22/02/2013

Kur'ân'da İnsan Hakları


Allah insanı mükerrem yaratmıştır. Kendisine cüz’î irade vermiş ve onu hür yaratmıştır. İnsanı hür yarattığı, seçme ve istediğini yapma hürriyeti verdiği için fiillerinden kendisini sorumlu kılmıştır. Hayır yaparsa mükâfatı, şer işlerse bu durumda da cezayı hak eder. İnsan ayrıca yeryüzünde halife olarak yaratılmış, mahlûkat emrine verilmiş ve kendisine varlıklar üzerinde tasarruf yetkisi verilmiştir. Bu yetkisini iyi kullanırsa hem dünyada hem ahirette daha iyi yaşamaya lâyık olur. Kötü kullanırsa mahlûkatın sahibi ve maliki olan Allah onların hakkını alır ve kişiyi cezalandırır. Sonuçta insan sorumsuz değildir; Allah’a karşı hesap verme durumundadır.
  • Hayat hakkı: Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de “Bir insanın hayatı bütün insanların hayatına denktir” (Maide, 5:32) “Birisinin günahı ile bir başkası sorumlu olmaz” (En’am, 6:164) buyurarak insan hayatının ve şahsiyetinin değerini ortaya koymuştur. Bir insan, rızası olmadan bütün insanlık için feda edilemez. Bir gemide bir masum ve on cani varsa, masumun hayatını kurtarmadan o gemi hiçbir şekilde batırılmaz. Hakikiye adalet anlayışı buna müsaade etmez.
  • Zayıfları ve malulleri koruma hakkı: Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de “Harbe katılmamakta köre, topala, hastaya sorumluluk yoktur” (Fetih, 48:17) buyurur. Peygamberimiz (asm) de hadislerinde “Kadınlar, çocuklar ve tecavüz etmeyen din adamlarının haklarının dokunulmaz olduğunu” ilân etmiştir.
  • İnsanların şahsiyetlerinin ve kadınların namuslarının korunması: Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de “Alay etmeyi, dedikoduyu, zanla hüküm vermeyi ve iftirayı yasaklamıştır.” (Hucurat, 49:11-12)
  • Mü’minler kardeş, diğer insanlar ise insanlıkta eşittirler: Yüce Allah “Mü’minler Kardeştir” (Hucurat, 49:10) buyururken “İnsanların da bir anne-babadan yaratıldığını” (Hucurat, 49:13) ifade eder. Böylece kimsenin kimseden üstün olmadığını söyler.
  • Masiyetten çekinme hakkı: Peygamberimiz (asm) “Allah’a isyanı emreden kula itaat yoktur” buyurarak körü körüne itaatin olmayacağını belirtmiştir. Yüce Allah “Hevasına uyan ve kendi zikrimizden kalbini gafil kıldığımız, işleri aşırılık olan kimseye itaat etme!” (Kehf, 18:28) ferman eder. Bu ayet herhangi bir zalimin Müslümanlara imam olamayacağını, Müslümanların da zalime itaat etmedikleri zaman sorumlu olmayacaklarını belirtir. “Zulme kalben meyletmek de büyük bir vebaldir.” (Hud, 11:113) Bu isyan etmek mânâsında anlaşılamaz. Zira isyan, toplumun düzenini bozan ayrı bir zulümdür. Sadece itaat edilmez ve pasif direniş yapılır, ama tecavüz edilmez.
  • İstişare etme ve istişareye katılma hakkı: Buna “Seçme ve seçilme hakkı” da denebilir. Yüce Allah “Mü’minlerin işleri aralarında şura iledir.” (Şura, 42:38) ferman eder. Peygamberimize (asm) “Onlarla istişare et!” (Al-i İmran, 3:159) ferman eder.
  • Mülkiyet hakkı: Yüce Allah “Birbirinizin mallarını aranızda batıl yollarla yemeyin!” (Bakara, 2:188; Nisa, 4:29) buyurmaktadır.
  • Hürriyet hakkı: Hz. Ömer (ra) “İslâmda hiçbir kimse haksız yere, suçu sabit olmadıkça tutuklanamaz ve hürriyet hakkı elinden alınamaz. Allah’ın hür olarak yarattığı hiçbir insan köle yapılamaz” demiştir. Hz. Ali (ra) da “Hiç kimse eyleme geçmediği sürece fikirlerinden dolayı tutuklanamaz” demişlerdir.
  • Özel hayatın korunması hakkı: Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de “Kendi evlerinizden başka evlere izin almadan ve selâm vermeden girmeyiniz.” (Nur, 24:27) ferman eder. Ayrıca “Tecessüs etmeyin [gizlilikleri/mahremiyeti araştırmayın] ” (Hucurat, 49:12) emreder.
  •  Zulme karşı direnme hakkı: Yüce Allah Kur’ân’da “Allah sizin çirkin sözler söylemenizi ve sesinizi yükseltmenizi sevmez. Ancak zulme uğrayanlar müstesna” (Nisa, 4:148) buyurarak zulme uğrayanın ve canı yananın ve hakkı yenenin bağırma ve sesini yükseltme hakkı olduğunu ifade etmiştir.
  • İyilik yapanın yardım alma hakkı: Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de “İyilik ve takvada yardımlaşın. Kötülük ve masiyette birbirinize yardımcı olmayın” (Maide, 5:2) ferman eder.
  • Din ve vicdan hürriyeti ve hakkı: Yüce Allah insanları hür bıraktığı için dine ve inanmaya zorlamaz. Akla kapı açar, ihtiyarı elden almaz. İnsanların hür iradeleri ile hakkı ve imanı benimsemelerini ve kabul etmelerini ister. Bu sebeple “Dinde zorlama yoktur” (Bakara, 2:256) buyurur.

