03/02/2020

Cennetten Çıkarılan Adem babamız ve Havva Annemizi Anlayamadık


   Kur'an Hz. Havva'nın Adem'den yaratıldığını yani aynı madenden yaratılmış olduğunu bildirmekte  (Nisa-1,Araf-189),onun nerede ve ne şekilde yaratıldığından bahsetmemektedir. Zaten yaratılışın şeklinin bilinmesinin de bize bir faydası olmayacağı bilinmektedir.

Allah, Hz.Adem ve Havva'yı cennete koyduktan sonra, cennet nimetlerinden bir kısmını hatırlatmış, kendilerini bir ağacın dışında, tüm nimetlerden bol bol yemeleri için serbest bırakmıştır.Cennette kaldıkları süre içinde herhangi bir sıkıntı çekmeyecekleri bildirilmiş, üstelik Allah'ın açık emrine karşı gelerek Adem'e secde etmeyen şeytanın, düşmanları olduğunu da vurgulamıştı.Bu kadar açık bilgilendirmeler ve şüphe götürmez beyanlara karşı, şeytanın kendilerini aldatamaması gerekirdi.Ancak ilahi takdir gereği olması bir yana, şeytan Hz. Adem ve Havva'yı yaratılışlarındaki şu üç şeyle kandıra bilmiştir.

1-Ebedilik arzusu ve sonsuzluk özlemi
2-Yükselme duygusu ve meleklere özenme
3-Yok olmayan bir saltanat düşüncesi ve hakimiyet arzusu

Açık beyanlara rağmen Hz. Adem ve Havva’nın düşünüp hesaplamadan yasak ağaçtan yemeleri Ademoğullarının yeryüzüne inmesine sebep olmuş, ayrıca zaafları tescil edilmiş, gelecek nesillere ibret olarak aktarılıp şeytanın aldatmalarının hep tekrar edeceği uyarısı yapılmıştır.

Bu sahneler yeryüzüne inen düşmanla, yerkürede ömür boyu devam edecek savaşlar, arzulardan kaynaklanan cazibeler, mülk kazanma hırsı, saltanat hevesi, yükselme duygusu, büyüklenme dürtüsü, şehvet kökenli tekliflerin arka arkaya baskıları insanı hep tökezletmiştir.

İnsan iç aleminde var olan bu fırtınaların varlığını hep farketmeli, gerekli tedbirleri almalı, aldanmamanın bir yolu olarak aklın yanında vahyin yol göstericiliğini hiçbir zaman unutmamalıdır.Aklın ve vahyin süzgecinden geçirilmeyen her telkin ve teklifi ihtiyatla karşılayıp, gereken tedbirleri alarak hayata geçirmenin en emin yol olduğunu bilmelidir.

Hz. Adem'in yüksek kabiliyetleri ile yaratılışı, mükemmel değerlerle donatılmış olması, meleklerin secde ile önünde eğilmeleri ve yeryüzünde Allah'ın halifesi olma görevine layık görülmesi, iblisi çileden çıkartmıştır. İblisin Adem ve soyuna karşı düşmanlığını ilan ederken kullandığı kelimeler, çılgınlık derecesini göstermeye yeterlidir. Bu kelimelerin içinde gizlenen ince tehditler, açık vurgular, hayat boyu insanın düşmanına karşı uyanık ve dikkatli yaşaması gerektiğini gösteren uyarılarla doludur. İnsanlık tarihinde bu tehditlerin her biri, insan neslinin başına bela olmuş iblisin ileri sürdüğü tutarsız ifadeler, insanların hayatlarında, önlerinde duran aldatıcı tuzaklar olmaya devam etmiştir.

İblisin içindeki düşünceyi açık açık dile getirmesi, Allah'ın insanlara bir lütfudur. Diyor ki iblis:
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ ﴿٣٩﴾ اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ين٤٠
"Ey Rabbim! Beni azdırman ve rahmetinden kovman karşılığında, ben de onlara yeryüzünde günah ve kötülükleri güzel göstereceğim ve onların hepsini azdırmaya uğraşacağım.Ancak onlardan samimi kulların bunun dışında kalacak"(Hicr:15/39,40)

Aklını kullananlar için burada ince bir mesele anlatılmaktadır ki o da, iblis kendi yaptığı küstahlığı gizlemeye çalışarak azgınlığını kendi fiiline, düşünce tarzına değil de, Allah'a isnat edip kendinin bu azgınlık da bir suçu yokmuş gibi davranmasıdır.
Ancak, suçluların genel hastalıklarından biri, suçu kabul etmeyip başkaları sebebiyle işlediklerini söylemeleridir.Ne yazık ki, yasaklara uymayan Adem oğullarının birçoğu, işledikleri günahları aynı şeytani taktikle başkalarının üzerine yükleyerek, kendilerini kurtarmaya devam etmektedirler. Bu şeytani mantıkla kurtulmak asla mümkün değildir.

Dünyada zalimlerin ve despotların baskıcı düşüncelerinin arka planında hep kendini beğenme, kendi fikirlerinin üzerinde başka düşüncelere yer vermeme, kendini büyük görüp başkalarını küçümseme düşüncesi yatmaktadır.
Bu düşünce tarzı nerede ve ne zaman kullanılırsa kullanılsın, şeytan ve yandaşlarının işlerini kolaylaştırmakda, iblisin isteklerini gerçekleştirmek için yolların açılmasına yardımcı olmaktadır. Dünyaya kan kusturan zalimlerin hemen hepsi, şeytanın bu düşüncesinin yardımcıları ve bir yönden onun azad edilmez gönüllü köleleri ve kurbanlarıdırlar.

Aklını kullanıp vahyin ışığında geçmişini göz önüne alarak, geleceğini düşünebilen insanlar bu tuzağa düşmezler.
Eldeki verileri kullanan, iman nuru ile etrafa bakıp olayları ferasetle değerlendiren insanlar, bu tehlikeli gelişmeleri,sonu gelmez ayak oyunlarını görmekte zorlanmazlar. Yapılacaklar o kadar zor değildir.Sadece Kur'an'ın bu konuda anlattıkları ibretle okunmalı, samimiyetle üzerinde durulmalı ve hassasiyetle anlayıp uygulamaya geçilmelidir.
وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُب۪ينًاۜ
“Kim Allah'ı bırakırda şeytanı dost edinirse, hiç şüphesiz o apaçık bir hüsrana düşmüştür."(Nisa:4/119)

İnsan için kanunlara uygun yaşamak, gönderilen peygamberlerin rehberliğini kabul etmek, akıl ve vahyin gösterdiği doğrultuda bir hayat sürerek, sonuçta dünya ve ahirette saadete kavuşmak, Allah rızası ile mutlu bir şekilde cennete ulaşmak nihai hedeftir. Emir ve yasaklar hep bu ana mihver etrafında dönmektedir.Ancak sonuçlarına katlanmak kaydıyla dileyen dilediğini dost seçmekte serbesttir.
Kıyamete kadar gelecek olan insanoğullarına, kesin bir uyarı ve değişmez bir kanundur ki, kurtuluşun tek reçetesi ve ebedî saadeti yakalamanın tek yolu, Allah'tan gelenlere inanmak, onları hayata geçirerek erdemli bir ömür sürdürmek, düşman olan varlığın düşmanlığını kabullenerek, tuzaklarından korunacak yolu takip etmektir.

Dikkate şayandır ki,Rabbimiz âyetlerinin bir kısmını sadece imanın konusu olarak, bazılarını amelin konusu olarak, bir bölümünü de kabulün konusu olarak, kimilerini de uygulamanın, pratiğin konusu olarak kabul edin diyor.
Bizler bilgisi sınırlı varlıklar olarak hiçbir zaman,hiçbir fitne yoluna yönelmeyerek,  eğriliğe, sapıklığa meyletmeyerek Allah'ın kitabındaki  âyetlerinin tamamını kabullenmek tamamına inanıp teslim olmak zorundayız.

Hal böyleyken kimileri, Allah’ın dinini bozmak için,âyetlerini tahrif etmek için,  âyetleri kendi hevâ ve heveslerine göre yorumlayarak , kendi anlayışlarını, kendi hayatlarını din haline getirmek istiyorlar.
Tıpkı şeytanın istediği ve arzuladığı gibi.Biz bu hatalara düşmeyeceğiz Ya Rab diyebilenlere selam olsun.

10/06/2019

KALBİN İSLÂMA AÇILMASI



      

        İslam, doğru ve hakikate teslim olup, boyun eğmenin adıdır. Bu tanıma paralel olarak, insanlar şayet karşılaştıkları veya karşılaşacakları gerçeklere gönüllerini açık tutarlar da önyargıdan ve nefsin bencilliğinden sıyrılırlarsa, hakkın o gönüllere taht kurması hiç de zor olmaz. Şayet, beşerî ihtiraslarını veya geçici menfaatlerini doğruların önüne engel olarak koyarlarsa bir öncekinin aksine hiçbir söz onlar için yarar sağlamaz. İşte bu nedenledir ki ,kalplerini Allah'a ve O’nun âyetlerine  kasıtla ve ısrarla kapalı tutanlar kendi elleriyle hidayet geçitlerini tıkamış olurlar.Kalplerini doğrulara açık tutmayan insanlara Allah asla hidayet vermez.

O halde,Allah’ın hidayeti kimler içindir?
1-Allah kimi doğru yola iletmek isterse onların kalplerini İslâm'a açar.Ama Allah'ın istemesi veya dilemesi, insanların gönüllerindeki eğilimlere ve temennilere bağlıdır.
 2- Allah, sadece öğüt alacak olanlar için ayetlerini açıklamaktadır.
 3- Allah, haber vermeden veya uyarmadan hiç bir topluluğu ya da toplumu asla cezalandırmaz ve helak etmez.
 4- Allah, sadece Allah için güzel işler yapanların ve öğüt alanların dostudur.

İşte, o dost benim diyebilmektir kalbin imana açık olması aslında.
       Hakkın ve bâtılın tercihinde tamamen özgür bırakılan insanlar, kendi iradeleri ile yapmış oldukları tercihlerin götüreceği akıbete elbette razı olmak zorundadırlar. Ortada iki tercih var ve bunun bir tanesi; felakete ,musîbete, azâba ve huzurdan kovulmaya götürmekte, diğeri, kurtuluşa, saadete ve cennete götürmektedir. Her iki tercihin vardıracağı netice, hem peygamberlerin tebliğlerinde, hem de, onların Allah'tan getirmiş oldukları kitaplarda ayrıntılı olarak ortaya konmaktadır.Bütün bunlara rağmen, eğer insanoğlu, kendisi için felâket olan bir sona taşıyacak tercihi yapmışsa, bunun adı, insanoğlunun sadece kendisine zulmetmesidir.

Aslında hiç unutmamalıyız ki;
1-Allah'ın vermiş olduğu sayısız temiz ve helal rızıkları bırakıp da, pis ve haram kılınmış olanlardan yemek, başlı başına nankörlük ve zulümdür.
 2 - Allah'ın bir kısım sıkıntılar ve kısıtlamalar vermesi sadece denemek ve gerçek iman sahiplerini diğerlerinden ayırmak içindir.

KALPLERİMİZİ  İSLÂMA AÇAN
RABBİMİZ’E HAMD OLSUN.

Öne Çıkan Yayın

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz