08/04/2018

Acizliğin Suçlusunu Aramak



        İçinde yaşadığımız yüzyıl,
madde perestlik temelinde çoktan anlaşma sağlamış
Batı kültürünün yapmacık metod farkları yüzünden
çekişen ikiz yavruları arasındaki tuhaf
bir kavganın arenasıdır. Çağımız insanının, bu
kavgayı, sanki köklü bir bağdaşmazlığa
dayanırmış gibi, ciddiye alması ve eğri dünya görüşlü kültürün
yoğun tedirginliğin giderilmesini, menfaat bölüşümünde arslan payı
almaktan başka hiç bir dâvası olmayan taraflardan ya birinin veya
öbürünün kesin zaferinden beklemesi, kurtuluşu geciktiren acı bir yanılma noktasıdır.

Uzun yüzyıllardan beri kurtarıcı yolun bilgi-
sinden mahrum tutulmuş olan dünya yığınlarının
bu sahtekâr kavga karşısında bocalaması, eğriliğin
ana kaynağını teşhis ederek iki yüzlü sözde
kurtarıcıların aynı nefretle kaşılarına dikilme
mesi, bir dereceye kadar mazur görülebilir.Fa
kat aralarında çatışır görünseler bile, küfürden
yana olanların aslında "tek bir millet olduğunu”
hem Allah Resul'ünün (Salât ve selam üzerine
olsun) dilinden ve hem de insanlık tarihi ile
yaşıt olan acı tecrübelerinden iyice öğrenmiş ol
ması gereken müslümanların aynı teşhis hata
sına düşmeleri, anlaşılır ve bağışlanır bir ku
sur değildir.

Buna göre günümüzdeki dağınıklık ve za-
vallılığımızın asıl sorumlusu, düşman ideolojiler
değil, onları özümüze yabancı ve aykırı bileme
miş olan kendi çarpık bakış açımızdır. Dünyaya
bakışımızın temelinde yatan bu yanlış görüşü-
müz yüzünden yüzyıllardır bir türlü iki ayak üze
rine doğrulamayışımızın kabahatini, sadece din
düşmanlarımıza yükleyegelmişizdir. Sanki bizim
hiç bir eksiğimiz yokmuş ve sanki şu ya da bu
düşman girişiminin üzerimizdeki başarısı, yapı
mızda çöreklenmiş köklü bozukluklar yüzünden
değilmiş gibi her zaman kusuru sırtına yükleye-
cek yabancı bir “abalı” aramışızdır.

“Falan ırkın ajanları aramıza fesat sokma-
saydı; şimdi kaya gibi sapasağlamdık”; “filán
ideolojinin militanları, sürekli olarak özümüzü
kemirip durmasaydı, bu gün bu hale düşmezdik”
tarzındaki ucuz bahaneler, peki, bütün bunlara
fırsat ve cesaret veren, bizim öz zaafımız
değil mi?, sorusuna karşılık vermekte güçlük çekeceği
gibi üstelik bu feryadlar, yüzdeyüz haklı olduk
ları zaman bile çöküntümüzün içe-dönük sebeplerini
araştırmamızı geciktirdikleri ölçüde zararlı
etkilerini belirtmek istedikleri düşman komplo
rından daha yıkıcıdırlar.


İslâma düşman olanların varolageldiği ve Kı
yamet gününe kadar da varolagideceği, bizi yıl
dırmamalıdır. Biz islâmı, özüne uygun olarak an-
layıp yaşama cehdi etrafında kenetlenen, bağım-
sız şahsiyetli bir cemiyet örneği olabildikten
sonra hiç bir düşman teşebbüsü, aleyhimizde
beslediği emele ulaşamaz.

Üstelik islâma zıt cemiyet düzenlerinin var-
lığı, baskın ihtimallerine karşı uyanıklığimızı pe-
kiştireceği oranda ve Allah'ın yasaklarını gele
nek haline getirenlerin felâketli akibetlerine ör
nek olarak tarafımızdan titizlikle değerlendiril
dilkleri ölçüde faydamıza bile hizmet edebilirler.