Toplu Yemek

 


Yemeğin mühim âdâblarından biri de cemaat hâlinde topluca yemektir. Aile fertlerinin ayrı ayrı yemesi hoş karşılanmamaktadır. Hz. Peygamber (sas):
“Allah nazarında yemeklerin en hoşu, üzerine uzanan ellerin çok olduğu yemektir. Hep beraber yiyin, dağılıp ayrılmayın, zira bereket cemaatledir.” buyurur.
Kendisine: “Yiyoruz fakat bir türlü doyamıyoruz ne yapalım?” diye dert yanan bir kimseye Hz. Peygamber sorar:
“Yemeği ayrı ayrı mı yiyorsunuz, yoksa beraber mi?” Adam: “Ayrı ayrı” deyince:
“Öyle ise sofraya beraber oturun, besmeleyi çekin, yemek hakkınızda mübarek kılınır.” cevâbını verir.

12/02/2013

Akledebilme...


            Eğer “akl” etmek eşyayı kullanabilme özelliğimizle sınırlı ise çevremizde gördüğümüz ve dünya üzerinde yaşayan iki ayak üzerinde durabilen gözleri karşıya bakan biyolojik olarak insan tanımına uyan tüm canlılarada “akl” ediyor dememiz gerekir. Ancak görüyoruz ki yeryüzünü yaşanamaz hale getiren, paylaşmayı bilmeyen, uzlaşmacı olmayan, hoşgörüden nasibini almamış, kan döken canlılara “akl” ediyor denemez. O halde akl etme içinde bulunduğu dünyayı anlayabilme, yaratıcısının mesajlarını anlayıp onlara şahit olma durumudur. Akl etme neticesinde güzel insanın ortaya çıkmasıdır.

11/02/2013

Saygılar Ama Kime ?


       Saygı, davranış ve tavırlarımızı özenle sergileme halidir. Karşılık beklemeksizin samimi olmak, bu samimiyeti sözlerimiz, mimiklerimiz ve beden dilimizle aktarırken, muhatabımıza bunu hissettirebilmektir. Aslında birçok kaynakta farklı tanımlara rastlasak da, somut, işte bu diyebileceğimiz bir tanımı yoktur saygının. Etrafımızda çokça duyarız “birini sevmek zorunda değiliz fakat saygı duymak zorundayız”. Yazışmaların altına “saygılar” şeklinde imza atarız. “Büyüklere saygılı olmalısın” annemizden kulağımıza küpedir. Yani manevi bir kavram olarak saygı, yaşantımızda çokça bizimledir.
Peki, kimlere, nasıl ve neden saygı duyarız? Bu soruyu, hayatı dünyadan ve maddeden ibaret sayan kişiler üzerinden cevaplayacak olursak saygı duyulacak şey zenginlik, şan-şöhret belki zaman zaman da bilgi olabilmektedir. Ve bu “saygı”yı gösteriş şeklimiz, örneğin patronumuzun ya da kendisi hakkında pek bir malumata sahip olmadığımız “varlıklı” birilerinin önünde ceket iliklemek, ses tonumuzu olabildiğince inceltmek, ezilip büzülmek, ayağa kalkmak vs. şeklinde olabilmektedir. Çoğu insan için saygınlık duyulan şey bir insanın zenginliğidir ve zengin ya da fakir olarak ayırdığımız kişilere karşı davranışlarımız birbirinden farklı olabilmektedir. İş yerinde kendimizden üst konumdaki biri ile alt konumdaki birine davranışımız da. Zengin ya da üstün gördüğümüz kişiler “siz”, “saygıdeğer” “efendim” hitaplarına muhatap olurken, bir çaycı ya da temizlik görevlisi “sen”, “hey” “hişt” “bana bak bi” gibi sözlerle çağrılabilmekte, saygı kimilerine göre onlara layık görülmemektedir.
Kur’an ayetleri incelendiğinde söz konusu durumla ilgili çeşitli örneklerin görülmesi mümkündür. Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara bildirmek üzere gelen ve Allah rızasından başka bir beklentisi olmayan peygamberler de gönderildikleri kavimlerde benzer durumlarla karşılaşmışlardır. İçinde bulundukları toplumun özellikle önde gelenleri tarafından bu peygamberlerin sözlerine itibar edilmemesinin yine zengin olmayışlarına dayandırıldığı görülebilir:
Yahut ona bir hazine gönderilmeli yahut ürününden yediği bir bahçesi olmalı değil miydi?
Furkan Suresi Ayet 8
Ve dediler ki: Şu Kur’an, iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?
Zuhruf Suresi Ayet 31
Oysa Kur’an’a göre insanlara sahip oldukları servete göre değil, Allah’a olan yakınlıklarına göre itibar edilir. Takva sahibi, ihlâslı, ahlaklı olmaktır bir kişiyi ayrıcalıklı kılan. Dolayısıyla şayet saygı duyulacaksa ancak bu gibi manevi değerlere sahip insanlara saygı duyulmalı ve Allah’a olan gönülden teslimiyetleri sebebiyle alınacaksa bu insanlar örnek alınmalıdırlar.

