Sevgi mutlak olarak
düşünüldüğünde, netlik ve miktar itibariyle farklılık arzeden bir çok sevgiyi
içinde barındıran bir histir. Bunun Allah hakkında en çok bahsedileni sadece
O'na has olan, O'nun layık olduğu, başkasına yakışmayan kulluk, tevbe gibi
sevgilerdir. Çünkü kulluk O'ndan başkasına olmaz.
Tevbe de öyle.
Yüce Allah
sevgiyi kendisinin mutlak ismiyle (Allah ismi) birlikte anmış ve şöyle
buyurmuştur:
"... Yüce Allah öyle bir topluluk getirir ki, onları sever, onlar
da onu severler." (Maide, 54)
"İnsanların bir kısmı Allah
dışında ortaklar edinir ve onları Allah gibi severler. İman edenler ise Allah'a
daha çok sevgi beslerler." (Bakara, 165)
En kötü ve çirkin sevgi ise
Allah'la birlikte başkasını sevip Allah'a ortak ettiği o şeyi Allah kadar
sevmektir.
İyi sevgilerin en büyüğü
sadece Allah'ı ve O'nun sevdiklerini sevmektir.
Bu sevgi mutluluğun başı ve
temelidir, hiç kimse bu olmaksızın azaptan kurtulamaz.
Kötü yani "şirk bulaşmış
sevgi" ise bedbahtlığın başı ve temelidir, azapta da daimî olarak sadece
bunlar kalacaklardır.
Şu halde Allah'ı sevip yalnız
O'na kulluk edenler cehenneme girmeyecekler, günahları sebebiyle girenlerin
hepsi de eninde sonunda oradan çıkacaklardır.
Kur'an âyetleri hep bu sevgi ve
bunu gerektiren şeyleri emir, diğer sevgi ve onu gerektiren şeylerden de nehiy
etrafında döner.
İki çeşit sevgiye örnekler verir. İkisinin kıssalarını anlatır.
Bu iki kesimin ve dostlarının hareket ve tarzlarını detaylıca anlatır. Her
birinin ilâhını tanıtır, neler yaptıklarından haber verir. Bu iki kesimin üç
dönemde, dünya yurdu, berzah yurdu ve ahiret yurdundaki hallerinden bahseder. Kur'an bu iki kesimin hallerini açıklamak için gelmiştir.
Baştan sona tüm peygamberlerin
davalarının temeli de:
Eşi olmayan tek Allah'a
kulluk etmekten ibarettir ki bu da Allah'a tam bir sevgiyi, O'na boyun eğmeyi,
önünde eğilmeyi, O'nu yüceltip büyültmeyi ve bunların kesin sonucu olan itaat ve
takvayı içerir.
Nitekim Buhârî ve Müslim'in Enes
kanalıyla rivayet ettikleri hadiste Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur:
"Hayatım
elinde bulunan zata yemin ederim ki her hangi biriniz beni babasından,
çocuğundan ve tüm insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz."
Buharî'de geçtiğine göre Hz.
Ömer Allah Rasûlüne:
"Ey Allah Rasûlü! Vallahi seni kendim hariç her şeyden çok
seviyorum." demiş,
O (Sallallahu aleyhi ve sellem):
"Hayır ey
Ömer, beni kendinden daha çok sevmedikçe iman etmiş
olamazsın!" buyurmuş,
Hz. Ömer (r.a.):
"Seni hakla gönderen Allah'a andolsun ki
seni kendimden de çok seviyorum" deyince,
Allah Rasûlü (Sallallahu aleyhi ve sellem):
"İşte şimdi ey Ömer!"
buyurmuştur.
Allah'ın (c.c.) bir kulunun ve
elçisinin sevgisi böyle olur ve bu sevginin kişinin kendisine, babasına,
çocuğuna ve tüm insanlara sevgisinin önüne geçmesi böyle vacip olursa, O'nu
gönderen Yüce Allah'ın kendisinin sevgisi ve bu sevginin başka sevilerden fazla
olmasının zorunluluğu ne derece olur?
Allah sevgisi özellik açısından,
benzersiz olma yönünden diğer sevgilerden ayrılır. Zira kulun yüce Allah'ı
babasından çocuğundan, hatta gözünden, kulağından ve ruhundan çok sevmesi,
hakîki ilâhının ve mabudunun ona tüm bunlardan daha sevimli olması gerekir. Zira
bir şey bazen bir yönüyle sevilip diğer yönüyle sevilmez, bazen başka bir şeyin
hatırına sevilir.
Ancak zâtından dolayı ve tüm
yönlerden sevilecek tek şey Allah'tır, İlâhlığa O'ndan (c.c.) başkası lâyık
değildir:
"Şayet yerde, gökte Allah'tan
başka ilâhlar olsaydı, ikisi de bozulup gitmişti."
(Enbiyâ, 22)
Zaten:
"ilâh edinmek"
sevgi beslemek, itaat etmek ve boyun eğmek demektir.