayı seçip, Müslümanlarla
beraber Allah yolunda çarpışmaya girip bu yolda malından fedakârlıkta
bulunanların fetihten sonra Müslümanların bölgede hâkim güç olduktan
sonra Allah yolunda mücadeleye katılanlardan Allah katında daha üstün
olduğudur.
Konumuzla ilgili olarak
ise basit mantık ile ömrünün aklı ermesinden itibaren ölmesine kadar
olan 60 yıl civarında olan tamamına yakın kısmını Allah yolunda
harcayan, haramlardan sakınan kişinin ömrünün sadece son 10 – 20 yılını
bu şekilde harcayan kişiden üstün olması beklenir. Benzer şekilde
insanın gençken zina gibi, kumar gibi, eğlenerek vakit harcamak gibi pek
çok imkânı varken bunları elinin tersiyle itip haramlardan sakınan
Allah rızasını ön planda tutan bir hayatı tercih etmesi sadece
yaşlılıkta eli ayağı tutmazken yani aslında günah işlemeye imkânı da
yokken Allah’ı hatırlaması ve haramlardan kaçınmasından üstündür.
Kuşkusuz
bir insanın yaşlılıkta dahi olsa Allah’ı hatırlaması, haramlardan
sakınıp ibadete yönelmesi ve inançlı bir şekilde ölmesi de güzeldir ve
bu insanların da Allah’ın rahmetine ve cennete ulaşmasını umabiliriz.
Bununla beraber Allah’ın insanlardan istediği bütün hayatlarını Allah’ın
dinini öğrenmeye ve onu insanlara anlatmaya adanmış, haramlardan
sakınan bir hayat sürmeleridir. Ayrıca hiç kuşku yok ki hepimizin ister
40 yıl olsun isterse 90 yıl olsun ahiret öncesi sadece bir hayatımız var
ve bu hayatta yaptıklarımızdan sorumluyuz. Yani bu tek fırsatımız ve bu
fırsat sırasında yaşlılık dönemi diyebileceğimiz 50 ve sonrası yaşlara
ulaşabileceğimizin de garantisi yok. Burada yapılacak olan hiç ama hiç
vakit kaybetmeden hemen Allah’a ve dine yönelmektir. Hemen bugün Allah’ı
daha çok anmaya, Kuran’ı okuyarak dini öğrenmeye ve hayatımızı Allah
yolunda ve dini bir yaşam için planlamaya başlamaktır.
Ne Zaman Ağladınız
Hayat boyu bir elin parmakları kadar ağlayıp, sayamayacağımız kadar gülüyoruz. Ağladığımız günler öyle azdır ki, kahkahalarımızın içerisinde gözyaşlarımız da, hıçkırıklarımız da kaybolmaktadır.
Bence herkes bunu bir düşünsün ve şu iki soruyu kendisine sorsun:
En son ne zaman güldüm?
En son ne zaman ağladım?
İlk soruya çoğumuzun vereceği cevap “Bugün” iken, ikinci soruya vereceğimiz cevap için bir süre düşünüyor, geçmişe gidiyor, hatıraları karıştırıyor ve sonunda şu cevaplardan birini veriyoruz:
“Valla hatırlayamadım.”
“Çok uzun bir zaman önce.”
“İki yıl önce.” vb.
Aslında bu tablo bizlere Allah’ın üstümüzdeki lütfunu açıkça gösteriyor. Bu iki soruya vereceğimiz cevaplar Allah’ın üzerimizdeki lütfunu bir kat daha görmemizi sağlayacaktır.
Hiç kuşkusuz, güldüren de O’dur, ağlatan da…
Necm 43
06/02/2013
Ateistlerin Azmi Bizi Kamçılamalı
Bilhassa internette (twitter, facebook vb.) bir şeyler okuyan herkesin şahit olduğu bir gerçeğe değinmek istiyorum. Ateistlerin dine saldırma azmine.. İslam’la ve dinle ilgili her fikre öfke duyan, argüman içermeyen hakaretlerle saldıran, doğruyu aramaya çalışmak yerine “ne yaparım da pozisyonumu korurum” çabasında olan ve en önemlisi gerçeği sürekli çarpıtan ateist yorumlara sizler de rast gelmişsinizdir. Bu kişiler sadece yorum yapmamakta, ateist fikirleri büyük azimle paylaşmaktadırlar da. Türk toplumunu tanımayan bir kişi internete bakarak insanların çoğunluğunu ateist zannedebilir. Oysa bu sonucu ortaya çıkaran gerçek müslümanların ilgisizliğine karşı ateistlerin azmidir.
Ateistlerin dinden ve dindarlardan hoşlanmasını beklemiyoruz. Kendilerine ölüm gerçeğini hatırlatan dini ve onun takipçilerini nefretle karşılamaları çok doğal. Beni asıl rahatsız eden nokta müslüman kardeşlerimizin dinlerini savunmada, onu paylaşmada çok ilgisiz olmaları. TV dizilerinde bu hafta ne olacağı, futbolda kimin kimi transfer ettiği, şike tartışmaları gibi yüzlerce başlık arasında İslam adına internette bir şey yapmak ne yazık ki çoğu müslümana zor ve sevimsiz geliyor. Doğal olarak ortalık din düşmanlarına kalıyor. Bugün internetin dindarlarca kullanılmadığını iddia edemeyiz. Ancak onun müslümanlar tarafından hiç de gerektiği şekilde kullanılmadığını kolaylıkla itiraf etmeliyiz.
Bu noktada unutmamamız gereken şey, her nimet gibi internetten de sorumlu tutulacağımızdır. Onu verimli kullanmamak bir tercih değil, bir hatadır. Allah’a karşı mahcup duruma düşeceğimiz bir hata. Umarım bu yazının ulaştığı her kardeşim bugünden itibaren bu bilinçle hareket eder.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Öne Çıkan Yayın
-
Kur'an'da, Allah'a karşı suç işlemekten ve haddi aşmaktan sakınan, Allah'ın azabından ve O’na mahçup olmaktan korka...
-
İslam düşmanları bir araya gelmişlerse buna karşı mü'min insan ne yapabilir? sualine cevaben, Allah(cc); "Sen Allah'a tevekkü...
-
"Allah'ım, Senden hidayet ve doğruluk isterim." (Müslim) "Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım, kalplerimizi taa...