10/02/2013

Yaşlanınca Dini Hatırlamak


Bu yazıda değinmek istediğim konu sıkça rastladığımız bir durum olan insanların dine yaşlanınca yönelmesi olacak. Her birimiz muhakkak yakın çevresinde görmüşüzdür bu tip insanlar, dine ancak yaşlılıkta ciddi bir biçimde önem verip öncesinde inanmalarına ve bilmelerine rağmen sanki din yokmuş, bizi Allah yaratmamış gibi yaşarlar. Dine ağırlık verilen yaşlılık dönemi öncesi dünya hayatı ön plandadır. Bu dönemde dünya nimetlerinden olabildiğince faydalanmaya çalışılır, bolca mal mülk edinmeye hayat garanti altına alınmaya çalışılır. Hatta bazı kişilerin bırakın Allah yolunda mücadele etmeyi, namaz, oruç gibi temel ibadetleri yerine getirmeyi günahlardan, haramlardan bile kaçınmadığını görürüz. Belirli bir yaşa gelince, dünya zevklerinden az çok nasibini alınca, yavaş yavaş vücudunun yaşlanmaya başladığını hissetmeye başlayıp ölümün yaklaştığını anlayınca da bu insanlar dine ve Allah’a daha çok önem vermeye başlarlar. Aşağıdaki ayetin bu konu ile ilişkili olduğunu düşünüyorum.

57 – Hadid Suresi –
10. Allah yolunda harcama yapmanıza engel ne var ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah’ındır. Sizin, Fetih’ten önce infakta bulunan ve çarpışmaya gireniniz, bunu yapmayanlarla aynı değildir. Onlar, derece yönünden Fetih’ten sonra infakta bulunup çarpışmaya girenlerden çok daha üstündür. Allah hepsine güzellik vaat etmiştir. Allah, işleyip ürettiklerinizi en iyi biçimde haber almaktadır.

Bu ayetten benim anladığım Peygamber döneminde Müslümanların güçsüz olduğu Mekke’nin fethi öncesi dönemde Müslüman olmayı seçip, Müslümanlarla beraber Allah yolunda çarpışmaya girip bu yolda malından fedakârlıkta bulunanların fetihten sonra Müslümanların bölgede hâkim güç olduktan sonra Allah yolunda mücadeleye katılanlardan Allah katında daha üstün olduğudur.
Konumuzla ilgili olarak ise basit mantık ile ömrünün aklı ermesinden itibaren ölmesine kadar olan 60 yıl civarında olan tamamına yakın kısmını Allah yolunda harcayan, haramlardan sakınan kişinin ömrünün sadece son 10 – 20 yılını bu şekilde harcayan kişiden üstün olması beklenir. Benzer şekilde insanın gençken zina gibi, kumar gibi, eğlenerek vakit harcamak gibi pek çok imkânı varken bunları elinin tersiyle itip haramlardan sakınan Allah rızasını ön planda tutan bir hayatı tercih etmesi sadece yaşlılıkta eli ayağı tutmazken yani aslında günah işlemeye imkânı da yokken Allah’ı hatırlaması ve haramlardan kaçınmasından üstündür.
Kuşkusuz bir insanın yaşlılıkta dahi olsa Allah’ı hatırlaması, haramlardan sakınıp ibadete yönelmesi ve inançlı bir şekilde ölmesi de güzeldir ve bu insanların da Allah’ın rahmetine ve cennete ulaşmasını umabiliriz. Bununla beraber Allah’ın insanlardan istediği bütün hayatlarını Allah’ın dinini öğrenmeye ve onu insanlara anlatmaya adanmış, haramlardan sakınan bir hayat sürmeleridir. Ayrıca hiç kuşku yok ki hepimizin ister 40 yıl olsun isterse 90 yıl olsun ahiret öncesi sadece bir hayatımız var ve bu hayatta yaptıklarımızdan sorumluyuz. Yani bu tek fırsatımız ve bu fırsat sırasında yaşlılık dönemi diyebileceğimiz 50 ve sonrası yaşlara ulaşabileceğimizin de garantisi yok. Burada yapılacak olan hiç ama hiç vakit kaybetmeden hemen Allah’a ve dine yönelmektir. Hemen bugün Allah’ı daha çok anmaya, Kuran’ı okuyarak dini öğrenmeye ve hayatımızı Allah yolunda ve dini bir yaşam için planlamaya başlamaktır.

Öne Çıkan Yayın

Günahsa Benim Günahım Diyemeyiz