07/04/2018

Mazeretsiz Bir Ömür



وَلَتَجِدَنَّهُمۡ أَحۡرَصَ ٱلنَّاسِ عَلَىٰ حَيَوٰةٖ وَمِنَ ٱلَّذِينَ أَشۡرَكُواْۚ يَوَدُّ أَحَدُهُمۡ لَوۡ يُعَمَّرُ أَلۡفَ سَنَةٖ وَمَا هُوَ بِمُزَحۡزِحِهِۦ مِنَ ٱلۡعَذَابِ أَن يُعَمَّرَۗ وَٱللَّهُ بَصِيرُۢ بِمَا يَعۡمَلُونَ                                                                                                                                
"Andolsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah'a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri bin yıl yaşamak ister. Halbuki uzun yaşamak onları azaptan kurtaracak değildir. Allah onların bütün işlediklerini görür."
( Bakara 2/96)
      Ayette, insanlar içinde ahireti düşünmeden dünya hırsına en fazla kapılanların Yahudiler olduğu ifade edilmektedir. Bu durum tecrübeyle de sabitir. 

Onun için ayette "Onlar, insanların yaşamaya en düşkün olanlarıdır" denilmeyip, "Onları, insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun" buyrulmuştur. 

İşte iddialarındaki bu samimiyetsizlik nedeniyle bir ayette yüce Allah onları "zalimler" diye nitelemiştir .Çünkü muharref Tevratı oluş turan beş kitapta da ahiret fikri son derece zayıf ve müphemdir. 

Nitekim Yahudiliğin buyruklarının Tevrat'ta yer alan bütün yaptırımları dünyevidir.Dünyaya teşvik ve dünya hayatıyla ilgilidir. İyilik yapanlar için sıhhat, afiyet, bolluk,evlat çokluğu, düşmanlara karşı galibiyet ve hákimiyet, isyan edenler için hastalık, kıtlık, mağlübiyet ve esaret Tevrat'ta sık sık tekrarlanan yaptırımlardır.

Peygamber’imiz (S.A.V.): Allah, altmış yıl ömür verdiği kişinin mazeret gösterme imkânını ortadan kaldırmıştır" (Buhari, Rikak 5) buyuruyor.

Dünyaya geliş amacını anlamak, hayatı anlamak ve sorumluluklarına sahip çıkmak için insanoğlunun bir tecrübe zamanına ihtiyacı vardır. Bu zamanın azami süresi altmış yıldır. Daha kısa sürelerde de insan tecrübe imkánı bulur ve kendisine göre bir yaşayış tarzı benimser ve bunun hesabını vermeye de razı olur. Hadisimiz "Altmıs yal yaşamamış olanlarn ahrette mazeret ileri sürme hakları vardır" anlamına gelmez. 


lyiyi kötüyü tecrübe edip tanıyacak kadar yaşamış olan herkes, mazeretini dünyada ileri sürecek ve kusurlarını orada telafi edecektir. Artık onlar için ahirette mazeret beyan etme imkanı yoktur. Ama nihayet 60 yıl yaşamış olan birinin hiç böyle bir şeyi aklından geçirmemesi lazımdır. Altmış yıl, herşeyi yerli yerine koymak için yeterli bir zaman ve fırsattır.

05/04/2018

Amelini Küçük Görme Çünkü Sen Muhteşemsin



      Peygamberimiz (S.A.V)’in ashabından Ebu Zer  (ra) bir gün kendisine, Ya Resulellah! Bana tavsiyede bulununuz, der. Efendimiz: Sana Allah'a karşı gelmekten sakınmayı tavsiye ediyorum. Çünkü Allah'ın azabından sakınmak/takva bütün amellerin başıdır, buyurur. 

Ebu Zer (ra), tavsiyelerin devamını İsteyince Peygamberimiz: Kur'an oku ve Allah'ı zikirle meşgul ol! Zira Kur'an kIraati ve Allah'ı zikir senin için yerde bir nur, gökte de zikredilmene vesile olur, der. 

Ebu Zer (ra) tavsiyelerin daha da artırmasını ister. Bunun üzerine Efendimiz: Çok gülmekten sakın, çünkü o kalbi öldürür ve yüzünün nurunu giderir, buyurur .Ebu Zer vazgeçmez ve biraz daha tavsiye ister. 

Efendimiz devam eder: Cihad et! Zira cihad ümmetimin ruhbaniyetidir. Fakirleri sev, onlarla otur kalk, ilgilen. Kendinden asağı seviyede olanlara bak, kendinden üstekilere bakma, böylece Allah'n sana verdiği nimetleri küçümsememis olursun. Kendi yaptıkların seni başkalarına dil uzatmaktan alıkoysun. Kendinde olan ayıpları görmeyip başkalarında olanları ortaya çıkarman ayıp olarak sana yeter.

Affedebilme Asaleti




Bir defasında Allah Rasulu'nun huzuruna hırsızlık yapan bir adam getirdiler. Şahitlerin dinlenip suçunun sabit olması üzerine Efendimiz’in emriyle eli kesildi. Bu sırada Efendimiz'in yüzünden açıkça okunuyordu. Sanki yüzüne kül serpilmiş gibiydi.
"Ya Rasulallah!Her halde bu size çok ağır geldi" dediler. Bunun üzerine Efendimiz "Benim elimden bir sey gelmez Oysa sizler arkadaşınız aleyhinde şeytana yardmcıoldunuz. Allah affedicidir, affetmeyi sever. Fakat şer'i cezayı gerektiren bir suçu işleyen kisi yöneticinin huzuruna getirildiğinde ona ceza uygulamak da onun görevidir" buyurdu.

Efendimiz affın, taraflar hakimin huzuruna çıkıp yasalar uygulanmaya konulmadan önce, kendi aralarında anlaşmaları yoluyla olması gerektiğini söyler ve masum birini yanlışlıkla cezalandırmaktansa, suçlu birini yanlışlıkla affetmenin daha hayırlı olduğunu ve hakimlerin bu nedenle hep af yolunu tutmalarını isterdi.

Sahabenin önde gelenlerinden olan İbn Mes’ud da şöyle derdi: "Bir kardeşinizi günah işlerken gördüğünüzde şeytanın sevincine katılarak ona kötü söz söylemeyin. O günahtan kurtulması için Allah'tan yardım isteyin"(Hayati's-Sahabe, 111/18)

Şairin dediği gibi hepimiz, Allah'ın af ve merhametine muhtaç olan günahkârlarız:

Ey rahmeti bol padişah cürmüm ile geldim sana
Ben eyledim hadsiz günah cürmüm ile geldim sana
Hadden tecavüz eyledim, günah deryasını boyladım
Malum sana ben neyledim cürmüm ile geldim sana
Ahmet Kuddusi

03/04/2018

Zenginin İslâmi Bakışı



         Bir toplumun zengin ile fakir kesimi arasındaki ekonomik fark adeta bir uçuruma dönüştüğünde, bu toplumda huzur ve emniyet kalmaz.Bu yüzden zenginleri cimri, Cimrileri de zengin olan bir toplum çok bedbahttır. 

Buna mukabil zenginleri Cömert, cömertleri de zengin olan bir toplum ise çok bahtiyardır. Bu sebeple bilhassa varlıklı müminlerin hak, adalet ,kardeşlik, yardımlaşma, İnfak, yoksulu gözetme gibi İslam ahlakına sahip olmaları elzemdir. 

Fakat, aynı şekilde yoksul müminlerin de sabır kanaat helal rızık peşinde koşmak, başkasının malına göz dikmemek, kin gütmemek gibi ilahi emirlere riayet etmeleri şarttır. Ancak böyle bir toplumda kavga ve düşmanlıkların yerini muhabbet ve kardeşlik alır.

Hazreti Ali buyurur:
Dört şey devam ettiği müddetçe din ve dünya huzur ve selametle ayakta duracaktır.
1.Zenginler kendilerine verilen mal ile cimrilik etmedikçe
2.Alimler öğrendikleri ve bildikleri şeyle amel ettikçe
3.Cahiller bilmedikleri şeyle kibirlenmedikce
4.Fakirlerde dünyaları için ahiretlerini satmadıkları müddetçe

Öne Çıkan Yayın

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz